Her şeyin başı aile, her şeyin başı eğitim veya her şeyin başı sağlık cümlelerini çok duyarız. Tartışılır. Her ilişkinin para üzerine kurulduğu vahşi ve aç kapitalist meraklılarının egemen olduğu ülkemizde aile de eğitim de sağlık da birilerinin kazanması üzerine kurgulanmıştır.
Hiçbir aile büyüğü veya eğitimci; ailede ve okulda çocuğa hırsızlık yapmayı, insan öldürmeyi, şiddet kullanmayı, taciz ve tecavüzü öğretmez. (Bazıları hariç elbet) Ama bunlar olur. Hem de muhafazakâr bir iktidarın; önceliği aileye, eğitime ve sağlığa verdiğini ballandıra ballandıra anlattığı ideolojik yapının egemen olduğu zamanda. Bir yanlış var yani!
Hani bir söz vardır; hocanın dediğini yap yaptığını yapma. İktidar tam da bunu yapıyor. Güne göre değişik cümlelerle kandırıyor ve kanıyor. Söylem ile yapılanın ayrı olduğu düzen bir dönem tutsa da sonrasında elbisenin dikişleri patlıyor. Patlayan dikişleri mi onaracağız yoksa yeni bir elbise mi dikeceğiz? Muhalefet patlayan dikişleri onarmayı hedeflediğinde büyük fotoğraf kaybolmaktadır. Çünkü AKP rejimi değiştirdi ve sorunların ana kaynağı budur. O halde muhalefet yeni bir ülke kurmanın yolunu hedeflemelidir.
Geçmişte tüketecek mal ve hizmet azdı ama alabilme gücümüz vardı. Şimdi her tür tüketim maddesi var ama alabilme gücümüz yok. Ülkemizin yüzde yirmisi yani 16 milyonu genel gelirlerin yüzde 50’sini alırken geri kalan yüzde seksen kalan yüzde elliyi paylaşıyor. Ki en dipteki yüzde yirmi yani 16 milyon insan gelirin sadece yüzde dördünü alabiliyor. Vahşi adaletsizlik ekonomide başlayıp paylaşım ve hukuk başta olmak üzere her yerde dibe vurmuş durumda. Bu kirlenmişliğin iktidar sayesinde yukarıdan aşağıya bulaştığını da unutmayalım.
Biz resim, müzik, beden eğitimi derslerinde matematik testleri çözmezdik. Sanatın kişiyi insanlaştırdığı öğretilirdi. SMS ile para toplama kampanyaları yoktu ama köylerde imece, mahallelerde, semtlerde dayanışma vardı. Daha ilkokulda yurttaşlık bilgisi öğrenirdik. Orta öğretimde mantık, felsefe, sosyoloji ve matematik derslerinde kavrardık düşünmeyi. İnançları ve laikliği tek din ve ahlak olarak değil bilimsel verilere dayanan inançlar olarak tarafsızca öğrenirdik.
Hakkını arayan ve sorgulayan ‘yurttaş’lıktan devletten ulufe dilenen ‘kul’lara dönüştük. İktidar yoksullaştırdığı yurttaşlara yardım ederken sayının büyüklüğünden övünüyor. Oysa bu yoksullaşmanın ana kaynağı kendisidir. Bu çürümedir.
Adalet saraylarımız (!) yoktu ama maalesef siyasi suç(!) hariç adalet dağıtan adliyelerimiz vardı. Bazen adliye binalarına gitmeye de gerek kalmazdı. Toplumun güvenilir önderleri adaletsizlikleri, yalanları, didişmeleri adil bir şekilde çözerdi.
Bu iktidar zamanında çürüdük biz. Hani Hrant Dink’in eşi Rakel demişti ya; “Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim!”
Bu karanlığı değiştirmeyi hedefleyen bir muhalefet gerekli. Çünkü sistem çocukları ya katil yapıyor veya ölümlerinden para kazanmak için çete kuruyor. Hem de bu suçların işlendiği zamanda Sağlık İl Müdürünü Bakan yapıyor! Bu cehalet değil, bilinçli suç olmalı.
Vahşet, nobranlık, cehalet, dehşet, öfke, çürüme “kader” değil. Tüm canlılar gibi toplumda dönüşebilir. Ama öncelikle birlikte yaşama kültürüne, toplum olma bilincine sahip olduğumuzu anımsatan bir yeni sosyal sözleşme gerekli. Bütün kavramların, bütün erdemlerin, bütün etik değerlerin içi teker teker boşaltılırken, yeniden iletişim dilini sağlamalı, kurumsal kültürleri yenilemeli, bizi birleştiren harcı yeniden keşfetmeliyiz. Toplumsal gelişimimize ancak kendimiz yön verebiliriz. Çürümeye ancak biz, ortak bir iradeyle dur diyebiliriz. Muhalefet bunu başarmak zorundadır.
Bilim de söylüyor ki her şeyin başı aile ve eğitim. Ama daha önemlisi aileyi ve eğitimi demokratik bir işleyişe koyan sistemdir. Suçlunun ceza almadığı bir sistemde suç teşvik ediliyor demektir. Cezaevinde kravat taktı diye iyi hal indirimi suçu teşvik demektir. Cezasını çeken suçlunun hapisten çıkınca sahipsiz bırakılması kişiyi yeniden suça sürüklemektir.
Ülkemizi şiddet ortamına sürükleyen iktidar derhal çekilmelidir. Bu durumun ana sebebi olan kapitalist sistem değiştirilmelidir ki geleceğimiz “dehşetistan” olmasın.