
Bugünkü eğitim idarecilerinden bir olumlu durum beklemiyorum ama yine de eğitim öğretim yılının başladığı bugünlerde yeniden umutlanıyorum. Geçen hafta eğitimin amacının önemine vurgu yapmaya çalıştım. ‘Eğitim özgürleştirmiyor ise aptallaştırır’ diyerek bitirdim. Bu günkü iktidarın eğitime bakış açısı özgürleştirici değil aptallaştırıcı. İktidarın bakış açısını değiştirecek olan da eğitimciler, öğrenciler ve özellikle velilerdir.
Belki de en büyük yanılgımız;geçmişten gelen ve olması gereken eğitimi kamu hizmeti olarak görmemizdir. Yüzyılların verdiği alışkanlık ile ‘devlet doğru yapar’ şeklindeki düşüncemiz bizi pasif yurttaş yapıyor.Bunu aşmamız gerekiyor. Bu halimizle kişisel çözümler arayarak devlet okullarındaki yanlışları düzeltme mücadelesi yerine özel okulları tercih ederek geçici ve kişisel olarak çözüm buluyoruz. Yasalara göre eğitimin kamusal bir hizmet olduğu gerçeğini unutan bizler böylece iktidarın eğitimi ticari hale getirmesine yardım ediyoruz.
Ayrıca iktidar tarafından yoksullaştırılan bizler çocuğumuza diploma almak ve tez zamanda bir işe yerleştirmek derdindeyiz. Canhıraş yaşam zorluğu çektiğimizden dolayı da onları evde besleyemiyoruz. Oysa her çocuğun et, süt, yumurta, meyve gibi önemli gıdaları alması gelecekte sağlıklı bireyler olmasını sağlar. Bunu merkezi iktidar ‘bilerek ve isteyerek sağlamıyor’ ise yerel yönetimler sağlamalıdır.
Bir şeyi daha bilelim ki; şeriat iltisaklı ve siyasi iktidardan nemalanan sözde sivil kurumlar birçok yoksul aile çocuğuna bunu sağlıyor. Ama karşılığında da kendisine bağlayabiliyor ki fetö örgütlenmesi bunun kanıtıdır.
Okulların sorunlarının çözülmemesi bir tercihtir. Düşünsenize kentimizde en fazla nüfusa sahip mahallelerde yeterli okul sağlanamadı.Bugün bile kentimizde dahi ikili öğretim yapan okullarımız var. Öte yanda okullarımızda fen dolabı, harita, laboratuvar gibi görseller her yıl azalıyor veya kullanılması teşvik edilmiyor.Ama teknolojik araçlar her zaman yenilenerek okulların teknoloji mezarlığı olması sağlanıyor. Ki eğitime harcanan bütçede bunlar yatırım adı altında ihalelerle hep aynı kaynaklara para aktarma aracı ve amacı olabiliyor.
Neoliberal ekonomik düzende eğitime de sağlık gibi ticari işletme mantığı ile bakılır. Okulun temizliği, güvenliği, bazen ısınma ve elektriği, suyu bile kamu tarafından sağlanmadığından bunların okul idaresi tarafından yapılması zorunlu hale gelir. Okul idaresi de bir şekilde; bazen kayıt (bağış) parası, bazen ayni yarım, bazen de okul kantin işletmesi yoluyla bunu sağlamak zorundadır. Ki bugünkü hiçbir okul idarecisi de ‘bu benim görevim değildir, beni okuldaki eğitim ilgilendirir’ diyecek yetkinlikte olmaz. Çünkü o makama liyakat ile değil siyasi tercih ile gelmiştir. Bu nedenle bugün okul idareleri okulun -pardon işletmenin- ceo’su olarak görür kendini!
Farkında mıyız? Her yıl zenginleşiyoruz. Ama bu zenginlik bize yansımıyor, nüfusun %10’unda toplanıyor.Okulların açıldığı bu günlerde kaç milyon çocuğumuzun hevesi kırılacak? Ekranlardan sunulan markalara ulaşma hayali olan çocuklara aileler haklı olarak ucuz ve nitelikli araç gereç arayacak. Doğru olan; markalara esir olmamak. Ama ekran dedik ya, esir ediyor küçük yürekleri. Bu arada okul araç gereçlerinin niteliği ve sağlıklı olması önemlidir. Ama biz doğal olarak fiyatına ve öğrencimizin isteğine bakıyoruz. Bu kez de araç gerecin sağlıklı olup olmadığını denetlemek devlet kurumlarının görevidir; sağlıksız olanın piyasaya sürülmemesi gerekir. Ama…
Son söz; eğitim uluslararası ve ulusal hukuk mevzuatlarında parasız ve kamusal hizmettir. Ana hedefimiz;eğitimin devlet tarafından ücretsiz, kamusal hizmet olarak ve çağdaş normlarda verilmesidir. Bunu siyasi iktidar yapmıyor ise biz yurttaşlar örgütlü olarak talep etmeliyiz.Yarınlar bugünkü çocukların olacaktır. Onlar eğitim ile özgürleşmiyor ise geleceğimiz de köleliğe boyun eğmek olacaktır. Ben yine de her yıl özgürleşme umudumu yineliyorum.