DOLAR 34,3054 0.31%
EURO 37,5445 -0.07%
ALTIN 2.925,561,27
BIST 8.876,22-0,98%
BITCOIN 21458333,54%
Edirne
19°

HAFİF YAĞMUR

12:56

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

204 okunma

‘Bilime kulak verin’ çağrısı

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Tekirdağ Şube Başkanı Aykut Akdağ, 6 Şubat'taki Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıldönümünde Edirne'de düzenledikleri basın açıklamasında, depremin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen halen geleceğe umutla bakmalarını sağlayacak çalışmaların yapılmadığını, temel sorunların devam ettiğini söyledi... Ülkedeki yapı stoğunun dayanıksız olduğuna vurgu yapıp, bilime ve mühendisliğe kulak verilmesi gerektiğini belirten Akdağ, " Yapılması gereken mevcut yapı stokumuzdaki riskleri tespit edip yenilemek veya güçlendirmek ve ayrıca yeni bir yapılaşma düzeni getirmektir" dedi...

ABONE OL
6 Şubat 2024 18:48
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Olgay GÜLER
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Tekirdağ Şube Başkanı Aykut Akdağ, 6 Şubat’taki Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıldönümünde Edirne’de düzenledikleri basın açıklamasında, depremin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen halen geleceğe umutla bakmalarını sağlayacak çalışmaların yapılmadığını, temel sorunların devam ettiğini söyledi.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Edirne ve Tekirdağ şubeleri, Edirne’de 6 Şubat depremlerinin 1’inci yılına basın açıklaması düzenledi. Açıklamayı okuyan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Tekirdağ Şube Başkanı Aykut Akdağ, depremin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen halen geleceğe umutla bakmalarını sağlayacak çalışmaların yapılmadığını, temel sorunların devam ettiğini belirtti.


