DOLAR 32,2343 -0.04%
EURO 34,8043 0.33%
ALTIN 2.414,800,91
BIST 10.268,580,20%
BITCOIN 20130960,20%
Edirne
16°

KAPALI

20:12

AKŞAM'A KALAN SÜRE

Ziya Gökerküçük

Ziya Gökerküçük

09 Mayıs 2024 Perşembe

    ÇOCUKLAR VE GENÇLER

    ÇOCUKLAR VE GENÇLER
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Geçen hafta dünyada tek olduğu ile övündüğümüz çocuk bayramını kutladık. Önümüzdeki hafta da gençlik bayramını kutlayacağız. Bize bırakılan bu kültürden elbette övünç duyacağız. Ama övünürken diğerlerini yani “çalış, güven” kısmını da unutmamalıyız.

    Biz büyükler övünüp, çalışıp, güvenelim ama asıl çocuklarımızın ve gençlerimizin bizlerle övünmeleri, çalışmaları ve geleceğe güvenmeleri gerekir. Böyle bir ortamı yaratma bizlerin görevi. Samimi olarak irdelediğimizde çocuklarımız ve gençlerimizde bu hava var mı?

    Hemen şunu diyecek bazıları; “ama onlar da çok boşlar ya!” En kötü düşünce tarzı işte budur.

    Sokakta veya komşuda bir ebeveyni çocuğuna şiddet uygularken gördüğünüzde ne yaparsınız? İzlersiniz, bana ne dersiniz, müdahale edersiniz. Şiddeti uygulayan kişi “benim çocuğum size ne” diyecektir. Kendi çocuğu da olsa çocuğuna şiddet uygulama hakkı var mı? Elbette yok. İlk önce bu yasal mevzuatı bilmek gerekiyor.Çocuklar ailenin değildir. Evrensel Çocuk Hakları kabul edilmiştir ve her zaman “çocuğun menfaatleri” göz önünde bulundurulur.

    23 Nisanlarda makamlara çocukları oturtmakla olmuyor bu işler. Çocuğun menfaati göstermelik bürokratik işlemlerle değil çocuğa görelik ilkesini hayata geçirmekle olmaktadır. Çocuklar aileye bırakılmadığı gibi siyasete, hele de iktidara da bırakılamayacak kadar önemlidir. Her çocuk üzerinde toplumsal sorumluluklarımız vardır. Resmi kurumlar bunu izlemek, yönlendirmek ve toplumu bilinçlendirmekle sorumludurlar.

    Bunu sağlamak evrensel ve toplumsal bir görevdir, hukuki sorumluluktur. Bizde iktidarı devralan, yüzde 50 artı bire veya çoğunluğuna güvenerek kendine uygun “istendik yurttaş” yetiştirmeye başlıyor. Bu istendik yurttaş türü elbette siyasi arenadaki tartışmalarla değişebiliyor. Ancak 22 yıl gibi uzun bir dönem iktidarda kalan AKP maalesef tam da bu istendik yurttaşı “istendik kul” düzeyine indirgedi.

    AKP zamanında gelen her bakan devrim yapıyoruz, sistemi yeniliyoruz gibi süslü cümleler kullandı. Oysa iki amaçları vardı. Birincisi eğitimin özelleştirilmesi, piyasalaştırılması, İkinci ise laik eğitimin adım adım ortadan kaldırılması. Birincisinde sermayeyi, ikincisinde de dinci tarikat, cemaat, cumhuriyet ve aydınlanma düşmanı siyasi tabanını arkasına aldı.

    AKP iktidara geldiğinden beri eğitim ile uğraşıyor. 2004, 2006-2007, 2017-2018 müfredat değişimi, 2023 eğitim vizyon belgesi, şimdi de Millî Eğitim Bakanlığı’nın “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” isimli müfredat taslağı!

    AKP dünya dengelerini ve toplum sosyolojisini de kendi iktidarının devamı yolunda kullanarak hedefine yaklaştı. Hedef; geleceğin yurttaşları olacak olan çocuk ve gençler birilerinin müridi, kulu olsun ve düşünmeden, sorgulamadan çok üretsin ve verildiği kadar tüketsin.

