DOLAR 32,2707 0.09%
EURO 34,7341 -0.17%
ALTIN 2.400,98-0,33
BIST 10.336,500,68%
BITCOIN %
Edirne
23°

HAFİF YAĞMUR

02:00

YATSI'YA KALAN SÜRE

İsmail DEMİRAY

İsmail DEMİRAY

30 Nisan 2024 Salı

    DOĞA CENNET, YOL CEHENNEM

    DOĞA CENNET, YOL CEHENNEM
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Pedal sever dostlarımla birlikte hafta sonu Vaysal köyüne önceden planlanmış bir bisiklet gezisine gittik 6 arkadaş olarak.

    Benim köyüm olduğu için rehberliği benim yapmam uygun görüldü. Cumartesi sabahı Mimar Sinan heykelinin önünden hareketle yola koyulduk. Rüzgar tam karşıdan esmesine aldırmadan pedallara asıldık. Çömlekakpınar’dan geçerken yağmur duasına denk geldik. Pilav ayran ikramlarını severek kabul ettik Çömlekakpınar’ın misafir sever köylülerinin.

    Sinanköy üzerinden Lalapaşa’ya döndük. Eksikliklerimizi tamamlayarak Vaysal köyüne doğru çevirdik gidonlarımızı. Rüzgar iyice güçlü esmeye başlayınca bu turun bizim için oldukça yorucu geçeceği belli olmaya başlamıştı.

    Asıl dikkatimizi çekense karşıdan dakika başı bir yük kamyonunun gelmesiydi. Buna dönüşleri de eklediğimizde yol adeta kamyonlarla kaplanmış gibiydi. Vaysal köyünün acılı yanları bu kamyonlar. Mahkemelerden defalarca buralara taş ocağı yapılamaz kararlarına karşın Trakya’da devam eden hızlı trene malzemeyi nereden bulacağız zihniyetinin sonucu olarak hızlanarak devam eden malzeme taşıma işi Lalapaşa-Vaysal köyünü cehenneme, yolunuysa kamyon otobanına çevirmiş gibi.

    Kamyonların hiç birinde zorunlu olan üst kasa örtüsü yok. Kasalarının üzerine çıkana kadar malzeme ile doldurulmuş durumda. Çoğunun arka plakaları çamurla kaplanmış plakaları okunmuyordu. Hele o hızlı gitmeleri inanılmaz gibiydi. Zamanla yarışan kamyon sürücüleri yolda kendileri ve diğer araçların yaşamlarını adeta hiçe sayarak kamyonları sürüyorlardı.

    Hızlanan rüzgar tempomuzu da yavaşlatmıştı iyice. Hacıdanışment köyü girişinde trafik karışıverdi aniden. Yukardan gelen dolu iki kamyon, aşağıdan gelen üç kamyon, bir otomobil ve 6 bisikletçi aynı anda makasta kalınca aşağıdan gelen kamyonların korna sesleri ortalığı inletmeye başladı. Hepimiz şarampole inerek kendimizi güvene almaya çalıştık. Kamyon sürücülerinin bu tepkisini anlamak olanaksızdı. Yolları adeta sadece kendileri için görüyorlar. Oysa daha iki ay bile olmadı Lalapaşa’da iki adet kamyonun kafa kafaya çarpışması sonunda bir sürücü hayatını kaybetmişti.

    Saat 17 gibi Vaysal’da Gölet’e vardığımızda piknik yapan aileleri rahatsız etmeyecek kadar ileride düz bir zeminde attık kampımızı. Bir arkadaşımızın daha katılımıyla 7 çadırı belirli aralıklarla kurduk ve geceye hazır ettik kendimizi.

    Doğa canlanmış, gölet o bölgeye ayrı bir güzellik katmış. Her yer yemyeşil, orman canlı ve kucaklayıcı, adeta cennete gelmiş gibiyiz. Gördüğümüz güzellikler yaşadığımız olumsuzluklardan sıyrılmamızı sağlayıverdi anında.

    Mangal yakmak için ayrılmış olan yerde küçük bir ateş yakarak sucuk ekmek ve çantalarımızda getirdiğimiz nevalelerimizi çıkararak yemek masamızı şenlendirdik. Kontrollü bir orta ateşin etrafına toplanarak bira ve şaraplarımızı yudumladık. Doğa içinde olmak hep pozitif sohbetlerin kapısını açıyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde yorgun ve alkollü bedenlerimizi dinlendirmek için çadırlarımızın yolunu tutuyoruz.

