DOLAR 36,6753 0.09%
EURO 40,0531 0.19%
ALTIN 3.515,47-0,04
BIST 10.840,591,05%
BITCOIN 30946502,96%
Edirne
19°

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

88 okunma

KONUKLARINIZIN SESİ 367

ABONE OL
11 Mart 2025 12:37
0

BEĞENDİM

ABONE OL

            Sağlık sorunları Atatürk’ün tek mutsuzluk nedeni değil. Birçok yaşdaşı gibi, daha Harp Akademisi’nde Osmanlı yönetiminin çöküşünü görmüş, kendisini vatanın kurtarılmasına adamış, örgütlenmeye çalışmış ve yönetim ona tepki göstermiş; hatta bazı bazı cezalandırmış.

            Ahmet Emin Yalman’a kendi anlatımıyla,

            “…Sonra mabeyne götürdüler. İsticvap edildim. İsmail Paşa, beş kâtip, bir de sakallı bir adam hazır bulunuyordu. İsticvaptan anladık ki gazete çıkardığımızdan, teşkilat yaptığımızdan, apartmanda çalıştığımızdan, hülasa bütün bu işlerden dolayı maznun bulunuyorduk. Daha evvelki arkadaşlar itiraflarda bulunmuşlar. Birkaç ay böyle mevkuf tutulduktan sonra bıraktılar.” (Atatürk’le Konuşmalar-Mustafa Baydar.1964-Sayfa 34)

            Falih Rıfkı Atay, bu tutukluluktan,

            “…Okulda hapse atıldığı vakit söylediği bir gazel vardı ki, Çankaya’nın ilk yıllarında kendi ağzından dinlemiştim. En son mısranın bir parçası hatırımda kalmıştır. “…Ecel alsa da halas etse beni” diye söz ediyor.” (Çankaya-Sayfa 37)

            Mustafa Kemal, siyasi ve askeri yorumlamalarını üst yöneticilere anlatmaktan çekinmiyor ve çoğu kez onların olumsuz tepkileriyle karşılaşıyordu. Bazı örnekler:

            “…Artık evi de bırakmak üzere olduğum sırada İsmail Hakkı imzalı bir telgraf aldım… Telgraf aynen şu idi: “Ondokuzuncu denilen Fırka Kumandanlığı’na tayin buyuruldunuz. Hemen İstanbul’a hareket ediniz.”

            Bu telgrafı aldığım tarihte Başkumandan Vekili Enver Paşa Sarıkamış muharebesini yapıyordu…

            -Beni ondokuzuncu denilen fırkaya tayin eden Harbiye Nazırı Vekili İsmail Hakkı Paşa mıdır?

            Osman Şevki Bey çok ciddi ve biraz da mahrem bir lisanla,

            -Hayır dedi. Doğrudan doğruya Başkumandan Vekili Enver Paşa hazretleridir. Erzurum’dan telgrafla emir buyurdular. Emin olunuz Beyefendi.

            Biraz sonra Enver Paşa ile karşı karşıya bulunuyorduk. Enver Paşa zayıf düşmüş, rengi solmuş bir halde idi.

            -Biraz yoruldun, dedim.

            -Yok, o kadar da değil, dedi.

            -Ne oldu?

            -Çarpıştık, o kadar…

            -Şimdiki vaziyet nedir?

            -Çok iyidir, cevabını verdi.

            Ben Enver Paşa’yı üzmek istemedim. Konuşmayı kendi vazifem üzerine çevirdim:

           -Teşekkür ederim, beni numarası ondokuzuncu olan fırkaya kumandan tayin buyurmuşsunuz, bu fırka nerededir?

            -Ha evet! Belki bunun için Erkân-ı Harbiye ile görüşürseniz daha iyi malumat alırsınız…

            Böyle bir fırkanın mevcut olduğundan kimsenin haberi yok. Adeta sahtekâr vaziyetinde idim.

            Nihayet şaşkın bir halde herkesin yüzüne bakarken bir akıllıcası dedi ki:

            Belki böyle bir fırka Liman Von Sanders Paşa’nın ordusunda bulunacaktır. Bir defa onu görseniz…

            Liman Von Sanders Paşa büyük bir nezaketle beni kabul etti. Bürosunun karşısına oturttu; kibar bir tavırla:

            -Sofya’dan ne zaman geldiniz diye sordu.

            -Dün dedim.

            İlave etti:

            -Bulgarlar hâlâ harbe girmeyecek midir?

             Cevap verdim:

             -Benim gördüğüme göre, henüz girmeyeceklerdir.

             -Niçin?

             Cevap vermek için bir an düşündüm. Sonra dedim ki:

             -Benim anladığıma göre Bulgarlar iki ihtimalden biri anlaşılmazdan önce harbe girmezler. Biri Alman ordusunun muaffak olacağına inandırıcı deliller görmedikçe, ikincisi harp, kendi topraklarına temas etmedikçe!

