DOLAR 32,2511 -0.04%
EURO 34,6921 -0.1%
ALTIN 2.402,370,10
BIST 10.247,75-0,86%
BITCOIN 2018112-1,35%
Edirne
18°

ORTA ŞİDDETLİ YAĞMUR

02:00

YATSI'YA KALAN SÜRE

2173 okunma

KENDİ AKLINDAN KORKAN İNSANLAR

Hasan Tahsin YILMAZ yazdı...

ABONE OL
3 Kasım 2023 15:21
4

BEĞENDİM

ABONE OL

Önce bir itiraf: Okuduğum bir kitap üzerine, benden önce bir Berna Moran, bir Asım Bezirci, bir Nurullah Ataç, bir Nermi Uygur, bir Bedrettin Cömert okuyup yorumunu, yargısını belirtmemişse ve ben o yorumu görememişsem kitabı beğenip beğenmeyeceğime karar vermekten hâlâ korkarım. Beğenip beğenmemem gerektiğini onlardan öğrenmeyi beklerim.
Okuduğum bir öykü, bir roman, bir deneme konusunda kendimi sağlama almak için beş ölçütüm vardır, hiçbiri de benim değildir. Metnin yazarına bakıyorum, yazarı tanımıyorsam, yayınevine bakıyorum. Hiçbirini bilmiyorsam uzmanlığına güvendiğim bir eleştirmenin yargısına başvuruyorum. Yabancı bir yayınsa çevirmenine bakıyorum. Bütün bu başvuru kaynaklarıma ulaşamazsam güvendiğim arkadaşlarımın değerlendirmelerine göre hareket ediyorum.
Kendi ölçülerimi kullanmayı göze alamadığım, gözlerinizden kaçmamıştır. Oysa neredeyse 60 yıldır kitap, dergi, gazete okur; söyleşi, konferans, panel izlerim. Altmış yıldır Türkçe, Edebiyat konusunda yalan yanlış sözler eder, ileri geri konuşurum.
“Özgürlük, bir baş belasıdır.” demiş birileri. Senden önce oradan biri geçmemişse, gidilen yol doğru mu, değil mi bilebilmek için elinde sağlam, güvenilir bilgiler gerekir. Gerekir de, o “bilgileri” elde etmek için kafa patlatmak, ter dökmeli, emek vermeli.
Bu konuda yalnız da değilim ne yazık ki! “Eğitim üretim içindir.” dendi yıllarca. Ancak yüzlerce, binlerce genç, aldığı eğitimi üretime dönüştüremedi. Ona öğretilenleri almak, bozulmadan korumak ve bir sonraki kuşağa aktarmak, başarı sayılıyordu. Hepimiz yerimizde saymakla yetindik, bir önceki kuşağı tekrar ettik.
Böyle bir kitle toplumsal kalkınmayı gerçekleştirebilir mi?
Kendine öğretilenlerin, ezberletilenlerin dışında tek bir adım atmaktan çekinenlerden nasıl bir ilerleme bekleyeceğiz? Böyle biri, toplumsal değişime, ilerlemeye katkı verebilir mi? Öğrendiklerini aşabilir mi? Bağlandığı inançtan, yücelttiği değerden, siyasal kurumdan, onu yöneten liderden, çevresinden ayrılabilir mi?
Elimizdeki ve evimizdeki araç gereçlerin hiçbirinin üzerinde yerli bir markanın olmaması, nedendir acaba?
Cumhuriyet ne istiyor? “Görüşü özgür, düşünüşü özgür, anlayışı özgür bireyler”. Sokaklarda eli kolu serbest milyonlarca insan var. “Özgür” mü göreceğiz onları? ”Eğitim üretim içindir” de, özgürlüğün de üretim amacı olması gerekmez mi?
“Kafesin kapısını açıp kuş gibi mavi göklere bırakılmak” yetecek mi bize?
Cumhuriyet’in sunduğu kimi hak ve özgürlükleri kullanmaya istekli değil insanlarımız, elinden alınmasından da rahatsız olmuyor. İstanbul Sözleşmesi’nden hiçbir gerekçe gösterilmeden çıkılması, toplumu ayağa kaldırmadı. Birçok kesimce umursanmadı bile.
Cumhuriyetin kişiye kazandırdıklarını, kazandıracaklarını insan neden istemez? Çünkü herkesin kendince bir “müesses nizam”ı, bir kişisel kurulu düzen”i var ve yetiyor ona.
Cumhuriyet gibi laiklik de tehlikeli sulara sürüklüyor insanları. Güvendiklerini, inandıklarını, değerlerini yeniden kantara çıkarıp ölçüp biçecek, anlayacak, ayıklayıp yenileriyle değiştirecek… Zor iş, zor!.
“İnancımı sorgularsam, günaha girer miyim”, “çevremin dayattığı alışkanlıkları bıraksam, mahallemden dışlanır mıyım”, “gelenekleri yadırgarsam, beni de mi yadırgarlar”? az korku mu?
Onun için günümüz iktidarı, görünenden daha büyük bir kötülük etmektedir ülkemize. Çünkü ülkemiz korkularla yönetmekten başka denediği hiçbir projesi yok! Korkan insanlar toplumu yarattı ve iktidar, güvenliğini böyle “emniyet”e aldı.
Demirel, 61 Anayasa’sı için, “Bu elbise böyük geliyor, bu Anayasa ile ülke yönetilmez” diye yırtınırken, 61 Anayasa’sının araladığı özgürlük kapısını bir an önce sıkı sıkıya kapatmak derdindeydi. Yetmemiş olacak ki 1970 Darbesi, 12 Eylül Karanlığı, özgürlük arayışındaki aydınlarımızın birer birer hain bir plan doğrultusundan yaşamdan ve aramızdan koparılması ile geldik bugünkü iktidara?
İlber Ortaylı çok yerindeki saptamayla diyor ki, “Türkiye’de cehalet hep vardı, bu iktidar, bu cehaleti örgütledi” ve yüreklendirdi. İktidar, siz oturun oturduğunuz yerde, biz/ben sizin hakkınızda en güzel kararları zaten veriyorum, diyor.
Bugünkü iktidar, bir sonuçtur. Çok da tehlikeli ve zararlı bir sonuçtur! Ancak kimi sonuçlar, uzun süre ortadan kaldırılmazsa daha ağır sonuçların nedeni olabilecektir!
“Kuldan bireye geçtik” diyoruz, aradaki ayrım nedir? “Birey”, kendi aklıyla karar alabilen demek de değil miydi? Yolda karşılaştığımız insanlardan kaçı “kul”luktan sıyrılmış, kaçı “birey” olabilmiş, ayırabiliyor muyuz?
İki fakülte bitirmekle övünen genç bir mimara:
-İyi de hangi kitapları okuyorsunuz? diye sorduğumda:
-Ben kitap okumam!
-Neden?
-Ya aklım karışırsa? diye kestirip attı…
İşte karşımızdaki tehlike bu: Aklından korkan genç bir okumuş… Çok da yazık ki hiç de yalnız değil!

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