‘GELECEĞE UMUTLA BAKMAMIZI SAĞLAYACAK ÇALIŞMA YAPILMADI’
6 Şubat depremlerinin toplumsal bir travma olarak yıllarca etkisini sürdüreceğini belirten Akdağ, “Böylesi sarsıcı bir afetin ardından beklenen ve de olması gereken hiç şüphesiz, bugüne kadar alınmamış tedbirlerin alınması için derhal harekete geçilmesi, güvenli ve sağlıklı yapılaşma için bilim çevrelerinin, meslek odalarının önerilerinin hayata geçirilmesidir. Ancak geride kalan 1 yıla dönüp bakıldığında ne yazık ki geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak ciddi bir çalışmanın yapıldığını söylemek pek mümkün olmamaktadır. Evet, Şubat 2023 Depremlerinin tarihimizin en büyük depremlerinden biri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kadar büyük ve yaygın depremler karşısında kayıpları sıfıra indirmek belki mümkün olmayabilirdi fakat ortaya çıkan yıkımın ve kayıpların böylesi dehşet verici seviyelerde olmasının önüne geçmek pekâlâ mümkündü. Ülkemiz ortalama olarak her 1,5 yılda yıkıcı sonuçları olan depremleri yaşamasına rağmen bir türlü gerekli adımlar atılmamaktadır. Ülkemizde milat olarak kabul edilen Marmara depremlerinden bu yana geçen 24 yıllık zaman diliminde atılan adımlar, yapılması gerekenlerin yanında son derece zayıf kalmıştır” dedi.
‘ÜZERİNDEN 1 YIL GEÇMESİNE RAĞMEN TEMEL SORUNLAR DEVAM EDİYOR’
Son yıllarda Elazığ ve İzmir’de meydana gelen depremlerde ortaya çıkan yıkımın boyutlarının görmezden gelindiğini ifade eden Akdağ, “Sonuçta Şubat 2023 Depremlerinin büyüklüğü bahane edilerek yüz binlerce konutun yıkımı veya ağır hasarlı hale gelmesi ilahi takdirle izah edilmiştir. Afet sonrası arama-kurtarma, yardım ulaştırma, beslenme ve acil barınma ihtiyaçlarını karşılama çalışmalarında kamu gücünün sınıfta kaldığı, geçmiş depremlerden ders alınmadığı tüm kamuoyunun malumudur. Yurttaşlarımızın dayanışma bilinci ve gönüllü çalışmalarının büyük katkısıyla depremin ilk elden yaralarının sarılması konusunda eksiklikler giderilmeye çalışılmış olsa da afete müdahalenin devamındaki aşamalarında da kriz yönetilememiştir. Geçici yerleşim alanlarının kurulması, enkaz kaldırma işlemleri, ulaşım, elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme gibi altyapı hizmetleri, depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen sağlanamamıştır. Depremlerin 1. yılını geride bırakırken depremin en çok etkilediği Antakya başta olmak üzere deprem bölgesinde barınma, beslenme, sağlık, hijyen, içmesuyu, eğitim gibi en temel insani ihtiyaçlara yönelik sorunlar hala devam etmektedir. Yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı yapılar insan hayatını tehlikeye sokmaya devam ederken, kontrolsüz bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma işlemleri çevreye ve insan sağlığına zararlar vermekte, enkaz toplama alanları ise içmesuyu kaynaklarını kirletmesi bakımından ciddi riskler oluşturmaktadır” diye konuştu.
‘YAPILAŞMADA SİSTEMSEL ZAFİYETLER VAR’
İktidarın 1 yıl içerisinde 319 bin konutu yeniden inşa etme sözünün çok geride kaldığını da belirten Akdağ, “Kuşkusuz ki kalıcı konutların bir an önce yapılıp teslim edilmesi bölgede hayatın normale dönmesi açısından çok önemlidir. Ancak yeterli değildir. Sorun sadece insanların başını sokacakları bir çatıya sahip olmaları değildir. Sağlıklı ve güvenli bir yuvaya sahip olmak planlı ve denetimli bir yapılaşmayı gerektirir. Yer seçimi yanlışlıklarından, sorunlu imalatlara kadar pek çok konu geçtiğimiz aylarda kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Bu durum denetim ve planlama hizmetlerinin yeterince yapılamadığı kuşkusunu doğurmaktadır. Bir yapının deprem karşısında ayakta kalması gerekli şarttır fakat yeterli şart değildir. Bir yapı, mekanik ve elektrik tesisatlarından yalıtımlarına, kapısı-penceresinden mutfağına, çevre düzenlemesinden peyzajına kadar pek çok unsur ile sağlıklı bir yapı niteliğine bürünür. Bunlar için de nitelikli malzeme ve işçilik gerekir. Teslim edilecek her konut eksiksiz ve nitelikli olarak bu unsurları içermek zorundadır. Her depremde aynı sebeplerden dolayı can kayıpları ve yıkım ortaya çıkıyorsa ortada tüm bu teknik sorunların üstünde sistemsel zafiyetler var demektir ve siyasi irade bu sorumluluğu üstlenmekten ısrarla kaçınmaktadır” şeklinde konuştu.
‘YAPILAŞMA STOĞU YENİLENİP GÜÇLENDİRİLMELİ’
Yapılaşma sistemi ve kültürünü değiştirmek için hiçbir anlamlı adım atılmadığına da dikkat çeken Akdağ, “Ülkemizin 10 milyonluk yapı stokunda önemli oranda riskli yapı bulunmaktadır ve bu durum on yıllardır bilinip söylenmektedir. İlave olarak birkaç yılda bir çıkarılan imar aflarıyla riskli yapı stoku daha da şişirilmektedir. Ayrıca her yıl 100 bin civarında yeni yapı inşa edilmektedir. Yeni yapılan bu yapıların sağlıklı ve güvenli olduğu konusunda hala derin kuşkular vardır. Çünkü tarımsal alanlara ve zemini sorunlu bölgelere yüksek katlı ve yüksek yoğunluklu imar izinleri verilmekte, emsal artışlarıyla kentler yoğunlaştırılmakta, mühendislik hizmetleri kağıt üzerinde kalmakta, yapı üretimi ve denetimi serbest piyasanın kuralsız kârlılık hesaplarına teslim edilmektedir. Yapılması gereken mevcut yapı stokumuzdaki riskleri tespit edip yenilemek veya güçlendirmek ve ayrıca yeni bir yapılaşma düzeni getirmektir. Bir yapı, mülkiyeti ister devlette, ister gerçek kişilerde, isterse özel kuruluşlarda olsun doğrudan toplumun güvenliğini, tarihini, kültürünü, konforunu, ekonomisini ve çevresini etkileyen/ilgilendiren bir varlıktır. Bu özelliklerinden dolayı yapılar bir kamusal varlıktır. İnşasına da, denetimine de bu perspektifle bakılması gerekir” dedi.

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