DOLAR 34,1923 0.19%
EURO 37,1164 0.04%
ALTIN 2.975,660,74
BIST 9.002,340,52%
BITCOIN 23144910,09%
Edirne
11°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

132 okunma

‘DEM’LİK (1)

ABONE OL
16 Ekim 2024 15:04
1

BEĞENDİM

ABONE OL

AKP iki koldan atakta; ülkeyi soktuğu çok katmanlı ekonomik darboğazdan çıkış yolu ararken eriyen oylarını durdurmak için de siyasi hamleler peşinde.

Ülke ekonomisinin düzlüğe çıkmasında çare ise peş peşe gelen yeni vergiler.

Çözümü olmayan havuz problemi…

Vergi salmanın çoktan sınırına gelinmişken ihdas edilen yeni vergilerle vatandaşa yüklenmekten geri durulamaması ekonomik darboğazın derinliğine işarettir.

Tünelin ucunda ışık görmek için artık bir iktidar değişikliği gerektiği ayan beyan ortada. 

Çünkü havuzun deliği o kadar büyük ki içine akıtılanı anında silip süpürüyor.

İster kaynakların doğru dürüst kullanılmaması, ister israf deyin, yani ne derseniz deyin

22 yıllık AKP iktidarında uygulanan ekonomi politikalar sonucudur yaşanan çöküş.

Rasyonaliteden uzak, kaynakları har vurup harman savuran bir ekonomi yönetim anlayışı ülkeyi bu duruma getirmiştir.

İktidar değişikliği neden gerekiyor?

Ekonomi çarklarından en önemlisi, güvendir.

Bunun için de yeni bir paradigmaya, rasyonel işleyen bir ekonomiye gereksinim var ve müsebbipten çözüm beklemek sadece zaman kaybı ve sorunların artması demektir.

Elbette ayrıntı çok ama bu iktidarın siyasal/ekonomik/sosyal alanlardaki yönetim tarzından kaynaklı meseleler ancak yeni bir iktidarla aşılabilir.

Kuşkusuz şekilsel bir iktidar değişikliğinden değil;  mevcut iktidarın yol açtığı sorunların kaynağını kurutacak bir yönetim kalitesinden söz ediyoruz.

Erken seçim değil derhal seçim…

Özgür Özel’in toplumsal baskı sonucu nihayet dillendirdiği erken seçim talebinin ötesine geçilmiştir. Derhal seçim kaçınılmazlaşmıştır.

Milletvekillerinin ayrıcalıklı haklara kavuşması için 2 sene beklemek, ülkeye kaybettirmektir.

AKP’nin yeni anayasa çıkışının taktiksel niteliği apaçıkken CHP’nin derhal seçim çağrısı yapması, bunu siyasi meşgalelerinin başında tutması icap etmiyor mu?

Nitekim AKP boş oturmuyor.

Erdoğan’ın zor zamanlar dostu Bahçeli’nin son manevrası, Cumhur ittifakının iktidarda kalmak için nelere kadir olduğunu göstermedi mi?

TBMM 28. Dönem 3. Yasama Yılı Açılışına katılan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’te DEM Parti eş genel başkanları ile tokalaşması, yeni bir döneme girildiğini belirterek dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak gerektiği yönündeki veciz sözleri, tam da bu sorunun cevabıdır.

Bahçeli’nin Özel hakkındaki sert eleştirilerine ilişkin: “Bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor. Siyasetin gereği onlar.” lafları ise güzel bir orta oyunu örneğidir 

Özel’den harika bir cevap gecikmedi tabii: “Herkes doğru bildiğini savunuyor.

Önemli olan saygıda, sevgide eksiklik göstermemek…”

Bahçeli’nin kendisi hakkında “Provokatör, çürük karakterli, yüzsüz” yakıştırmasından sevgi ve saygı üretmek, elbette maharet ister.

Evet, ülkede siyaset böyle yapılıyor diyenleri haklı çıkaracak kötü bir manzara.

Patronu için nabız yoklayan Bahçeli’ye cevap, DEM Parti Grup Başkanvekili Gülüstan Koçyiğit’ten şu kinayeli sözlerle geldi: “Bir ‘merhaba’dan ya da pozitif sözlerden çözüm süreci çıkmaz. 40 yılı çatışmalı geçmiş 100 yıllık bir sorundan bahsediyoruz. İyi niyet mesajlarıyla bu iş olmaz. ”

Ayrıca DEM, konunun muhatabını Öcalan görüyor. Bir süreç başlayacaksa İmralı oradaymış.

Kendilerini bugünkü iktidar, faşizmin önünde en büyük engel gören DEM’liler, Türkiye lehine, demokrasi lehine ellerini taşın altına koydukları için iktidarın çözülüş sürecine girdiğini iddia ediyorlar.

Türkiye halklarının çıkarları temelinde siyaset yaptıklarını, toplumsal barış ve sivil anayasa için çabaladıklarını ifade eden Koçyiğit, Demirtaş’a özgürlüğü sivil anayasanın

turnusol kağıdı görüyor.

İyi niyetli mesajlarla yol alınamayacağını, çözüm sürecine soyunmak için cüret etmek, cesaret etmek, adım atmak gerektiğini vurgulayan eş başkan, Türkiye’nin bir deneyimi olduğunu, ne olması, nasıl olması gerektiğini Türkiye’nin çok iyi bildiğini ifade etmiş.       