    Sabaha kadar dinmeyen rüzgarın uğultusunu dinleyerek bölünen uykularla doğan güneşle teker teker çadırlarımızdan çıkmaya başlıyoruz. Vaysal’a fırına uzanıyorum bisikletimle. Köy fırının usta eli Erdal Koşucu bir gece öncesinden kendisine bıraktığımız malzemelerle yetinmeyerek içini kendisinden de ilavesiyle doldurduğu sıcak 7 adet pideyi kaptığım gibi arkadaşlarımın yanına dönüyorum. Kor üzerinde demlenmiş çayın keyfiyle pidelerimizle kahvaltımızı tamamlıyoruz.

    Dönüş yolumuz için Tekke bayırında Süleymandanışment tarafına dönerek oradan Sarıdanışment, Taşlımüsellim, Kavaklı, Ortakçı, Karayusuf köyleri üzerinden Edirne’ye doğru arkamızdan adeta iten rüzgarın da yardımıyla uçarcasına bir gün öncenin aksine hızlı bir yolculukla 3 saat gibi bir zaman içinde Edirne’ye dönerek hafta sonu kamplı turumuzu sonlandırıyoruz.

    Devamını Oku

    ENEZ YOLU

    ENEZ YOLU
    3

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Keşan/Enez yolu 60 kilometredir. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla gidersiniz bu yolu. Eğer aceleniz yoksa süratli de gitmezseniz Saros’a doğru giderken de gelirken de keyifli bir yolculuk yapabilirsiniz.

    Ama uzun yoldan geldiyseniz veya gidiyorsanız bir an önce gideyim diye hızlı bir sürüş yaparsanız bu yol 30’a yakın kör noktasıyla sürücüleri ve araçta bulunanları adeta ölüme davet eder.

    Yaz boyunca on binlerce yazlıkçı, binlerce traktör, kil fabrikasının yüzlerce kamyonu bu yolu ortak kullanmak zorundadır. Her yıl bu yolda onlarca insan ölür, birçok motorlu aracın karıştığı kazalar yaşanır. Hele o kör noktalar adeta kabus gibidir.

    15 yıldır gider gelirim o yoldan yılın her mevsiminde. Her mevsim gününe göre yoğunluk yaşanır o yolda. Kısaca hizmete yetersizdir Keşan/Enez yolu. Yazları Saros’da olduğum için bisikletimle de çok gidip gelmişliğim var o yolda, her seferinde gözümü  aynadan  ve karşıdan yapılan hatalı sollamalardan ayırmadan.

    Mevcut iktidar Türkiye’nin her yerini duble yollarla donattığı halde Trakya’da sadece iki yolu çok gerekli oldukları halde) Edirne/Kırklareli ve Keşan/Enez yolunu bir türlü yapmamış, başlamış ama bitirmemiştir. Siyasi tercih olsa gerek her ne hikmetse. Oysa geçen yıl eşimle birlikte aracımızla gittiğimiz Türkiye turunda 6100 km yol yaptık ve bir çok ilçelerin bile duble yollarla bağlandığını gözlemledik.

    Her seçim döneminde sözler verilir, sonra unutulur.

    1948 yılında Büyükevren köyünden Kemal Özer Vatandaş Gazetesi’ni kurar. İlk yazısı “Keşan/Enez” şoşesi üzerinedir. O zaman ortada yolun ismi bile yok, sadece at-öküz arabalarının gidebildiği, köprülerin olmadığı yıllardır.

    Kemal Özer her yıl her mevsim yazılar yazar. Siyasete atılır, CHP’den sonra Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan görür. Hep sözler verilir yolun yapılacağına dair, yazar da yazar Kemal Özer öldüğü 1996 tarihine kadar, ama göremez bu yolun yapıldığını.

    Senih Yurdatapan Hudut gazetesinden köşe arkadaşımız da 2002 yılından beri yazılarında sürekli gündeme getirir Keşan/Enez yolunun durumunu ve gerekliliğini.

    Hudut gazetesinde Mehmet Seleci arkadaşımızın 15 Nisan tarihli haberinde “Keşan-Enez Yolu Nihayet!” haberi vardı, sonunda ünlem işareti olan. Edirne Valisi Yunus Sezer Keşan/Enez yolunun ihalesinin gerçekleştiğini, birkaç hafta içersinde yer tesliminin yapılarak çalışmaların başlanacağını belirtmiş.

    Hayırlısı olsun diyelim ve bekleyelim.

    Umarız bu söz de askıda kalmaz.

    Devamını Oku

    MİSKİN’İN TORUNLARI

    MİSKİN’İN TORUNLARI
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Miskin sokağımızın kedisiydi.

    Komşumuzun kızı onu besleyerek alıştırmış o da apartmanımızı kendi evi gibi benimsemiş ve iki yıl boyunca ortadan kaybolana kadar bahçemizde yaşamıştı.