    AKP iktidarına kısaca baktığımızda bile çocukları ve gençlere bakışını anlayabiliyoruz. AKP, iktidar olduğu yıllarda tarikat ve cemaatlerle her daim yan yana yürüdü.Devletin tüm kapıları bunlara açıldı. Çocuklara kreş, anaokulu, kalıcı mekân sağlamadı. Bu arada yatılı bölge okullarını da kapattı. Gençlere yurt yapmadı. Büyüyen yoksulluk, devlet yurtlarının yetersizliği, kapasite azlığı öğrencileri cemaat yurtlarına bıraktı. Gençlik ve Spor Bakanlığı yurt açmadı ama vakıflara krediler vererek onların yurt açmasını teşvik etti.

    MESEM ve ÇEDES ile de bu programı destekledi. Yetmedi; okullarımız MEB amaçları doğrultusunda olup öğretmenlerin verdiği eğitimleri, içini boşaltarak ve öğretmenlik belgesi olmayan vakıf ve dernek elemanlarınca verilmesinin önünü açtı.

    Çocuklar ve gençler toplumun, doğanın geleceği ise evrensel kurallar gereğince ve yasalar kapsamında korunmalı, geleceğe dair umutları karartılmamalıdır. Ancak bu iş sadece devlet birimlerine bırakılamaz. Veliler, bilim ve hukuk insanları, sivil toplum örgütleri evrensel kuralların uygulanmasını sağlamalıdır.

    Bu nedenle AKP’nin hazırladığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” müfredatı evrensel kurallara, toplumun dinamiklerine ve geleceğine uygun değildir. Yok sayılması gerekir ki bunun için muhalefetin; akıl, bilim, hukuk ve hak savunucularının, sivil örgütlenmelerin karşı çıkması zorunludur.

    Devamını Oku

    AYNALI DUVAR!

    AYNALI DUVAR!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Baharın kendini gösterdiği, kentlilerin piknik alanlarını doldurmaya başladığı günlerdeyiz. Birkaç gün sonra Hıdır ile İlyas buluşacak ve ateşler yakacağız. Hele dün emekçinin 1 Mayıs Bayramı’nı kutlama günündeki kalabalık ve kararlılık moralleri iyice şaha kaldırmış iken yerel gazetelerde okuduğum haberler bu güzelliklere “bahariye” yazmamı engelledi.

    Biliyorsunuz; bahariye; Divan Edebiyatı’nda bir şiir türüdür. Baharın gelişini, doğadaki değişimleri, çiçeklerin açmasını, kelebeklerin uçmasını konu edinen kasidelerdir. Dönemlerindeki büyük kişilere sunulup ödüllendirilmek için yazılırlar. Ben de bu güzellikleri vurgulayarak kenti yönetenlere de moral olacak sözcüklerle bir bahariye yazacaktım.

    Olmadı.Sayın Valimizin basın toplantısını okudum ve bahariye yazamayacağımı anladım. Yıllardır inşaat sektörünün tüketim alanı olan Meriç kıyıları şimdi de cam duvarlarla tanışacakmış! Cam duvarlar sanırım aynı zamanda ayna işlevini de görebilir. Oldu mu aynalı duvar! Meriç’teki balıklar bile aynayla, camla tanışacak bu gidişle. Çanakkale’deki Aynalı Çarşı burada balıkların çarşısı olacak anlaşılan. Zaman neler getiriyor değil mi?

    Aynalı, camlı duvar trafiği ne kadar etkiler bilemem. Umarım Aynalı Martin gibi etkisi olmaz. Ünlü Hekimoğlu türküsünü biliriz. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor. Bu yüzden Hekimoğlu’nun adı Aynalı Martin’le özdeşleşmiştir.

    Meriç kıyısına yapılacak cam duvar ile de birileri özdeşleşecek elbette!

    İzzet Arseven Söğütlük Kent Ormanı pandemide iki yıl kapatıldı, saygıyla karşıladık. Millet Bahçesi projesi başladığından beri giremiyoruz. Yıllardır tek isteğimiz; doğallığın korunması, güvenliğin sağlanması, temizliğin yapılması ve kamusal bir işletme ile hizmet sunulması. Bu arada doğaya uygun donatılar elbette olacak, doğallığa aykırı etkinlikler elbette engellenecek. Tehlike saçan ağaç veya dallar elbette kesilecek. Bu talepleri haykırdık yıllarca. İsteklerimizi yerine getirmeyen yetkililer; güvensiz ve kirli diyerek bu alana Millet Bahçesi yapmaya kalktı. Mahkeme dur dedi. Yılların taleplerini yerine getir ve hizmete aç be kardeşim. Niye illaki Millet Bahçesi?