                Bu cevabım üzerine Liman Von Sanders birden hiddetlendi…

              -Bulgarlar hâlâ Alman ordusunun muvaffakiyetine emniyet etmiyorlar mı?

              Sükunetle cevap verdim:

             -Hayır ekselans…

             -Siz ne kanaattesiniz, diye sordu…

            -Bulgarları, düşüncelerinde haklı görüyorum.

            Dört yıl sonra Adana’da kumanda ettiği orduları Mustafa Kemal’e teslim edecek olan Liman Paşa ile bir hatırası daha var:

          -Arıburnu kumandanı idim. İngilizler Anafartalar’a çıkmıştı. Vaziyet buhranlı ve çok tehlikeli idi…

          Liman Von Sanders Paşa telefonla beni aradı… Sorduğu sual şu idi:

         -Vaziyeti nasıl görüyorsunuz, ve nasıl bir tedbir tasavvur ediyorsunuz?

        -Vaziyeti nasıl gördüğümü çoktan size bildirmiştim. Tedbire gelince, bu dakikaya kadar çok elverişli tedbirler alma imkânları vardı. Fakat bu dakikada alınabilecek tek tedbir kalmıştır.

          -O tedbir nedir?

          -Bütün kumanda ettiğiniz kuvvetleri emrime veriniz. Tedbir budur.

           Alaylı bir cevap aldım.

          -Çok gelmez mi?

          -Az gelir! Dedim.

         Telefonu kapadı.

         Bundan sonra da uzun hikâyeler var ve en sonra Anafartalar grup kumandanlığının bana verilmesi vesaire.

         …

         Zavallı Talat Paşa. Kendisinin bir Ermeni kurşunuyla Berlin sokaklarında yere serildiğini işittiğim zaman ne kadar müteessir olmuştum. Sadrazam olduğu zaman kendisine bazı hayati meselelerden bahsetmiştim. Verdiği cevaplarla beni güzelce atlattığına kâni olmuş, hatta bu memnuniyetini bir saat sonra konuştuğum yakın bir arkadaşıma hikâye etmişti. Fakat iki gün sonra kendini telaşa düşüren bir vaziyet olması üzerine beni gece yarısında evine davet ederek çare ve tedbir sorma lüzumunu hissetti. O gece sadrazamın meclisinde aynı arkadaşım da hazırdı. Şu sözleri söylemekle kendimi teselli ettim:

        -Benden fikir ve mütalaa soruyorsanız, söylemekte mazurum. Çünkü ben size daha üç gün evvel bir mesele hakkında fikir ve mütalaamı söylemiştim. Siz beni atlattığınıza inanmış, hatta sevincinizi göstermiştiniz.

         -Asla! Dedi.

         -Söylediğiniz zat yanınızda oturuyor dedim.” (Atatürk’ün Hatıraları.1914~1919-Falih Rıfkı Atay.1965)

           Mustafa Kemal Paşa’nın yedinci ordu komutanı iken Sadrazam Talat Paşa ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’ya gönderdiği 20 Eylül 1915 tarihli ve “Memleketin umumi durumunu, askeri vaziyeti, bu muhtasar umumi bakıştan çıkardığı sonucu, Başkomutan Falkenhein’ın “Her vesilede herkese karşı Alman olduğunu ve elbette Alman menfaatlerini her şeyin üzerinde düşüneceğini söyleyecek kadar küstah” olduğunu” anlatan raporunu; Mustafa Kemal Paşa’nın istifasını; daha sonra Yıldırım ordular grubu komutanı iken ve mütareke sonrası Sadrazam Ahmet İzzet Paşa ile çatışmalarının özetini yazar Yakup Kadri’den aktaralım:

              “Mustafa Kemal’in daima meçhul kalan tarafı, büyük zaferini başarmazdan evvel çektiği azap ve işkencelerdir. Arkadaşlarına söz geçiremez; amirlerine dert anlatamaz, devlet ve siyaset adamlarını yola getiremez; kapıları çalar, açılmaz; bağırır, çağırır işiten olmaz; devlet batıyor der, padişah gözlerini kapar, mesuller dudak büker…” (Yazarın Atatürk ve Gençlik başlıklı sohbetinden bu alıntıyı biz Atatürk’ten Hatıralar-Hasan Rıza Soyak-Sayfa 99 da bulduk. Atatürk’ün bu Vatan için mücadelesinin ayrıntılı metnini birçok kaynakta örneğin yaverlerinden Şükrü Tezer’in Atatürk’ün Hatıra Defteri’nde bulabiliriz.)

          Örneklememizi, sonra ülkeyi terk ederken, “Benim yerime Mustafa Kemal’i getirin. O başarılı olabilir” dediği de söylenen Enver Paşa’nın bir değerlendirmesiyle bitirelim.

           “…Cebinden Çanakkale kahramanını generallik rütbesine çıkaran tezkeresini göstererek,

            -Ama biliniz ki onu paşa yapsanız padişah, padişah yapsanız Allah olmak ister.”

                                                                                                                      Sağlıcakla,    

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