    Miskin’in ilk doğumu komşu sitemizin bahçesinde olmasına karşın yavrularını ne yazık ki büyütemeden kaybetmişti. Yağmurlu bir günde o yavruların miyavlamasını unutamam.

    Miskin ikinci doğumunda ne yaptı etti yavrularını apartmanımızın bodrum katında gerçekleştirdi. O doğumda dört tane sağlıklı yavruyu biraz da biz hayvan severlerin desteğiyle büyütmeyi başardı. Ama apartmanımız da ortalık da karıştı. Kedileri sevenler, ilgi gösterip beslemeye çalışanlarla apartmanda hayvan istemeyenler arasında gerginlik başladı böylelikle. Dayanakları “sevenler evlerinde baksınlar!”

    O yavrulardan ikisi sitemizde kaldılar. Açık renk olanı (Beyaz) A blokunda, Miskin’e çok benzeyeni (Pişkin) benim de yaşadığım B blokta kaldı, ayrılmadılar bir daha. Anne Miskin bir süre sonra nedense ortadan kayboldu ve bir daha hiç gözükmedi.

    Beyaz karşı sitede açık bulduğu bir kapıdan girerek komşularımızdan birisinin evine doğum yapınca ilk önce A blok karıştı. Yine hedefte hayvan severler.

    Bu arada bizim Pişkin de gebe doğurmaya yer aradığı günler. Bisikletlerimin olduğu yerden defalarca çıkardım. Oraya nasıl girdiğini bir türlü öğrenemedim. Apartmanın her katında gezinmeye başladı bu sefer Pişkin. Komşular isyanlarda, bu kediyi kim alıyor içeriye? Kameralar tekrar çalışır duruma getirildi, yerleri ona göre ayarlandı ama nafile bir türlü çözemiyoruz Pişkin’in apartmanımıza nasıl girdiğini.

    Bir gün köşeye oturdum izliyorum. Pişkin dışarılarda ama gözü merdivenlerde kapının açılmasını bekler gibi halleri var. Girenler çıkanlar apartmanımızın sakinleri dikkatli bir şekilde Pişkin’in içeri sızmasına izin vermeden kapıyı açıp kapıyorlar. Derken kargocu geldi. Kargocunun elinde paket zile bastı kapı açılırken bizim Pişkin sanki bu anı kolluyormuş gibi sakince hiç acele etmeden süzülüverdi içeri doğru. Arkasından ben de ama Pişkin ortalarda yok. Oraya baktım, yukarılara çıktım, yok yok Pişkin, sanki uçtu.

    (İki gün sonra)

    Emeklilik halleri erken kalkarım çok zaman. O sabah yine erkenciyim, dışarı çıkarken Pişkin de benimle birlikte dışarı süzülüverdi. Ama gebelik hallerinden eser kalmamış. “Eyvah Pişkin yaptın yapacağını yine” diye düşündüm.

    Tahminim doğru çıkmış, Pişkin merdiven altına bir televizyon kutusu içine üç tane yavru doğurmuş. Birkaç gün sonra komşular uyandılar işe, yine aynı tartışmalar. Yönetici arkadaş beni aradı, görüştük sorunu çözeceğimi ama bana süre vermesini istedim. Zira yeni doğmuş yavruları sokağa atılmasına gönlümüz razı olamazdı. Bekledik sürecin tamamlanmasını.

    Yavrular 7 haftalık olunca Pişkin dışarıda içeriye girmek için fırsat ararken aşağıdan içinde üç sağlıklı yavrunun olduğu televizyon kutusunu alarak dışarı çıkardım. Pişkinle birlikte apartmanımızın yan tarafında emniyetli bir yere götürdüm. O akşam onlara bir kap içinde biraz süt ve kedi maması verdim.

    Sabah kalktığımda kutuyu boş buldum. Pişkin yavrularını uzağa götürmemiştir diye düşündüm ve bir gün sonra apartmanımızın su oluklarının içine girip çıktıklarını görünce sevindim. Üç yıl önce Pişkin ve kardeşlerini anneleri de bir süre bu su oluklarında saklamış ve büyütmeye çalışmıştı.

    Dün yağan yağmurda oluklardan çıkan yavrular annelerinin yanında güven içinde geceyi geçirdiler dışarıda. Erkek kediler her ne kadar etraflarında cirit atsalar da Pişkin onlara patileriyle gereken sert mesajları veriyor. Şimdilik Pişkin yavrularını büyütmeye çalışıyor.

    Apartmanımızda genel kurulda görüşülecek bir konu daha şimdiden çıkmış durumda.

    Devamını Oku

    BU HAFTA NE YAZDIN?