    Neyse Sayın Vali’nin konuşmasından anlıyoruz ki;  “2 ay içerisinde çalışmaların biterek halka açılması” planlanıyormuş. Umarız gerçekleşir ve adı da eskisi gibi İzzet Arseven Söğütlük Kent Ormanı olur. Kentin uygun ve gerekli birçok yerine de mevzuata uygun Millet Bahçelerini hep birlikte yaparız.

    Ya Meriç’e hançer gibi saplanan elektrik tesisi? Buraya dökülen paralar? Bu paraları Meriç Nehri’ne bıraksak ve para yiyen balık olsa inanın obez olurlardı. Sayın vali yine 50 milyon ayrıldığını söylemiş. 2021’den beri ne kadar harcandı acaba? 200 milyon diyen de var 2 milyar diyen de.

    Daha önce de yazdım; devlette bir devam geleneği vardır. Tamam. Yanlış olan bir durumda da devam geleneği olmalı mı? Söğütlük için mahkeme, elektrik tesisi için bozulma, patlama (her ne ad verildiyse) bir ölçüdür. Olduğu gibi vazgeçip zararın en azından dönmek gerektiği halde ısrarla devam ediliyor her ikisine de.

    Bu ısrar niye ve kimin hatırına bir bilebilsek? Bir ara Sayın vekil Fatma Aksal da beton duvarlara “çirkin görünüyorlar” deyip yıktırdı ve daha şık duvarlar yaptırdı! Şimdi de cam duvarlar! Gülsek mi ağlasak mı? Yoksa kendimize, kentimize mi acısak bu kadar uysal olup sakince izliyoruz diye!

    Meriç kıyılarında divane gezerek mutlu olanlar kadar adrese teslim çekim yapanlar da oldu. Yıllar önce kayıt edilmiş kuş seslerini arka fona koyarak ‘Millet Bahçesi’ reklamlarını yapan “gazeteci”ler de var maalesef. Kentten hiç kimsenin giremediği, valiliğe dilekçe verilmesine rağmen Söğütlük’e girilemediği halde “özgürce” girip dakikalarca çekim yapan acar gazetecileri de anmadan edemiyor insan.

    Herkes her makama gelebilir ama o makamlara erişmek ve isim bırakmak önemlidir. Aksi halde “yalak açan vali” diye köylerde anlatılan valiler de oldu Edirne’de. Kamu adına hizmet sunanlar kamucu düşünmek zorundadır. Gazeteciler, valiler, bürokratlar kamu adına görev yaparlar.

    Kamu adına görev yapanları da anıyor toplum yalak açanı, kum yiyecek olanı da anımsıyor. Ama farklı anımsıyor.  Gazeteci de öyle. Bürokrat da öyle. Anılıyor herkes işte kısa ya da uzun, aynalı çarşıdaki gibi devasa veya minik, kırık veya kopuk, renkli veya renksiz…

    Devamını Oku

    KENTSEL EGEMENLİK

    KENTSEL EGEMENLİK
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Önceki gün ülkemizin kurucu iradesinin bizlere bıraktığı anlamlı değeri; Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını yaşadık. 104 yıl öncesinde kurtuluş davasının halk ile nasıl kazanıldığının kanıtını anımsadık. Bu anımsama; kurtuluş ve kuruluş döneminde ne kadar etkin olan TBMM’nin bu gün ne kadar edilgen kaldığını ve sebeplerini de düşündürtmeli bizlere.

    1920’li yıllarda dünyayı kavrayan ve geleceği gören kurucu kadro ülkenin bütününde “egemenlik ulusundur” demiştir. Bunu kentlere indirgediğimizde “egemenlik kentlilerindir”. “Demokrasi yerelden başlar” sözü bu nedenle hepimize sorumluluk yüklemektedir.

    Yerel yönetim seçimlerinin yeni yapıldığı günlerdeyiz. Yerel yönetimler büyük çoğunlukla merkezi iktidarın muhaliflerinden oluştu. Yani ülke nüfusunun % 74’ü muhalefet yerel yönetimi kapsamında. Mevduatın ise % 86,5’i muhalefetin yöneteceği illerde. Yine muhalefet olan yerellerin GSYH katkısı yüzde 77,7. İhracatın ise yüzde 80’i muhalefet yönetimindeki yerellerde.

