
Edirne’nin Keşan ilçesindeki toplam kapasitesi 56 milyon metreküp olan Kadıköy Barajı’nda su seviyesinin yüzde 1’in altına düşmesi sonucu, Keşan Belediyesi vatandaşlara su tasarrufu çağrısında bulunurken, Keşan Kent Konseyi de susuzluk tehdidinin yıllardır yapılan yanlışların sonucu olduğuna dikkat çekerek, çözümün de ortada olduğunu bildirdi.
Keşan Kent Konseyi Başkanı Dr. Uğur Özdağlı, “Susuzluk Krizi: Geleceğin En Büyük Tehdidi” başlıklı paylaşımında, “Kurak yazlar, iklim krizi ve kontrolsüz büyüyen metropoller… Bugün yaşadığımız susuzluk tehdidi aslında yıllardır yapılan yanlışların sonucu” diyerek şunları kaydetti:
Ormanlar, tarım arazileri ve kıyılar; inşaat uğruna talan edilirken uyardık. ‘Doğayla mücadele edilmez, doğayla uyum içinde yaşanır’ dedik, duyan olmadı. ‘Tarım arazilerinin ortasına RES ve GES dikmeyin’ dedik, anlatamadık. Maden çıkarırken binlerce litre temiz suyun harcandığını söyledik, ‘arazinin üstü altından değerlidir’ dedik, ikna edemedik.

HER YAZ AYNI TABLO
Bugün Uşak’ta bir maden şirketi koca şehrin suyunu tüketmiş durumda. Şehre yalnızca günde 3-4 saat su verilebiliyor.
Her yaz aynı tablo: ‘Şehrimizin suyu şu kadar gün kaldı, bu kadar gün kaldı.’ Oysa dünyada suyun kullanımı planlanır: Önce insan ve diğer canlıların ihtiyacı, sonra tarım ve sanayi…
Çorlu ve Çerkezköy sanayisinin su ihtiyacını karşılamak için DSİ, Meriç Nehri’nden baraj ve istasyonlarla su aktarmayı planlıyor.
Ama Çakmak ve Hamzadere barajları bile hâlâ Meriç’ten yeterince su depolayamıyor. Edirne’de suyun önü kesildi, Meriç’te kano yarışları yapılırken, Enez’de tarım alanlarına tuzlu su gelmeye başlayınca panikle yeniden su verildi.
Köylerde büyük üreticiler çeltik için derin kuyular açıyor, köy çeşmeleri kuruyor. Bu sadece bugünün değil, geleceğin suyunu da çalmak demek.
Su, kuraklık çağında dünyanın en stratejik kaynağıdır. Bu yüzden su savaşları çıkıyor.
Bugün İsrail’in Golan Tepeleri’ne bakışını hatırlayın: Petrol değil, su en büyük güç.
Dicle ve Fırat’ın suladığı Mezopotamya’da, Irak ve Suriye’de de durum aynı: Su petrolden daha değerli hale geldi.
TARIM POLİTİKALARI
Tarım politikaları, küçük üreticiyi ayakta tutmak yerine onu yok etmeye, topraklarını büyük sermayeye teslim etmeye odaklı.
Sanılıyor ki sermaye tarımı ele geçirince üretim artacak, fiyatlar düşecek. Dünyada bunun örneği yok!
Evet, planlı üretim olmalı, ürün daha tarladayken fiyatı belli olmalı.
Ama bugün samanı ithal ediyoruz, eti ve sütü ithal ediyoruz, zeytin satıp zeytinyağını dışarıdan alıyoruz. Çünkü zeytin ağaçlarını bile talan ettiler.
Zeytin talanı yasası ile köylünün toprağına ‘stratejik yatırım’ bahanesiyle el konuluyor.
Köylü dava açsa bile binlerce liralık masraf çıkıyor, davalar bilirkişiler değiştirilerek boşa düşürülüyor. Halk, kendi toprağında sermayenin ırgatına dönüştürülüyor.
Maliyetler nedeniyle çiftçi ve besici tarımı terk ediyor. Boşluğu ise yabancı sermaye dolduruyor.
Angus sığırları, Sırbistan’dan ithal etler, fonlarla soframıza geliyor.
Üstelik tüketiciye uygun fiyatlı ürün satması gereken Tarım Kredi marketleri bile zarar ediyor.
SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Sorun ortada: Su bitiyor. Ama çözüm de ortada.