DOLAR 36,6041 0.03%
EURO 39,9171 -0.17%
ALTIN 3.431,730,03
BIST 10.438,330,15%
BITCOIN 30041492,90%
Edirne
16°

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

217 okunma

ESKİ DÜKKÂNLARIMIZ-ESNAFLARIMIZ

Nerde o eski dükkânlar, eski ustalar

ABONE OL
13 Şubat 2025 15:38
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Müşerref GİZERLER

Nerde o eski dükkânlar, eski ustalar

Kimyon, karabiber kokan aktar dükkânları, basma, pazen kokan temiz giyimli bezazların dükkânları, Kepenkli bakkal dükkânları; eski gazetelerin arasına sarılmış taze ekmek kokusunun bastırdığı ekşi, yelsimiş peynir kokarlar.  Eski, kitap, kağıt kokulu sahaflar, çıra sakız kokulu ahşap atölyeleri, tereyağı kokulu lokantalar,  buram buram deri, meşin kokan kundura dükkanları.

Pek çoğu anılarda kaldılar.

Hepsinden birer tutam söz etmek, bu kokular ile özdeşleşmiş ustaları yâd etmek istiyor insan. Kim bilir ne hikâyeler yazılmış, ne tablolar çıkmıştır buralardan.

Örneğin, önünde arkadan çapraz bağlanmış podyesı ile Kadir Usta ve onun kunduracı dükkânı gibi.

Tarihi bir mekânda idi ustanın dükkânı.

Yazın serin kışın sıcaktır denir taş yapı Alipaşa çarşısı için.

Kadir ve Hamdi usta

70 ‘li yıllar!

Sabah uyandığında saçaklardan sarkan buzları görünce “ öyle söylendiği gibi değil buzz gibi şimdi Alipaşa, çırak kömür kokusuna boğmadan yakmıştır umarım mangalı” sızlanması ile çıkar bazen evden.

Yıllardır yaptığı gibi çarşıya girdiği alt kapıdan dükkân komşularını selamlayarak ekmek teknesine vardığında bir şeyi kalmaz.

Ne günleri geçmiştir bu çarşıda

Kunduracı çıraklığı ve kalfalığının geçtiği Edirne’den askerliğini yapmak üzere İstanbul’a gitmiş. Gedikpaşa’nın loş, köhne atölyelerinde ilerletmiş mesleğini. Ve koltuğunun altında birkaç parça deri, kösele ve birkaç çift tahta kalıp ile usta olarak dönmüş.

Dört duvar kiralamış burayı 1952 yılında Vakıflar idaresinden. Bir tezgâh, duvarlarda bir iki sıra rafta ve kapı önünde sergilenen bağcıklı potinler, mercan terlikler, yemeniler derken şekillenmeye başlamış hayaller.

İlk yıllar Kadir – Hami kardeşler

Şimdilerde en iyi zamanı. Artık camekânla kaplı ön tarafı. Kapı önünün bir tarafında bir iki çift kösele tabanlı terlik, gıslaved lastik çizme ve ayakkabılar duruyor yine. Bunlar gece bekçisine emanet, üzerleri bir bezle örtülüyor akşamları.

Ön cephenin diğer tarafında küçük bir cam vitrin var. Genelde tozlu olup, parlamış, birkaç çift lord tipi ayakkabılar, zenneler ve sahtiyan terliklerin askılarında düzgün olduğunu görünce rahatlar. “Aferin, senin yemek yemenden belliydi “ der yeni çırağına.

Ustadan aferin alan çırak, sayaları aldım sayacıdan, kahveni de söylüyorum diye açar dükkân kapısını ustaya.

Küçük bir dükkândır burası, 9-10 metrekare. Yine loş, girince alışır görürsünüz etrafı. Deri kokan, tahta zemin ve asma tavanlı. Orjinali kemerli bir yapı olmasına rağmen ihtiyaca göre küçük değişiklikler yapılmış.

Deri, kösele, astarlar, ayakkabı kalıpları gibi malzemelerin konduğu bir tavan arası oluşturulmuş. Sağ kenardan tahta bir merdiven uzatılmış. Karşı ve iki duvarda üç dört sıra yatay tahta raflarda ökçelerinden tutturulan ayakkabılar dizili. Genellikle gösterişli olanlar karşı duvarda, müşterilerin ilk geldiklerinde görüp albenilerini hissetmeleri için. Bağlı bağsız makosenler, üst dikiş süsleri bulunan lord tipler, alçak pondda üsten atkılı zenneler. Ayrıca güneşli havalarda çarşının karşı duvarı üst kısmında bulunan demir kafesli küçük pencerelerden ışık vurur buraya. Çalışılırken, müşteri gelince tavandan sarkıtılan bir iki ampul de var. Biri tam ortada, bir diğeri de sol köşede bayağı alçak tahtadan yapılmış tezgâh üzerinde.

Alipaşa spor emeklileri

Çiriş hokkası, demir, tahta çiviler, çekiçler, nalça ve kabaralar, yerde kutu içindeki taban ökçeleri ile dağınık görünse de tezgâh bir kundura ustasının eli ayağıdır..