    Bu seçimler herkese dersler verdi. En büyük ders ötekileştirme ve kutuplaştırmaların olmaması gerektiğidir. Demokrasi; çoğunluk değil çoğulculuk ilkesini savunmaktır. “Yüzde 51 bende” diyen anlayışın bittiği gerçeğini anlamamız gerekir.

    AKP’nin yönetim anlayışı ulusun egemenliği ilkesine terstir. TBMM ile yasama, hükümet ile yürütme ve bağımsız yargı anlayışından tek adam sistemine gelmiş olmamız bile bunun kanıtıdır. AKP; dillerde demokrasi nutukları, eylemde ise devleti çökerten, ülkeyi ve kentleri uluslararası piyasalara pazarlayan bir yapı olduğunu kanıtlamıştır.

    Bu gerçeği “AKP ve çocukların durumu” olarak aradığımızda çıkan her bilgiden görebiliriz.Bugün 81 ildeki sanayi bölgelerinin tamamında MESEM açılmış durumda. Ülke genelinde MESEM programına kayıtlı yaklaşık 1,5 milyon öğrenci bulunuyor. MESEM nedir? Eski adıyla Çıraklık Eğitim Merkezi. MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak eğitim vermektedir. En az ortaokul mezunu olan öğrenciler kayıt olabilmektedir ve eğitim süresi 4 yıldır. Mesleki eğitim için elbette gereklidir ancak bunun destekleyici öğretmenleri, ustaları ve çalışma alanları gereklidir. Ve amaç eğitim-öğretim olmalıdır.

    İş Kanunu’nun 71’inci maddesine göre 15 yaşından küçük çocukların ağır işlerde çalışması yasak. Ancak uygulamada yaşı 14’e kadar inen bu çocuklar, çırak ya da stajyer adı verilerek, metal fabrikaları gibi tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde bile bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişimleri tamamlanmadan çalışmak zorunda bırakılıyor.

    Çocukları “çocuk işçi” haline getiren AKP buna itirazların oluşmaması için de boş zamanları ÇEDES projesi ile din pazarlayan vakıfların eğitimine yönlendirmektedir. ÇEDES nedir? Öğrencileri “bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insanî, manevi ve kültürel değerlere göre” yetiştirmek. Bu zaten yasalarımızda temel amaçtır. Bunu her eğitim-öğretim kurumu veriyor. ÇEDES projesinde amaç bir milyon dolayında öğretmen boşta iken din pazarlayan tarikat vakıflarına para aktarmaktır. Çünkü projenin öğreticileri din görevlileri.

    Çocuklarına ucuz işçi ve mürit gözüyle bakan iktidarın bu cumhuriyet karşıtı ekonomik ve siyasi yapılanmasına karşı yerel seçimlerde çoğunluğu alan muhalefet mutlaka aydınlanmayı sağlayan, hakkı verilen emeği öncelleyen çalışmalar yapmalıdır. Yerel yönetimler çocuklarımızın karanlık geleceğine dur demek zorundadır.

    Özellikle kentimizde binlerce eğitimcinin olduğu gerçeğinden hareket ederek kamu binalarının da protokol yapılarak kullanılması sağlanabilir. Edirne ilinin yerel parlamentosu olan İl Genel Meclisi, yerellerin söz ve karar sahibi Belediye Meclisleri ve Belediye Başkanları muhalefet olarak Edirne ve ilçelerinin gönüllü aydın insanları ile acilen bir program yapmalıdır. 2024-2025 eğitim-öğretim yılı başlarken Milli Eğitim Bakanlığı’nın imzaladığı protokollerin ilimizde uygulanmaması sağlanmalıdır. Bunun için de siyasi yapılar ve sivil örgütler velileri harekete geçirmeli, yerel kurumlar da uygulamayı başlatmalıdır.

    Muhalefet bunu yapmaz, yapamaz ise onlarca yıl sürecek bir aydınlanma karşıtlığı devam edecektir. Ki bizler ancak bu çalışmalar ile 1920 aydınlanma amaçlarına destek olabiliriz. Bu da “egemenlik ulusundur” sözünün yerellerde hayata geçmesi için öncelikle egemenlik kentlilerin olmalıdır.

