
Gönül UYANIKTIR
Kiel limanında yolcularını bekleyen devasa MSC Cruises filosunun en temiz ve çevreci gemisi, adını antik tanrıça Eurybia’dan alan devasa kütleyi görünce insan bir ürperiyor. Benim ilk duygum da, “Bu gemi bunca yükle suyun üzerinde nasıl duracak, ya batarsa!?” oluyor. Ardından da “Ben bu gemide kaybolurum” geliyor. Yolcular gemiye bölüm bölüm alınırken, “Yedi sekiz bin kişinin tonlarca ağırlıktaki valizi nasıl taşındı?” diye kafamdaki bütün cevapsız soruları sıralıyorum…

Sonuçta uzun mesafeli giriş kuyruğunda sıra bize geliyor. Güvenlik kapısındaki girişte dizi dizi valizler… Bunlar bizim kafileye ait, derken küçük valizim ‘buradayım’ der gibi pırıl pırıl parlıyor… Biletlerimizi gösterip güvenlikten geçiyor ve iki rehberimizle buluşuyoruz. Rehberlerimiz bize oda kapılarını açan, üzerinde isimlerimiz oda numaralarımız yazılı, gemiden iner ve binerken boynumuzda mutlaka taşımamız gereken çipli kartları teslim ediyor.

Gemideki onlarca asansörden birine binip kısa sürede son derece konforlu, banyosu lavabosu pırıl pırıl, (uzun boylular düşünülmüş) normalden büyük bir yatağı bulunan odamıza kavuşuyoruz. Sekiz gün, yedi gece otelden otele taşınma derdimiz olmadan, kaplumbağa misali evimizi, lokantamızı, alışveriş merkezimizi sırtımızda taşıyacağız… Saat 19.00’da gemimiz hareket ediyor. Uykusuz geçen günün ardından; Yeşil Orkide isimli lokantada yemeğimizi yiyip (tabakta derin analiz ve incelemelerde bulunuyor ve içinde birkaç zeytin parçasına rastladığım ekmekle yetinip haplarımı içiyorum. Ardından kamaramıza (ben oda diyorum) çıkıyoruz. Biz akşam yemeği yerken geminin hareket ettiğini anlamıyoruz bile…!
Kardeşim Gülay’la önce odamızı keşfe başlıyoruz. Pencere, balkon hariç her şey var. Daha sonra koridoru gözlüyoruz. Valizlerimiz getirilmiş, onları odamıza alıyoruz. Kapımızın önüne konuşlanmış, güler yüzlü bir kat görevlisi, Türkçe ‘İyi akşamlar’ diyor. Ardından da bu anlama gelen bir sürü yabancı sözcük sıralıyor. Orta boylu, çekik gözlü hafif tombulca bu adam, bizi odamızdan her çıkışta Türkçe selamlıyor. Yüzünde, bu tür işleri yapan insanların olmazsa olmaz güler yüzlülüğü ile…Hangi ülkenin insanıdır kestiremiyoruz, sorma laubaliliğinde de bulunmuyoruz. “Nasıl olsa sonraki günlerde doğal olarak öğreniriz” diye düşünüyoruz.

İlk işlerimizden biri Nevin’in odasını aramak oluyor. Biz geminin 13’ncü, Nevin de 14’ncü katta. Odayı bulana kadar katta koridoru dört dönüyoruz. Odaların tek-çift rakamlara göre düzenlendiğini fark edip yön değiştirince düğümü de çözmüş oluyoruz. Balkonlu odanın manzarası nefis! Nevin’in kamarasından bir süre Kiel limanının gittikçe ufalıp uzaklaşmasını izliyoruz…
Nevin’in bizim iki katımız para ödediği lüks kamarası penceresi, balkonu, balkondaki masa ve iki sandalyesi hariç bizimkinin aynı… Misafirliğimiz yorgunluk nedeniyle kısa sürüyor…
Dönüşte bir hayli de kendi odamızı arıyoruz ve bir mühre buluyoruz. Bizden 5-6 oda uzaklıktaki karanın önünde duran bir bebek arabası bizim mühremiz oluyor. Bebek arabası seyahatimiz boyunca aynı yerde durup bir deniz feneri gibi bize yol gösteriyor.

