DOLAR 32,2670 0.03%
EURO 34,7063 -0.03%
ALTIN 2.401,520,07
BIST 10.258,44-0,76%
BITCOIN %
Edirne
26°

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

619 okunma

TARIMDA NEDEN GERİYİZ

ABONE OL
16 Kasım 2023 11:04
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Osmanlıca bilmeyen tarihçiler,
İngilizce bilmekle övünüyor .
Bire cahiller,
Osmanlıca bilmeden tarih olur mu?

   Prof.Dr.İlber ORTAYLI

Franklin Hiram King 1848 1911 yılları arasında yaşamış Amerikalı bir akademisyen. ’40 yüzyılın çiftçileri’ adlı eserini bundan yaklaşık 120 yıl önce yazmış. Biz hep büyüklerimizin nasıl öngörülü olduklarıyla övünürüz ya; kazın ayağı öyle değil, elin oğlu yaklaşık 120 sene önce rüzgar panellerinden, tarımda yeşil şeritlerden, sürdürülebilir tarımdan, iyi tarımdan, toprak verimliliğinden bahsediyor. Toprak bilimi hakkında kitap yazıyor. Bitkilerin nem gereksiniminden dem vuruyor, toprak fiziğinin babası olarak anılıyor. Amerika’da toprak yönetimi diye birim var ve onun başına geçiyor.
Şimdi aradan yüz yıldan fazla bir süre geçtiği halde siz hiç Türkiye’de toprak yönetimi diye bir birim duydunuz mu? Eskiden toprak su diye bir resmi daire vardı ama bildiğim kadarıyla lağvedildi. Gazimihal’de ki faaliyet gösterdiği bina da yıkıldı.
Amerika dünyanın endüstri merkezi ama ondan da önce dünyanın en büyük tarım ülkesi, en büyük ceviz badem üreticisi. Yakın zamana kadar Türkiye, badem, ceviz ihtiyacını Amerika’dan ithal ederek karşılıyordu. Toplum olarak kültürümüz de badem cevizin yeri çok fazla. Badem ezmesinden baklavaya, ceviz oynamaktan, badem şekerine, koz helvadan bademli kurabiyeye her alanda bu ürünleri kullanıyoruz ama cumhuriyet kurulduğunda yaklaşık on milyon olan nüfusumuzun bu günlere gelindiğinde 86 milyon olabileceğini hesap edemediğimizden yerli üretimi arttıracak projeleri üretememişiz. Bir yerde tıkanmış kalmışız. Ardından ithalat başlamış. Badem bahçelerinde döllenmeyi arttırmak için büyük badem bahçeleri olan Amerikalıların arıcılara para ödeyip arılarını badem bahçelerinde konuşlandırılmasını istediklerini bir fuarda tanıştığım Amerikalılardan öğrendim. Meğer Amerika’da arıcılar hem bal üretiyor hem de döllenmeye katkıda bulunmaktan para kazanıyorlarmış.
Biz badem ceviz ekmeyi yeni teşvik ediyoruz. Türkiye’nin yakın zamana kadar kendi ihtiyacını karşılayacak badem ve ceviz üretimi yoktu. Son yıllarda verilen teşviklerle dışarıdan ithalatı durdurabildik. Ama tarımda eksikleri gideremedik örnek mi; adam badem ceviz ektiği için devlet teşviği alıyor. 5 yıl yerinden verim alamadığı için ağaçlar büyüyüp meyve verene kadar devlet çiftçiye belli bir para ödüyor. Ağaçlar büyüyünce meyve verecek ve biz dışarıdan badem ceviz almayı bırakacağız. Paramız ele gitmeyecek, kendi insanımıza kalacak. Yurt içinde kalacak. Döviz açığımız azalacak. İlk bakışta çok iyi ve olumlu ama sonunu getiremiyoruz. Fidanlar ekildiğiyle kalıyor. Kendi haline terk ediliyor. Bununla ilgili çok örnek var etrafımızda.
Bu açmazı aşmanın yolu çiftçiye buğday, ayçiçeği için verilen gübre mazot desteklerinin badem ceviz ve diğer bitkileri ekenlere de verilmesi lazım. Adam fidana bakacak gübresini, ilacını atacak mazotunu harcayacak ki fidanlar gelişsin ve ülkemin dövizleri yurt içinde kalsın, döviz açığı olmasın, döviz kıt olunca dolar yükselmesin. Ama buğdaya arpaya ayçiçeğine verilen mazot gübre destekleri diğer ürünlere verilmiyor, adam elma, armut, sebze meyve ekecek ki ürün arzı çok olsun. Fiyatları pazar belirliyor, ürün çoksa fiyat ucuz, ürün kıtsa fiyat pahalı demektir.
Şu andaki vaziyette Adana’dan Hatay’dan sebze meyve getirmekte karlı bir iş değil. Nakliye bedelleri üründen pahalı, tv de izliyoruz adamın bahçesinden 2 liraya alınan soğan Edirne’ye gelince 20 lira oluyor. Mazot parası, şoför parası, komisyoncuların karları, depolama, tarladan yükleme depoya boşaltma, tekrar kamyona yükleme masrafları. Bunlar işin içine girmek zorunda, kimse para kazanmadan iş yapmaz. Tek çıkar yol kendi yöremizde ürün ekimini teşvik etmek ve bunun da çaresi buğday, arpa ekenlere verilen desteklerin diğer ürünleri ekenlere de verilmesinden geçiyor. Adam destek almıyorsa neden soğan eksin, patates eksin.
Bunları bir tarafa bıraktık, hayvanları için mısır eken çiftçiye bile destek verilmiyor ve bu işe kimse kafa yormuyor. Şimdi erk sahipleri kendimizi mukayese ettiğimiz Avrupa’nın hangi ülkesinde 20 yılda % 25 nüfus artışı olmuş, adamların nüfusları her gün azalıyor diyecek ve doğrudur. Bu nüfus artışına göre program yapmak zordur uygulamak daha da zordur. Bu konu şehrimizdeki yönetim için de geçerlidir ve sitem etmede haklı olabilirler ama konumuz bu aşılması zor bayırları aşmada göstereceğimiz maharetler. Böyle açmazlarda neler yapılabilir veya neler yapmalıyız?
Cumhuriyetin yüzüncü yılında hala döviz derdimiz varsa, döviz ha bire yükseliyorsa, bütçemiz devamlı açık veriyorsa ,ihracatımız her yıl artmasına rağmen bir türlü ithalatı geçemiyorsa ve bizde her gün bunun bedelini ödüyorsak konu vahim demektir. Bütün bu olumsuzluklara karşılık hala ayaktaysak, bu bizim insanımızın olağanüstü gayretindendir. Ülkemizde yarınlarımızda yönetimlere talip olacak insanların her şeyden önce yeni yöntemler yeni yönetimler ve yeni usuller bulup ortaya atması gerekiyor toplum da bunu istiyor.

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