    Devamını Oku

    ON YIL SONRA YENİDEN!

    ON YIL SONRA YENİDEN!
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Geçen hafta yazımı; “AKP ülkede neden kaybetti. Onu da sonraki yazılarda yazarız ama şunu unutmayalım ki; “mazlumun ahı devirir şahı” diye bitirmiştim. Ülke siyasetine dair o kadar çok analiz yapan var ki! Gelin tarihi anımsatmalarla on yıl öncesinden bugüne gelelim.

    On yıl önce yani 2014 yerel seçimleri öncesinde 27 Şubat günü, sivil toplum örgütleri içinde dile getirilen önemli sorunları sıralamıştım. Dünü ve bu gününü kısaca değerlendirmekte yarar var. Belki ilgilenen olur.

    1-25 Kasım Stadı: Dün Kent Konseyi öncülüğünde kent ortak kararı olarak yeşil alan ve kent meydanı olmasında uzlaşma sağlanmıştı. Henüz bir çalışma yapılmadı ama basından okuduk ki yapılacak. Ortaklığın uygulanması için yerel yönetim ve kent örgütleri mutlaka olmalı.

    2-100 binlik planlar: Bölge planlarının İstanbul’a göre yapıldığı günlerdi. İtiraz ile temel maddeleri insan ve doğadan yana değiştirildi. Bölge bu günlerde yeniden planlanıyor bildiğim kadarıyla. Belediye ve kentliler katılmalı.

    3-Sanayi Sitesi: 10 yıl önce seçim öncesinde adaylar Sanayi Sitesini ve Binevler bölgesini yenileyeceklerini söylemişlerdi. Sayın Sedefçi bu bölgeyi Manhattan yapma sözü ile aday olmuştu. Kazanamadı da kurtulduk demiyorum çünkü kentli olarak büyük tepki oldu.  Bu iki alan ile birlikte Menzilahir kentsel dönüşüm adı ile her zaman “İnşaat ya Resulallah” diyen kişiler için gündemde olacaktır. Belediye evet demezse olmaz. O nedenle de yerel yönetimler sivil örgütlerle sıkı ilişkiler kurarak kentin geleceğine birlikte yön vermelidir.

    4-Söğütlük ve Meriç kıyıları: Söğütlük on yıllardır gündemde. On yıl önce bakımı yapılarak Belediyeye devrini talep ediyorduk. Ve oldu. Ama AKP’nin Millet Bahçesi yapmak istedi. Belediye tek taraflı feshedilen sözleşmeye itiraz etmedi. Söğütlük Doğal Kalsın Platformu oluşturularak mücadele edildi ve dava açıldı. Kazanıldı. Umarım bu yaz Söğütlük Ormanı açılır. Söğütlük ile birlikte Meriç Nehri de AKP’nin yapboz tahtası oldu. Yapılan harcamalar birilerini zengin etti, kentliyi bu alandan kopardı. Umarız bu yaz güvenli ve erişilebilir maliyet ile kentlinin hizmetine açılır. Bu süreçlerde yerel yönetim kentliden yana olmalıdır.

    5-Sarayiçi, Tavuk Ormanı, Edirne Sarayı: Kentin bir değeri olan Sarayiçi ve Tavuk Ormanı, birlikte düşünebileceğimiz Edirne Saray alanı on yıl değil on yıllardır tartışılan, sözler verilen ama bir şey yapılmayan yerler. Hiçbir şey yapılmasa amenna diyeceğiz ve doğallığı içinde bizler memnun, doğa memnun yaşayacağız. Ama beton dökülen yeşillikler, kesilen ağaçlar ve düğün-dernek gürültüleri vicdanları sızlatıyor. SİT alanı da olan tarihi ve doğal bu yerleri kent uzlaşısı ile doğaya ve tarihe saygı ilkelerine dayanarak kullanabiliriz.

