
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta “25 yıl önce toplu iğne üretemiyorduk” şeklindeki sözleri büyük yankı uyandırdı.
Söz bu ya, hemen gündem oldu.
Çünkü biz bu “toplu iğne” meselesine oldum olası bayılırız.
Ne zaman bir şeyleri anlatmakta zorlanılsa, hemen iğne çıkarılır:
-Bir zamanlar toplu iğne bile üretemiyorduk!
Yani uzun yıllardır politik bir ezberin parçası.
Her dönemin yöneticisi aynı iğneyi çıkarıp millete bir kez daha anımsattı.
1980’lerde “ampul bile yapamıyoruz” denirdi…
1990’larda “uçak vidası” gündem olurdu, şimdi sıra yine toplu iğnede.
**
Toplu iğne deyip geçmeyin…
Ben de merak edip Google’a sordum.
Adam’ın adı da gerçekten Adam Smith!
Yanıt, İskoçyalı “Ekonominin Babası” olarak anılan bu isme dayanıyor.
Adam Smith, 1776’da yazdığı “Ulusların Zenginliği” kitabında sanayi devrimini anlatırken toplu iğneden söz eder.
Der ki: “Bir iğne işçisi tek başına günde birkaç iğne yapabilir. Ama iş bölümü olursa, on işçi on bin iğne üretebilir.”
Yani medeniyet, bir parmak ucu kadar metalin ucunda şekilleniyor.
Dünyada toplu iğne üretimi o gün sanayinin sembolü olmuş…
Bizde ise siyasetin metaforu olmaktan bir türlü kurtulamadı.
**
Toplu iğne, aynı zamanda Türkçenin en iğneleyici deyimlerinde de başrolde yer alıyor:
“İğneyle kuyu kazmak” sabrın…
“İğne deliğinden geçmek” zorluğun…
“İğne battı mı can yanar” da eleştirinin sembolü.
Bugün ülkece hep birlikte iğneyle kuyu kazıyor, üstüne bir de o kuyudan su çekmeye çalışıyoruz.
Kimi iğneyi batıran tarafında, kimi batan tarafında…
Ama sonuç değişmiyor:
Hepimiz az çok iğneliyiz.
**
Bir başka açıdan bakarsak, “toplu iğne” aslında müthiş bir toplumsal metafor:
Küçük ama keskin; bir arada durduğu sürece işe yarayan, tek başına ise kaybolan bir nesne.
**
Çengellisinden dikişe, yorganından toplusuna birçok iğne çeşidi var.
Bizde iğne, yıllarca üretim bandına giremedi.
Yıllarca “iğne bile yapamıyoruz” cümlesiyle büyüdük.
Şimdi “yapıyoruz” deniyor.
Ne güzel!
Peki o iğneyle ne dikeceğiz?
Dikiş tutmayan siyasi kumaşı mı?
**
Her iğne bir yön seçer; kimi kalbe, kimi kumaşa batar.
Bazı ellerde de iğne yanlış yere batıyor…
Bir iğneyi tutarken, nereye batırdığını bilmek gerek.
Yoksa dikiş tutmaz bu iş.
İğne, memleketten yana batmalı ki…
O dikiş tutsun…