Yıllar önceydi, henüz AKP yoktu. Ankara Ekin Tiyatrosu İtalyan yazar Dorio Fo’nun 1974 yılında yazdığı “Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!” adlı oyununu sunmuştu. Bu oyunu nerde yakalarsanız mutlaka izleyin derim. Kitabına ulaşmak ise çok kolay; arama motorunda arayın pdf olarak karşınıza çıkar. Bu oyun uluslararası alanda en tanınmış oyun olarak kabul edilir. Kentimizde bulunan tiyatro grupları keşke bu oyunu hazırlayabilse, tam zamanı.
Nereden aklıma geldi derseniz; Sayın Erdoğan’ın tarafsız Cumhurbaşkanı olarak mı yoksa AKP başkanı olarak mı söylediğini anlamadığım sözlerinden. Sayın Erdoğan; “TÜİK tarafından açıklanan son enflasyon verileri, enflasyonla mücadelede doğru yolda olduğumuzu tekrar teyit etmiştir. Serbest piyasa ilkeleri çerçevesinde 85 milyonun tamamının hakkını, hukukunu, çıkarını en üst düzeyde koruyacağız. Pahalı ürün satanları dize getirecek etkili yöntemlerden biri boykottur. Fırsatçılık yapanlara karşı en büyük kozumuz, satın almama özgürlüğünü kullanmaktır” dedi.
Piyasanın yükselmesinin ana sebeplerinden birisi tek taraflı olarak belirlenen elektrik, yakıt, doğal gaz, tekel, harç, vergi, ceza zamlarıdır. Kullanmadığımız köprü, tünel, yol, hava limanı gibi yerlere ödenen teminatlar, daha doğrusu sermaye aktarımlarıdır. İdarenin kendisinde binaların kiralarındaki artışlardır. Esnaf da bunlar görerek fiyatları yükselttiğini söylüyor.
Satın almama özgürlüğümüzü kullanamayacağız belki ama bu gidişle satın alamama zorunluluğunu yaşayacağız. Bu durumun sorumlusu iktidar değil de halkmış gibi, esnafmış gibi davranabiliyorlar. Keyfi fiyat uygulayan market varsa denetlemesi gereken devlet yetkilileridir.
Marketleri boykot etmemiz isteniyor. Oysa biz gıda ürünlerimizi en ucuza getirebilmek için gezmedik dükkân, market bırakmıyoruz. En ucuzu nerde ise zaten onu alıyoruz. Manav veya markette atılmak üzere kapı önüne konanları almak için birbirimizle kavga bile ediyoruz.
Biz boykot hakkımızı kullanabilsek bugünkü idareciler o makamlarda olmaz ve ülkede “geçinemiyoruz” diyen yurttaş kalmazdı. Sorun bizlerin boykot etme eksikliğinde.
Ben “boykot edin” diyen yetkilimizden cesaretlenerek boykota varım! Öncelikle TÜİK, TUVTURK gibi kurumların ölçülerini boykot ediyorum! Kullanmadığım yol, köprü, tünel, hava limanı, hızlı tren gibi ulaşım hizmet bedellerinin vergilerimden ödenmesini istemiyorum! Elektrik, su, doğalgaz bedelini boykot ediyorum! Nereye gittiği bilinmeyen DASK ücretini boykot ediyorum!
Boykot etme durumu pahalı ve ucuz pirinci alma sırasında olmuyor. Beslenme, barınma, ısınma, ulaşım gibi yaşamak için kullanmamız zorunlu ve belirleyicisi devlet kurumları olan ürün ve hizmet bedelleridir. Bunları boykot edersek nasıl yaşayacağız?
Boykot etmek bir insanlık kazanımı ve eylemidir. Oysa boykot egemenlere, yönetenlere karşı olduğunda anlam kazanır. İyi de işvereni boykot edenler tutuklanıyor. Gazze işgali nedeniyle İsrail ile ticaret yapanlar boykot edince hırpalanıyor. Kentlerin seçilmiş başkanları görevden alınıp yerine iktidar memurları atanıyor ve bunu boykot edenler içeri atılıyor. Tarlaları, ormanları, denizleri ve bilcümle doğamızı kazanç için işgal edenler boykot ediliyor dayağa maruz kalıyor.
Yani bizlerin marketlerdeki pahalı fiyatlar için boykot yapmamızı isteyenler kendilerinin karar ve uygulamalarını boykot etmemize engel oluyorlar. Hepimiz biliyoruz ki ülkedeki ekonomik sistem; gelirlerimizin küçük bir azınlığa aktarılmasının ve ülkede üretimin durmasının sonucudur.
Adeta AKP ile yürütme arasında tatlı paslaşmalar ile iktidar-muhalefet oyunu oynanıyor. Bazen yürütme AKP’ye sarıyor bazen de AKP akil sesleri yürütmeye sarıyor. Sonuçta toplumun tepkisini de yönetiyorlar.
Keşke gelecekte iktidar olmak isteyenler topluma güven veren bir ekonomik ve siyasi sistem seçeneğini sunarak toplumu olması gereken yere ve yöne boykota yönlendirebilse, güveni verebilse, iktidara geldiğinde de yoksullaşmayı bitirebilse.