Tezgâhta çalışan Hamdi usta Kadir Usta’nın ağabeyi. Karşısında sayacıdan gelmiş ayakkabıları tahta kalıplara yerleştiren, çivileri söken kalfa yanında da üç orta parmağına bez dolamış cila yapan çırak oturur.

 Hamdi usta yemeni ve çarık ustası ayrıca. Yaptığı çarıkları mutlaka bir iple rafa tutturur. Çünkü civar köylerden sığırtmaçları olan ağa müşterileri var, her yıl yenilerler çobanların çarıklarını. Ayak ölçülerini ağaç dallarından kestikleri düz bir çubukla getirirler ustaya, ipleri sağlam olsun hor kullanıyorlar demeyi de ihmal etmezler. Kendileri için de yemeni, anneleri, büyük anneleri için de ölçü çubukları ile keçi derisinden mesh yaptırırlar. Onlar da küçük çivilere bağlanan iplerle asılıdır rafların ucunda.

Her iki usta da meşinden yapılmış podyelerini giyerek başlarlar çalışmaya.  Podye üzerlerinde çiriş izleri çok olur, zira bazı ayakkabıların alt taban birleştirmeleri çirişle yapıştırılarak, bazıları tahta ve ince çivilerle birleştirilir.

Oturdukları tabureler de sazdan yapılmış tabureler. Çivileme işi bir ahenk içindedir. Dudaklar arasına yerleştirileni tahta çiviler üç vuruşla çakılır. Tak, tak-tak.

Meraklı ve dikkatlı müşteriler için keyiflidir bu anlar. Durup bakarlar hıı bunlar iyi usta der gibi bakarlar. Bazen dakikalarca bakanlar olur, deriyi eller, sığırmı, inekmi bu deriler köseleler dayanıklımı ki su geçirmesin diye titizlenenler de olur. Bir yıl su havuzlarında beklemiş Fransız kösele bunlar en iyisi açıklamasına karşılık denemeye çalışanlar da çok olur. Bazıları da acelecidir, ayak ölçüsüne bakmaksızın sokuşturmaya çalışırlar ayaklarını dar ayakkabılara. O zaman başlarını kaldırır ustalar, ellerine kerataları alır çırak ve kalfalar! Senin ayağın taraklı girmez bu dar kalıba, girse de nasır yapar parmaklarına diye ikaz da edip, sana keçi derisinden yumuşak bir makosen yapalım, usta ölçünü alsın istersen diye yeni müşteri de kazanmaya çalışırlar.

Evet bu işin bir başlangıcı var.  O da Kadir Usta’nın işi.

O bir zanaatkar, çıraklıktan yetişmiş ama bir akademili gibi. Ayağın rahatlığını, vücudun dengesini sağlayıp sağlamadığına bakar. Ayakkabı çiftini tek tek tartar. İki tek arasında 4-5 gramdan fazla ağırlık farkı varsa söküp, tekrar kesip yapar yaptırır ayakkabıyı dengeyi sağlamak için. Bu bir konfor kuralı günümüzde Ergonomi kuralları arasında yer alıyor.

İş kesme tezgâhının başına oturan usta, kahvesi elinde,  günlük Akşam ve Ulus gazetelerini okurken yapar bu tasarlamayı. Çırak da getirmiştir deri ve köseleleri. Önce, aldığı köprü, tarak, topuk ölçülerine göre paylarını vererek, kartondan kalıplar çıkartır. Masatı ile bıçaklarını eyeleyip başlar ayakta kalın tahta tezgâh üstüne serdiği deriyi, Fransız köseleleri kesmeye.

Neşelenir de bazen, özellikle kıymet verdiği titiz müşterilerinin işlerinde, Mesela Kırkpınar başpehlivanı Arap Mustafa’ya yapacağı ayakkabının siyah rugan derilerini keserken.

Ve bir türkü tutturur

Kundurama kum doldu

Atmaya kürek ister

Nazlı yârin yanında

Yatmaya kürek ister

Zaman böyle akıp geçerken değişimler yaşanmaya başlar piyasada. Beykoz kunduraları derken Manisa’dan fabrikasyon ayakkabı üretimleri başlar, Zahmetli ve masraflı olan, yeni ustalar yetişmeyen el yapımı ısmarlama ayakkabı dönemi bitmeye başlar. Raflarda ayakkabı kutuları vardır artık.

Eskiyi özler ama başlayan yaşlılık döneminde buna da alışmaya çalışır, elli yıllık deri kokusu içindedir yine.

Ancak talihsiz olaylar yaşamaya başlar, oğlunu kaybeder ardından avunduğu dükkânı büyük bir yangında kül olur. Yangından günler sonra küllerin arasından bulduğu demir örsle döner evine….

Artık iflah etmez, ama zihninde hep bir yerde vardır kunduracı dükkânı. Ağır demans olduğu dönemde çizmeye çalıştığı ve çeketinin cebine sakladığı bağcıklı ayakkabı resmi de yadigâr kaldı.

Kadir Usta benim babamdı.

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