Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim.
Bu gün ise bilgeyim, kendimi değiştirdim.
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Amerikalı ekonomistlerin YAHOO ekonomi birimiyle birlikte IMF, OECD ve Standard chartered araştırmasının verilerine dayanarak hazırladıkları tabloya göre: 2030 yılında ÇİN, HİNDİSTAN, ABD ve ENDONEZYA’dan sonra TÜRKİYE dünya ekonomik güç sıralamasında en güçlüler arasına giriyor. Daha sonra sırasıyla BREZİLYA, MISIR, RUSYA, JAPONYA ve ALMANYA geliyor.
Yazıyı okuyunca fikirler biraz uçuk görülebilir ama yakın çevremize dikkatle baktığımızda ve objektif düşünceyle yorumladığımızda, bunun pekte ulaşılamayacak bir hayal olmadığını görürüz.
Nasıl mı: birlikte yorumlayalım. Afrika’da en son ÇAD da Fransızlara yol verilirken Türkler pazara hakim oldu. Şu anda Afrika da ÇİN ile rekabet ediyoruz ki ÇİN bizim rakibimiz değil. ÇİN’in içinde 19 tane TÜRKİYE var. Yakın zamana kadar basit piyade tüfeğini bile Amerikan patentiyle yapan Türkiye en teknolojik insansız hava araçlarını NATO üyesi İSPANYA’ya satabiliyor, en ağır silahlarla donatılmış savaş gemilerini PAKİSTAN’a satabiliyor.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Burada karşımıza ‘savaş silahları yapmak marifet mi sen necisin?’ fikirleri karşımıza çıkacaktır. Lakin; şimdiye kadar dünyaya hükmeden ABD, RUSYA, İNGİLTERE, FRANSA ürettikleri savaş silahlarıyla zengin oldular. Onlarla baş etmenin yolu onların yöntemleriyle cevaptır.
FRANSA bizim gibi Akdeniz kuşağında ve kendi üretiminin kendisine yettiği 7 ülkeden biri. 1850’lerde Rönesans reformla birlikte tarımda da yeniliklere başladılar. Yani bize öğretildiği gibi Rönesans sadece sanatta, dinde olmadı. Dünyada artık her şey ekonomiye bağlı ve onlarda bunun çok farkında. Tarımda buğday ekmeyi azalttılar. PARİS’in reklamını yapıp modayı ve parfümü öne çıkardılar. 1860’larda ekmeye başladıkları lavantalardan elde etikleri koku ve parfümlerin yüz miligramını 150 EURO’ya satıyorlar. Oysa bizim çiftçimiz 1000 kg buğdayı 150 EURO’ya zor satıyor. İşin aslı bambaşka, Türkiye’nin yetiştirdiği buğday iki tane Türkiye’yi besleyecek kadar çok ama ülkemiz dünyada en çok makarna, bisküvi ihraç eden ülke, böyle olunca kendi ürettiği buğdayı yetmiyor, o yüzden ithalat yapılıyor.
Örnek olarak ÜLKER firması İngilizlerden United bisküviyi satın aldıktan sonra dünyada ikinci sıraya yerleşti. Bu da gelecek günlerde üretmeyen Avrupa’nın şirketlerini satacağını, ana kıta Asya’nın tekrar öne çıkacağını gösteriyor. Çinlilerin VOLVO’yu aldıkları gibi, Fransızların LC WAİKİKİ gibi dünya firmasını Türklerin alıp, global bir firma yapması gibi. Bu firma bütün yakın coğrafyada Bulgaristan’dan Gürcistan’a, Romanya’dan Macaristan’a ve Türklerin yoğun olduğu bütün Avrupa devletlerinde satış yapıyor.
Tekrar tarıma dönecek olursak: tarım ülkesi Türkiye tarımda artık gerçeklerle yüzleşti ve en önemlisi kendi istediği doğrultuda gitmeye başladı. Bunu da verilecek teşviklerin yeni yöntemlerle olacağından anlamak mümkün. Dünya konjonktürü de buna izin verdi. Türkiye ABD seçiminde TRUMP‘ı destekledi ve bunun karşılığını alacak gibi görünüyor. Önceki yılları hatırlayalım TRUMP ‘Türk ekonomisini yerle bir edeceğim’ dedi ve çok zarar verdi, bunu hepimiz gördük, hala belimizi doğrultamıyoruz.
İlçemizde dönümden ancak 120 kg buğday alınan topraklara lavanta ekildi. Bu lavanta alanlarından Türkiye’nin en iyi ballarından birini elde ettik. AROMATİK bitki alanlarını geliştirip, 14 bin şifalı adaçayı ekildi. Üstüne birde kekik ve biberiyeyi ekleyin, geçen yıl ektiğimiz 2000 ıhlamuru da ilave edin ve buradan elde edilen balı düşünelim. O yüzden ‘en iyi balı üretebiliyoruz’ diye yazıyorum.
Üstüne birde akademisyenlerle işbirliğiyle sonucu bilimsel üretimi koyun, en deneyimli arıcılık sektörünün duayenlerinin danışmanlığını koyun, en sonra bunları dünyanın en büyük çarşısı 7000 iş yerinin olduğu İSTOÇ’a bir kadın kooperatifi tarafından çok iyi bir fiyata satıldığını hayal edin. İşte biz tam bu durumdayız ve ‘aman nazar değmesin’ modunda işi daha da ileri götüreceğiz. Dünya piyasalarında lavanta balı 32 EURO, bir konteyner bal 730 bin EURO yapıyor, bu da 1680 nüfuslu Lalapaşa’da kişi başına geliri 4300 lira yükseltiyor. Bizde ister istemez 2030 hayalinin içinde buluyoruz kendimizi.
Şimdi birileri ‘sen neyin kafasını yaşıyorsun’ sözlerini duyar gibi oluyorum. ‘Millet aç’ sözleri kulaklarımı çınlatır gibi oluyor. Ama durmak yerine en yoksul kasabada ezberleri bozmak daha iyi geliyor ruh halime ve önümüze bakalım diyorum.