Yola çıkışımızdan bir gün sonra sabah gözlerimizi Danimarka fiydordunda açıyoruz. Programa göre Kopenhag’da saat 18.00’e kadar kalıyoruz görünüyor Gemimizin 7 Temmuz tam gün Norveç Hellesylt limanına doğru yol alması gerekiyor.
DANİMARKA DERKEN İSVEÇ (Malmö)
Kopenhag limanında gemiden inip bizi bekleyen otobüslere gidiyoruz. Ama önce güvenlik kapısında boynumuzdaki kartları sisteme okutuyoruz, karşımıza pasaportlardaki fotoğraflarımız çıkıyor. Görevli bir bize bir fotoğrafa bakıp gemiden çıkışımıza izin veriyor. Gemiden tek sıra çıkıp bir hayli yürüyor ve bizi bekleyen iki otobüse biniyoruz. Kırmızı kurdelelilerin (bizim otobüs) aracı 30, sarı kurdeleli olanların aracı ise 40 kişiden oluşuyor.
İKİ ÜLKEYİ DENİZ ÜSTÜNDEN VE TÜNELLE BAĞLIYOR
Rehberimiz gemiye giriş saatimize çok zaman olduğu için programa çok şık bir ekleme yapıldığını söylüyor. Önce İsveç topraklarında ilerleyip Malmö şehrine gideceğiz. İsveç’in üçüncü büyük kenti Malmö’yü gezdikten sonra, İsveç ile Danimarka arasında yer alan Öresund Boğazı’nda iki şeritli demiryoluna ve dört şeritli kara yoluna sahip olan birleşik köprü üzerinden yapay bir adaya çıkacağız. Kopenhag’ı da dolaşıp bu yapay adadan feribotla limanda bizi bekleyen gemiye ulaşacağız.
YAPAY ADA VE TÜNEL
Öresund; Avrupa’da hem demiryolu hem kara yolu taşımacılığının yapıldığı en büyük birleşik köprü. Öresund Bölgesi’nin iki merkez alanı olan Danimarka’nın başkenti Kopenhag ve İsveç’in önemli şehirlerinden Malmö’yü birbirine bağlıyor… Avrupa Birliği’nin uluslararası E20 yolu burada, Oresund Demiryolu gibi denizin ortasında iki şeritli bir otoyolla tünele bağlanıyor. .
Dünyadaki en büyük sınır ötesi ve aynı zamanda özel teşebbüsle yapılıp işletilen en büyük köprü olan Öresund Köprüsü, İsveç’in Malmö kentinden başlıyor. Malmö şehir merkezinde otobüslerden inip serbest zamanımızda çevreyi dolaşıyoruz. İsveç’in güney sahilinde bulunan bir liman kenti olan Malmö 700 binlik nüfusu ile İsveç’in üçüncü büyük kenti. Çok sayıda göç alan kentin, %27’sine yakını İsveç dışında doğmuş nüfusun yaklaşık %16’sının da Müslüman ülke vatandaşları olduğunu ve Malmö’de camileri bulunduğunu öğreniyoruz.
Malmö’nün 1275 yılında kurulduğu ve sayısız kaleyle donatıldığı, döneminin güçlü savunma kentlerinden biri olarak ünlendiği ancak bu kalelerden sadece Malmöhus kaldığını öğreniyoruz. 15’nci yüzyılda, Danimarka’nın en yoğun ve büyük kentlerinden biri haline gelip 5 bin kişilik bir nüfusa sahip olan Malmö, Hansa Birliği ve İskandinavya arasında dev bir market şehri görevi de görüyor.. Malmö 17’nci yüzyılda İsveç’e katılıyor.
Okyanus İklimi’ne sahip, Gulf Stream akıntıları sayesinde mevsimler arasındaki sıcaklık farklarının az olduğu kentte, yazın 17 saat gündüz, 7 saat gece gözlemleniyor. Yıl içinde en sıcak aylar; 22 °C ile Temmuz ve Ağustos ayları. Ocak ve Şubat aylarında ortalama sıcaklık -1 °C olarak ölçülüyor Yılın 169 günü yağışlı olan kentte kar sık yağıyor ancak uzun süreli kalmıyor.
(SÜRECEK)