
Trump ikinci kez seçildiğinden beri bir vergi tarifesi oyunu oynuyor. Şimdi bu oyunu, oyun kurucu Trump olarak izah etmeye çalışan Türkiye’deki akademinin üyeleri de mevcut. Öncelikle şunu söyleyeyim kurucunun hası Sultanahmet’tedir. İyi bilirim…
Latife bir kenara devlet ciddiyeti dahilinde aynı gün içinde tarife oranları bir artırılıp bir indirilmez. Zaten bu hususa dayalı “oyun kurucu” rolü de çoktan ortadan kalkmış durumda. Ancak ABD’nin ekonomik kaynaklarını politik düzlemde kullanma çabasının son derece amatör bir seviyesini izlediğimizi de belirtmek zorundayım. ABD, özellikle Çin karşısında ekonomik kapasitesinin getirdiği avantajı koruma isteği ile hareket ederken başkanı eliyle hem Avrupa Birliği hem de diğer devletler karşısında ciddiyetini sorgulatır hale geliyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Bretton Woods sistemi ile başlayan ekonomik üstünlük faaliyetlerinin özellikle 70’lerin sonu 80’lerin başı itibarıyla daha önceki döneme göre azaldığını belirtmek mümkün. Hatta uluslararası politika çalışmalarının etkili akademisyenlerinden Robert O. Keohane hegemonyadan sonra diye bir iddia ortaya attı. Oldukça etkili olan bu eser hegemonyanın ne olduğu, çeşitlerinin nasıl ortaya çıktığına dair önemli bir literatürün yaratılmasına alt yapı hazırladı.
Bu süreçte yani özellikle ABD başkanı Reagen ile birlikte bir ekonomi politik dönüşüm de yaşanmaya başlandı. Ancak bu dönüşümün güvenlik ayağının mutlak kapasite sahipliği ABD tarafında bulundu. Bir başka deyişle bir ordusu olamayan Avrupa Birliği’ni ABD savundu. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus güvenlik kapasitesinin olmayışı ekonomik kapasitenin bağımlılığını ortaya çıkarır.
Bakınız sürekli olarak AB’nin hatta daha ileriye götüreyim Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olduğu dönemden beri sınırların kalkacağı, ekonominin yegane uluslararası politika güç olduğu önermesine dayalı övülmesi ile yetişen bir neslin üyesiyim. Gelinen durumda AB’nin güvenliği tartışılırken; Çin’in ekonomik kapasitesi haricinde başka bir kapasitesi ile teste tabi tutulmadığını da belirtmek isterim. Bir başka deyişle Çin hangi savaşlara girdi, hangi operasyonları düzenledi ve bunların hangilerinde başaralı hangilerinde başarısız oldu. Bu noktada kafa karışıklığını gidermek için açık bir şekilde yazayım borç verilen devletlerde askeri üs açmaktan değil askerin savaş ve operasyon ortamında sevk ve idaresinden bahsediyorum.
Bu süreçte Çin’in ABD’deki ABD’nin de Çin’deki yatırımlarını göz ardı etmemek gerektiğini bir kez daha belirtmek isterim. Zira bir mefhumu açıklamak isterseniz o mefhumun tüm açılardan ele alınması gerekir, rasyonalite bunu gerektirir. Bir de Rusya meselesi var bu açıdan incelenmesi gereken. Trump ile Putin Alaska’da buluşacaklar. Yakın ya yürüyerek gitmişlerdir her halde.
Neyse latife bir yana Rusya, Ukrayna işgal girişiminde oldukça yoruldu. Ekonomik kapasitesi sorunlu ve tek yönlü doğal kaynaklara bağlı bir devlet açısından oldukça zor bir süreç. Bir kez daha şu durum görülüyor ekonomik kapasite olmadan askeri kapasitenizi genişletemezsiniz ancak askeri kapasiteniz olmadan da ekonomik kapasitenizi sürdürmeniz zorlaşır. Neyse gene heyecansız, üçüncü dünya savaşı çıkacaksız, bu gece bir şeyler olabilirsiz bir sürü şey anlattım. Haftaya görüşmek üzere memleketimin güzel insanları…