    BU HAFTA NE YAZDIN?
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Ocak ayı gezmeyi seven  bisikletçiler için en kısır aylardan birisidir. Yağmur, soğuk ve rüzgarlı havalar ancak Edirne’nin kuytularında gezmesine izin verir pedal dostlarının.

    Geçtiğimiz Cuma günü havanın güzelliği daha sabahtan kendini gösteriyordu. Haftanın Salı ve Perşembe günleri süren torun nöbetim sona ermiş, gün hazırlığı içinde olan eşim benim evden gitmem için adeta gözümün içine bakar durumda olduğunu görebiliyordum.

    Kahvaltı sonrası hazırlanmam kısa sürdü. Aklıma gelen birkaç arkadaşımı arasam haber versem buluşmamız, yola çıkmamız saatler alacak. Bisikletçi dostlarımın çoğu emekli olsalar da çalışmaya devam edenler, sabah geç kalkanlar, torun bakmaktan başını kaldıramayanlar çoğunlukta olduğu için grup halinde bisiklet turları çok seyrek hale gelmeye başlamış durumda.

    Saldım kendimi Edirne’nin alt taraflarına doğru. Saraçhane üzerinden Eski Toki’nin altında yol çalışması nedeniyle İl Özel İdare’nin yolu motorlu araçlara kapattığını görünce sevinmedim değil. Görevli bana kenarlardan geçebileceğimi belirterek yolu açarak yol verdi. Artık yollar tamamen bana aitti. Gelen giden olmayınca daha yeni yapılan asfalt yolda güzel havaya eşlik ederek bisikletimden gelen zincir sesleri eşliğinde hızla asıldım pedallara.

    Açık cezaevi yakınlarında devam eden asfaltlama çalışmalarının yanından geçerek Büyükdöllük köyüne varmam yarım saati bulmuştu. Mola vermeden devam Çömlekakpınar’a doğru. Rüzgarsız güneşli havada keyifle dönüyordu pedallar.

    Çömlekakpınar’a vardığımda rüzgarlığımın içinde polarımın ve içliğimin ter içinde kaldığını hissedebiliyordum. Kahvede oturanları selamladıktan sonra kahvenin arka tarafında terli giysilerimi yanımda yedek olarak getirdiklerimle değiştirerek kahveciye uzaktan çay işareti yaparak kahvenin önünde güneş gören bir masaya oturdum. Sandviçimi çıkartarak iri lokmalar halinde atıştırmaya başladığımda çayımın halen gelmediğini görünce ayağa kalkarak kahvede sohbet eden kahveciye bir daha çay işareti yaptım sıkıntılı bir şekilde.

    Çayım geldiğinde daha önceki turlardan öylesine tanış olduğumuz kahveciye tam sitem hazırlığı içindeyken demesin mi;

    -Bu hafta ne yazdın, görüp okuyamadım.

    Yutkunuverdim hemen. “Nasılsın, işler nasıl?” a dönüverdi hemen sohbetimiz.

    Kahveci Adem Yayla hem köyün kahvesinde çalışıyor, hem de evinde koyun bakarak yaşam mücadelesi veriyormuş. “Yaz boyunca dışarıda otlatıyorum koyunlarımı. Kasım geldi mi evde bakıyorum. Mısır silajı ile kış boyunca beslediğim koyunlarımdan yılda iki defa kuzu alıyorum. Severek yapıyorum işimi.”

    İkinci çayımı da getiriyor kahveci Adem. Almak istememesine karşın içtiğim çayların parasını verip yol hazırlığına başlıyorum. Çömlekakpınar köyünün içinden boylu boyunca geçtikten sonra köy mezarlığının yanında Çömlekköy’e doğru süzülüyorum rampa aşağı doğru.

    Köy girişinde yolun solunda küçükbaş ağırların içinde üzerime gelen iki kangalı kollayarak ilerlerken göremediğim sağdan gelen dişi kangal köpeğinin ani saldırısı sonunda iki frene de asılınca şarampola doğru sürüklensem de son anda durarak ikinci saldırıyı da feryat figan bağırarak savuşturuyorum. (Korku dolu bağırmalarım sanırım bir sonraki köyden duyulmuştur)

    Çömlekköy çıkışında 5 km kadar toprak yolda pedalladıktan sonra Suakacağı’na yakın asfalt yola çıkıyorum. Yine mezarlık yanında verdiğim kısa molada iki mandalinayı da haletlikten sonra  iyice ısınmış havada daha bir keyifle asılıyorum pedallara.

    Boş, sessiz yollarda doğa içinde keyifli bir yolculuk sonrası evime ulaşıyorum.

    Devamını Oku