DOLAR 33,9818 0.11%
EURO 37,7251 -0.39%
ALTIN 2.726,78-0,69
BIST 9.771,16-1,67%
BITCOIN 18341070,44%
Edirne
27°

AÇIK

05:01

İMSAK'A KALAN SÜRE

Ziya Gökerküçük

Ziya Gökerküçük

05 Eylül 2024 Perşembe

    DÜNDEN YARINA KÖPRÜ

    DÜNDEN YARINA KÖPRÜ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Hayatımdan üç tarih: Yıl 1969; ilkokulu bitirmiş minicik olarak Kepirtepe’ye öğrenci olmak.Yıl 1976; öğretmen olmuş diplomasını cebine koymuş bir öğretmen olarak atanmak. Yıl 2004; heyecan ve umutla başlanan okul hayatı ve çalışma yaşamı sonrasında emekli olmak.

    Yaşam devralarak ve devrederek geçiyor. “Tıp” oyunu gibi. Hareket halindesin ve bir tıp sözcüğü ile duruyorsun. İşte o anda düşünüyorsun yaşamı. Benimki artık emekli olarak deneyimlerim anlatmak ve yeniliklere ayak uydurmakla devam edecek, bu belli.

    Pazartesi günü T.Ü. Tıp Fakültesi mezuniyet töreninde hayatım gözlerimin önünden geçiverdi. Ne arıyordum orada?

    1980-1983 yıllarında görev yaptığım dağ başında 20 haneli köyden öğrencimin kızı doktorluk diplomasını aldı. Bu bahane ile ilk defa bu törene katıldım.

    2018-2019 yılı eğitim öğretim yılı başında kayıt için geldiklerinde “Hocam Edirne’ye geldim, buluşabilir miyiz?” demişti. Hemen buluştuk ki ağzım kulaklarıma vardı sevinçten. Öğrencim büyüyünce evlenip İstanbul’a gelmek zorunda kalmış. İki elle eşi ile üç evladından en büyüğünü Tıp Fakültesi’nde yerleştirmek için gelmişlerdi.

    Öğrencimin kızı; biyolojik olmasa da sosyal açıdan torunum sayılır! Geleceğin doktorunu kayıt ettirdik. Yurt işlerine yardımcı oldum. Kenti gezdirdim. İstanbul kayıtlı ama yoksulluk içinde büyüyen hepimiz gibi utangaç, ürkek, savunmasız bir genç için Edirne bir şanstı.

    Altı yıl öncesinin ürkek, utangaç, savunmasız öğrencimde her yıl değişimler görüyordum ama artık adının önüne “Dr.” yazılmış olması kendine de güveni kanıtlıyordu; bir doktordu ve 25 yaşın olgunluğu yüzünde okuyordu.

    Mezuniyet törenini izledik. Babası ve kardeşi her dakikayı kayıt ediyorlardı. 275 yeni doktorun olduğu tören güzeldi ama eleştirilecek yanları da vardı. Örneğin çok önceden belirlenen bu törende doktor olan rektörün olmaması eksiklikti. Beşerli olarak öğrenci belgeleri verilmesinin uzun olacağı belli idi ama olmazsa olmazdı. O nedenle de programı uzatan yaşamdan kesitler slaytına gerek duyulmayabilirdi. Çünkü çok uzadı.Velilere yer ayrılmıştı ama bulmakta zorlaştırıcı bir düzensizlik görüldü.

    Öğrencilerin, yeni doktorların altı yıl okulda gördükleri, yaşadıkları onları geleceğe hazırlar. Ki bu geleceğe ne kadar çok emek verildiyse gelecek o kadar güvenlidir. Birçoğunu tanıdığım akademisyenlerin tek tek kürsüye çıkarak öğrencilerine belge vermesi unutulmayacak anların yaşanması anlamında önemliydi. Tıp Fakültesi’nin iyi bir akademik kadrosu halâ var.

    Gün boyu öğrencilerle konuşmalarımız ve okul birincisinin konuşması sonrasında bazı gerçekleri de öğrendik. Örneğin okul birincisinin konuşmasında söylediği; intörn doktorlara doktorluk yanında her işin yaptırıldığı gerçeği. Şiddetin önüne geçilmesi konusunda yetersizlik. Yurtların asansörlerinin aylardır bozuk olduğu durumu ise acı verici. Yedi katlı yurtta kendi başına inip çıkabilir ve spor gözüyle bakabilirsin ama ayrılanlar veya yeni gelenlerin altı-yedi kata o ağır eşyaları taşıması kolay mı? Dahası anne ve babaya da izin verilmiyor! Öğrencimiz, yeni doktorumuz da zavallım tek başına indirdi o yükleri. Acıdık ama çare yok; güvenlik “olmaz” diyor başka bir şey demiyor. Hadi içeriye öğrenci dışında kimseyi yurda sokmuyorsun o halde o eşyaları dışarıya taşıyacak eleman görevlendirmek gerekir.Bir de bu eşyalarını altı-yedi kat yukarıya taşıyacak yeni öğrenciler gelecek.

    Tören boyunca beynimdeki geçmiş ile karşımdaki gerçek arasında gidip geldim.

    1980 Nisan ayında dağ başındaki o mahalleye atandım. Gece gündüz çalışarak iki kız öğrencim İstanbul Cağaloğlu Kız Lisesi’ni, bir erkek öğrencim de Kastamonu Gölköy Öğretmen Okulu’nu kazanmıştı. Çalışma, sınava götürme, kayıtlarını yaptırma aşamalarını anlatan onlarca yaşanmış öykü yazılabilir.

    Sonra eş durumundan Ereğli’ye atandım. Zoru başarmıştık öğrencilerle ama cahil aile bireylerini aşamamıştık.Herkesin kazanabilmek için can attığı Cağaloğlu Kız Lisesi’ni kazanan kızlarımı aileleri altı ay sonra almışlardı. Sonraki yıllarda iki aile büyüğü ölene kadar pişmanlık duydu ama iş işten geçmişti. Tüm öğrencilerimle olduğu gibi okul bıraktırılan iki kız öğrencim ile de görüşüyoruz. İkisi de onları örnek alan diğer öğrencilerim de çocuklarını okutma mücadelesi veriyorlar.

    Doktorluk diplomasını alan öğrencimin babası ve annesi kızlarını yokluklar içinde okutmuş ise bunda babasının hayata bakışındaki değişimde, o yıllardaki mücadelemin izlerini gördüm. Toplumsal değişimde her öğretmenin ve aydının katkısı vardır. Hayatın devamında bir ölüp bin dirilmek, insanlara dokunmak sanırım böyle bir şeydir. Dünden alıp yarına taşıyandır öğretmenlik. Ki bunu daha planlı ve örgütlü sağlayan meslektir.