Toplumu manipüle etmekte iktidarı mahir bulan ama bunu tehlikeli gören Koçyiğit, çözüm/barış için zaten mücadele ettiklerini, ortada fol/yumurta yokken çözüm süreci tartışması yürütmenin anlamsızlığına da işaret etmiş.

Bu açıklamalar sonrası MHP’den gelen cevap ise şöyle: “Türkiye partisi olsunlar sonrası kolay. DEM uzanan elin kıymetini anlamalı.”

Bahçeli girişiminden şimdilik bir açılım çıkmayacağı, sarf edilen sözlerden besbelli.

Ama iyi bir deneyimdir; biri Türk, diğeri Kürt milliyetçisi iki partinin

etnik siyaset ile demokrasi yolunda mesafe alınamayacağını kavramalarına yardımcı olabilir.     

Ayrıca, CHP ile DEM arasında bir birlikteliğin ifadesi  “CHP Demleniyor” metaforu da Bahçeli’nin Meclis’teki manevrasıyla kullanışlı olmaktan çıkmıştır.

Aslında 31 Mart seçim sonuçları bunu göstermişti fakat Bahçeli’nin patronunu iktidarda tutmak için verdiği üstün hizmet sayesinde bunun pekiştiğini görüyoruz.

Bedeli ne olursa olsun yeter ki iktidar koltukları bizde kalsın anlayışının nelere mal olduğu, o bildik çözüm sürecinin sonuçlarının belleklerde bıraktığı iz, yeni bir teşebbüse yol verir mi?

Siyasal Kürt Hareketi’nin geldiği nokta üzerinde de durmak lazım.

Dillere pelesenk Kürt sorununa dair artık çözüm/barış arayışından bahsedilmektedir.

Ancak, sorunun tanımlanmasındaki gibi yine muğlak ifadeler kullanıldığını görüyoruz.

Misal; Koçyiğit çözüm sürecine soyunmak için cüret etmek, cesaret etmek, adım atmaktan söz ederken Türkiye’nin bir deneyimi olduğunu, ne olması, nasıl olması gerektiğini Türkiye’nin çok iyi bildiğini dile getirmiş.

Lakin Türkiye’nin çok iyi bildiği o deneyimin ne olduğunu net ortaya koy(a)mamış.

Kürt sorununun böylesi muğlak ifadelere boğulmadan tanımlanmasına ihtiyaç var çünkü sözü edilen çözüm üzerinde konuşabilmenin yolu buradan geçmektedir.   

40 yılı çatışmalı geçmiş 100 yıllık bir sorun, Türkiye halklarının çıkarları temelinde siyaset saptamaları aslında konunun geniş çapına vurgudur.

Ancak kapsamı oldukça geniş fakat nihai taleplere sıra gelince 100 yıllık bu sorunun sadeleştirebileceği kanaatindeyiz.

Bunun için de konunun iyi kavranması icap ediyor zira genelde Kürt sorunu şeklinde dillere pelesenk olan tanım yetersiz kalıyor. Çok boyutlu ve yıllardır sürüp gitmekte olan bir sorunlar yumağından bahsetmek daha yerinde olacaktır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında devletin Şark sorunu, Doğu sorunu olarak ele aldığı, Kürtlerin ise hak ve hukuk arayışı olarak nitelendirdikleri başkaldırıların bugünlere kadar geldiğini görüyoruz. Son olarak PKK örgütlenmesi şeklinde karşımıza çıkan, silahlı mücadele yoluyla ‘hak ve hukuk arama savaşının’ doğurduğu olumsuz sonuçlar da ortadadır.

Ancak, kendilerini Kürt olarak tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümünün aynı potada değerlendirilmeleri, yani terörün bir parçası görülmeleri yanlıştır.

Kaynaşmış bir toplumdan söz etmenin mümkün olmadığını ileri süren toplum bilimciler olsa da, bu yöndeki tezleri toplumun tamamına izafe etmek toptancı bir yaklaşımdır, yanıltıcıdır. Çünkü ülkenin batısında ve doğusunda yaşayan kahir ekseriyetteki Kürt kökenli yurttaşların seçmen davranışında yeknesaklık yoktur.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını içselleştirmiş milyonlarca Kürt kökenli yurttaşımız var.

Peki, o zaman Kürt sorunu denince anlamamız gereken nedir?

Siyasal haklar açısından kendini ikinci sınıf vatandaş hisseden Kürt kökenli yurttaşların eşitlik arayışı mıdır?

Yoksa kendilerine baskı uygulandığını, kültürlerini geliştirme haklarının elinden alındığını düşünenlerin şiddete başvurarak seslerini duyurma mücadelesi midir?

Geçmişte kendilerine zulüm yapıldığını düşünenlerin hesap sormak amacıyla silaha sarılmaları mıdır?

Öyle anlaşılıyor ki, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından günümüze kadar gelen ve çerçevesi netleşmeye muhtaç bir sorunlar yumağını konuşuyoruz zira taleplerin sürekli değişim gösterdiği bilinen bir gerçek.

Gerek Kürt dilinin öğrenilmesine, gerekse Kürt kültürünün gelişmesine yönelik taleplerin AKP iktidarında “Kürt Açılımı” ifadesiyle karşılık verilmesinin de yeterli olmadığını; özerk yönetimden tutun da federasyona, konfederasyona kadar varan bir dizi farklı taleplerin ileri sürüldüğünü de yaşayarak gördük.   

Kürt sorunu nedir hakikaten?

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