    6-TOKİ konutları ve kentin Üniversiteye yakınlaşması: 10 yıl öncesinden bu güne kadar en kötü durumu Helvacıdere ile Üniversite arasındaki tarım yapılan alanın imara açılmasıdır. Bu düşünce maalesef hayata geçti. Önce hastane, sonrasında TOKİ konutları, yetmedi yeni TOKİ konutları eklendi. Bu arada iş merkezleri ve en son da 100 kişilik yatılı hafızlık okulu. Bu arada Sayın Gürkan’ın hararetle savunduğu verimli topraklardan geçirilen Sağlık Yolu. Yol olur da konut olmaz mı? Sayın başkan; “zamanımda olmayacak “demişti. “Ya senden sonra olursa?” sorusuna da “Sizinle beraber ben de mücadele edeceğim” diye söz vermişti. Ama onun zamanında yapılanları görünce not verebiliriz.

    En yakın zamanda Kent ile Üniversite birleşecek. Çünkü iki taraftan da binalar yükselerek birbirine yaklaşıyor. İlk TOKİ buraya planlandığında kent örgütleri olarak çok mücadele edilmişti. Kentin itirazı sonrasında TOKİ Fırınlarsırtı mevkiine gitti. Sağlık Yolu çevresi tamamen betonlaşmadan yeter denmelidir. Verimli topraklar, su kaynakları, bölgenin hava akımına yön veren bu saha korunmalı.

    7-On yıl önce zamanın başkanı Sayın Sedefçi’nin yeşil alanları paylaştırması üzerine seçim öncesinde büyük mücadeleler verilmişti. Sayın Gürkan bu mücadele sonrasında bu gün Nimet Teyze adı verilen yeşil alanda kepçe önüne oturdu. Bu simge fotoğrafı doğrulayan Başkan, zamanında birkaç genişleme dışında yeşil alanları korudu. Ancak yeşil alanlar her zaman birilerinin gözlemi altındadır.

    Sayın Başkanın vaatlerini izlemek gerekiyor. “Yeşil Edirne Projeleri” kapsamında “2.Cep Parkları” ve “3.Yaşam Koridorları” nasıl olacak? Düzenleyip kamusal ve ulaşılabilir bir hizmetle kentli mutlu edilecek mi yoksa bir işletmeciye kiralanıp biri mi mutlu edilecek?

    Kente dair sorunlar hep olmuştur ve hep olacaktır. On yıl önceden bu güne gelen sorunlar olduğu gibi çözülen ve yeni eklenen sorunlar da var. Bizler, seçim sonrasında şu düşünceye kapılmamalıyız; “seçtik, kazandık, yapsın”. Olmaz. Kentliler olarak gerektiğinde destek olacağımızı, gerektiğinde mücadele edeceğimizi seçilenlere gösterebilmeliyiz.

    Devamını Oku

    BAŞLARKEN

    BAŞLARKEN
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Her makama kadın adaylar her zaman olmuştur. Ama kazanacak konumda iki kadın Belediye Başkanı ilk kez yarıştı ve birisi kazandı. Yeni dört mahalle ile kentteki muhtar sayısı 28’e çıktı. Yeni dört mahallede ilk muhtar olarak üç kadın seçildi. Toplamda ilk kez 28 muhtarın 7’si kadın muhtar oldu. Kentin alt yapısının yenilenmesinde sona gelinip sağlam altyapılı kent olması gibi ilklerin olduğu bir döneme başlıyoruz.

    Kadınların öne geçmesi, mücadelede ve yetkili makamlarda olması toplum için anlamlıdır. Bu nedenle mücadeleye katılan ve prensini beklemeyen kadınlar önemlidir.Kaybeden AKP Başkan Adayının kazanan CHP adayını tebrik etmesi “kadın duyarlılığı” tespitine uygun bir davranış oldu. Sayın Akın’ın da kendisini tebrik için geleceklerin çiçek getirmemesini, sosyal yardım kurumlarına yardım yapılmasını istemesi de bir “kadın duyarlılığı” örneğidir.

    Siyasette acemilerin hataları olsa da bilmeden yapılan hatalardır, telafisi mümkündür. Siyasiler ustalaştıkça ve de denetleyeni, uyaranı da yoksa hatalar doğru imiş gibi rutinleşir. Ustalar(!) her şeyi bildiklerinden sormazlar, dinlemezler, dikkate almazlar. Çünkü yanlışları rutin hale gelmiştir. Ve sonuç ortada; kentin kültürel geleneklerinin de sistem kirliliğinde yitirilmesi sonucunda sokaklar çöplük, ulaşım hastalıklı, altyapının bittiği müjdesini göremedik falan.

