‘İyi günler ilerde dediler, daha ne kadar yolumuz var?’
Bu bir kamyon arkası yazısı, konumuza cuk oturduğu için kullanmakta bir sakınca yok. Birçoğumuzun hislerini de dile getirmekte uygun bir cümle aynı zamanda. Çocukluğumdan beri birileri bizleri avutmak için hep kullandılar bu deyişi ‘’iyi günler ilerde.‘ ’Ne kadar gidersen git yol bitmiyor bir türlü. Yüz yıldır halkımızı hep beklettiler, iyi günler ilerde, siz çalışın gelecek günler güzel olacak diye.
Bazen bunu iyi günlere inanmış insanlarda kullandı. ‘İyi günler ilerde, motorları maviliklere sürün çocuklar’ diye ama ya bir şekilde engellendiler ya da kandırıldılar. Cambazı seyredenlerin cüzdanları hep çalındı ve nedense bu hep yoksul halka zarar verdi.
İyi günler için mücadele eden aydınlarımız gün geldi hapislerde çürüdü, gün geldi darağacını boyladılar, gün geldi ormanlarda meşe odunuyla parçalandılar ama hep kaybeden oldular. Çünkü ülkemiz hep yoksul, hep güçsüzdü. Sorun yeteri kadar güçlü olamamız da, yeterli direnci gösterememizdeydi. Ne yapmalı da kendimize yetmeli, daha müreffeh bir yaşam elde etmeli, yabancıya sömürü kapılarını kapatmalı, onlara yol verenlerin önünü tıkamalıydık. Bunu şimdiye kadar becerebildik mi, asıl soru bu.
Vahşi kapitalizmin dişlerini en açık şekilde gördük. Geçtiğimiz günlerde TRUMP seçilir seçilmez ‘Grönland’ı alacağım, Panama kanalını istiyorum, Kanada’yı kendime bağlayacağım, Amerika’da dışarıdan ithalata şu kadar vergi koyuyorum” dedikten sonra daha önce pazarlıklarını yaptığı Ukrayna’dan kıymetli madenlerini istedi. Önce cılız itiraz sesleri gelse de köşeye sıkışmış Ukrayna’yı sömürgenler teslim aldılar. Bu hafta işi sözleşmeye döküp sömürüye başlayacaklar.
Dünyada kendi işini kendin göremiyorsan işin zor Yunanistan baştan bunlara güvenip atarlandı ama yeni konjektür işleri değiştirdi. Amerika Yunanistan da üs kurmaktan vazgeçti, Yunan basını olaya büyük yer verdi, Türkiye’nin pozisyonu kuvvetlendi. Şimdi birileri şöyle düşünebilir; Amerika’nın kucağına oturduk, istediklerini yaptırıyorlar diye ama egemen güçlerin izni olmadan küçüklerin bir iş yapma şansı yok. Mutlaka uyum sağlayıp, uzlaşma gerekiyor ve bizim de uzlaşma kültürümüz zayıf.
Bütün bunlar olurken ülke olarak üretmemiz gerekiyor. Avrupa’da herkesin nüfusu azalırken bizim ki artıyor. İstanbul Belediye Başkanı olduğunuzu düşünün, her yıl milyonlarca artan bir nüfusa cevap vermek zorundasın, toplu ulaşımdan kanalizasyon ihtiyacının artışına sorunlar büyüyor. Brüksel’de yirmi yıldır nüfus artışı olmadığını, mevcut nüfusun % 40’ını yabancı olduğunu düşünürsek konu daha iyi anlaşılır.
Bu arada nüfus arttıkça geçim dertleri, bakılması, beslenmesi gereken boğazlarda çoğalıyor. Türkiye üretimini de çoğaltmalı, yeni teknikleri kullanmalı, yüz yıldır dönümünden 120 kg buğday aldığı topraklara artık buğday ekmeye çalışmamalı, zehirli üretimden vazgeçmeli, bunun yerine ata tohumu siyez buğdayını, kara kılçık buğdayını, ilaç istemeyen üretimi denemeli. Hem bu ilaçlardan etkilenen halkın sağlığını korumuş, hem doğru iş yapmış olacak. Birim alandan katma değeri daha yüksek olan ürünler almanın zamanı geldi. Kahin olmaya gerek yok Avrupa’nın burnunun ucundayız, ihracatımızın %70’i Avrupa’ya yapılıyor, Çin’den, Vietnam’dan, Kore’ den, Hindistan’dan avantajlıyız, oralardan ürün gelene kadar bizim tırlar boşalıp geri gelecek pozisyondayız. Yeter ki teknik devlet olalım. Geçen yıl domates ihracat taleplerinin çok olmasından iyi para etti. Bu sene herkes domates ekti, inşallah bunları denize atmayız. Bunu önlemenin yolu planlı ekimden geçiyor. En büyük silahımız tarım, en güzel topraklarda yaşıyoruz, Avrupa’nın birçok ülkesinde portakal yetişmediğini göz önüne alırsak konu daha iyi anlaşılır.
Türk insanı önü açıldığı zaman gerekeni yapıyor. Katma değeri yüksek ürünler ekilmesi son günlerde çok yaygınlaştı. Büyükdöllük köyünde aronya ve yaban mersini eken büyük bir firma aynı zamanda ürünleri yerinde işlemek için tesiste yapıyor. Yakın zamanda daha çok sesini duyacağız inşallah. Burası bir örnek. Bizim köyümüzde 15.000 baş küçük baş hayvan çiftliği yapıldı, çok başarılı olamadılar ama ben çalışacağına ve işin yoluna gireceği kanaatini taşıyorum. Onlar yapamazsa birileri bu tesisi alıp çalıştıracaklar. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Çalışkan insanımız her şeyin bir yolunu bulduğu gibi bunları da aşacaktır.