    Sayın Filiz Gencan Akın’ın bu iki “siyasi usta” başkandan sonra göreve gelmesi işte böyle bir ortamda denk geldi. Dersler çıkarılır ise olumlu bir gelişmedir. Yurttaşların denetlemediği, sorgulamadığı toplumlarda sonuç olumsuzluğa çıkar. Hataları ne kadar geç fark edersek kaybettiklerimiz de o kadar çok oluyor.

    Elbette her makamın önemi vardır ama yerel seçimlerin en önemlisi belediye başkanlığıdır. Başkanlığı önemseyen bir toplumuz ki iktidar bu yapımızı ananemizi(!) alıp işledi ve memlekete ucube bir “başkanlık sistemi” getirdi. O nedenle bu yoz kültürden vazgeçip örneğin Belediye Başkanlığını kazanan Filiz Gencan Akın’a Filiz Hanım, Bayan Akın, Sayın Başkan gibi sözcüklerle hitap etmeliyiz. Hedeflediğimiz toplumlarda makamlar değil kişilikler önemlidir. Makamlar gelir geçer. Neden“başkanım, başganııım” gibi yılışma, yanaşma anımsatan sözcüklerle hitap ederiz?

    Bu yerel seçimde ilk kez CHP’nin kazanacağı tartışılır hale geldi. Ülkenin gündemine girdi. Gereksiz birçok şey yaşandı. Bunlar parti içinde tartışılacaktır umarım. Ve yine dışarıdan biri olarak öneriyorum ki; önümüzdeki beş yıl Sayın Başkan hep acemi gibi heyecanla ve kentli ile birlikte olursa ve biz kentliler de sorumluluk alıp yardımcı olursak kent değişir.

    Halk tabiri ile “eski tüfekler” sadece sorulduğunda yanıtlayan kişiler olarak kalmalı. Aksi durumda yine vesayet doğar ve siyaset çok bilenler veya çok bildiğini sananlar tarafından yönetilir. Hatalar rutinleşir. Bu durum her siyasi parti veya toplumsal örgüt için geçerlidir.

    Sanırım AKP’de de bir sorgulama dönemi başlayacaktır. Kazanmaya en yakın zamanda neden kazanılamadı? AKP’nin “kazanıyoruz” algısını yayması CHP’de toparlanmayı kamçıladı. İYİ Parti adayının da AKP karşısında kendini rakip gösterip cumhuriyetçi ve Atatürkçüleri yanına çağırması akılların başa gelmesini sağladı ve küskünler, kızgınlar sandığa gitti,HamdiAgacı olanlar son anda durumu görerek CHP’li kadın başkana oy getirdi.

    CHP Uzunköprü’de neden kaybetti diye sormak bile abes. Kentli ile gayri-samimi ilişki yerine “bizim kızan” Ediz’in samimiyetine oy verdi.Öğrencim olan Ediz Martin zaman içinde eriyen İYİ Parti’de kalmak yerine baba ocağına, CHP’ne geçecektir. Yeter ki il ve ilçedeki CHP’liler rakip görüp düşmanlaştırılmasın. Çünkü babası da kendisi de Belediye Başkanlarından çok çekti. Bu nedenle de emeğin, emekçinin, yanındadır, dostudur.

    Bu seçimde de sandıkta demokrasi adına gönüllü görev aldım.Görülen eksiklikleri YSK’ye duyurmak üzere şu notları yazayım. Belediye Başkanlığı, İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi pusulaları farklı renklerdendi. Ancak zarflar ile Belediye Başkanlığı pusulaları aynı olduğundan zarfın üzerine evet mührünü basan seçmenler oldu. Zarfların rengi de başka bir renk olsa daha iyi olurdu.

    Sandık görevlilerinin tümü yemin ettikten sonra YSK görevlisidirler. Partiler sadece kendi görevlilerine yemek getiriyor. Sandık başkanı ve sandık memuru aç kalabiliyor. Bu durum gereksiz sorunlara da sebep olabiliyor. YSK tüm sandık kurulu görevlilerinin yemeğini üstlenmelidir. Gerekirse okul sorumlusu ve güvenlik görevlileri gibi sandık alanını terk edemeyenlerin de yemeğini karşılamalıdır.

    AKP ülkede neden kaybetti. Onu da sonraki yazılarda yazarız ama şunu unutmayalım ki; “mazlumun ahı devirir şahı”.

    Devamını Oku