DOLAR 36,5141 0.2%
EURO 39,7270 0.59%
ALTIN 3.411,540,21
BIST 10.507,110,46%
BITCOIN 3026269-3,80%
Edirne
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

16 okunma

Birleşik Kamu-İş’ten ‘8 Mart’ talepleri!

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu'na bağlı sendika temsilcileri, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Edirne'de gerçekleştirilen basın açıklamasında, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın cinayetleri ve şiddet gibi konulara değinerek, İstanbul Sözleşmesi'ne yeniden dönülmesi, 6284 sayılı yasanın eksiksiz uygulanması ve Şiddet ve Taciz Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından onaylanmasını talep etti...

ABONE OL
9 Mart 2025 13:35
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Olgay GÜLER

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’na bağlı sendika temsilcileri, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Edirne’de gerçekleştirilen basın açıklamasında, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın cinayetleri ve şiddet gibi konulara değinerek, İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden dönülmesi, 6284 sayılı yasanın eksiksiz uygulanması ve Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından onaylanmasını talep etti.

Edirne’de Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu bileşenleri tarafından, kentin trafiğe kapalı Saraçlar Caddesi’nde bir araya gelerek, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına, çok sayıda sendika temsilcisi katılım sağlarken, İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden dönülmesi, 6284 sayılı yasanın eksiksiz uygulanmasını ve ILO 190 Sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından onaylanması talep edildi.

‘TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ DERİNLEŞİYOR

Eğitim-İş Edirne Şubesi Hukuk Sekreteri Gülsüm Erkıran ve Basın Yayın Sekreteri Deniz Tetik tarafından okunan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınların yüzyıllardır süren eşitlik ve özgürlük mücadelesine, 8 Mart 1857 tarihinde yapılan grevde yaşamını yitiren 129 kadın emekçiye ve emek mücadelesinde yaşamını yitiren tüm kadınlara selam olsun. Ülkemizde işgücüne katılma oranı kadınlarda yüzde 35 ile dünya ortalamasının çok altında seyretmekte, toplumsal cinsiyet eşitsizliği derinleşmektedir. Türkiye’de ataerkil sınırlar içinde var olma mücadelesi veren kadınlar, yönetici pozisyonlarında yüzde 20, parlamentoda ise sadece yüzde 17 oranında temsil edilmektedir. Tüm eğitim düzeylerinde kadınların aleyhine gerçekleşen ücret farkı, eğitim seviyesi yükseldikçe daha da derinleşmektedir. Cinsiyetçi işbölümünün dayatmalarıyla ev içi sorumluluklarla yüklenen kadınlar, işgücü, yönetim ve sosyal yaşamda sınırlı yer bulabilmekte, erkeklere kıyasla daha düşük ücretlerle çalışmakta ve işyerlerinde mobbing ile tacize maruz kalmaktadır. Tüm bu eşitsizlikler, kadınları bireysel yoksulluk ve yoksunluğa itmektedir.

‘YÖNETİM KADEMELERİNDE KADIN TEMSİLİ YOK DENECEK KADAR AZ’

Kamuda ve özel sektörde terfi süreçlerinde kadınlar erkek meslektaşlarına kıyasla daha fazla engelle karşılaşırken, yönetim kademelerinde kadın temsili yok denecek kadar azdır. Türkiye’nin en büyük Bakanlıklarından olan Milli Eğitim Bakanlığı’nda OECD’nin yaptığı en son araştırmaya göre öğretmenlerin yüzde 56’sı kadın iken; okul müdürü kadınların oranı ise sadece yüzde 7’de kalmıştır. Sağlık Bakanlığı’nda da bu durum çok farklı değildir: Yine son yapılan araştırmaya göre ülkemizde başhekimlerin yüzde 88.9 erkeklerden oluşurken sadece 11.1’i kadınlardan oluşmaktadır. Kadın emeğinin bu denli değersizleştirildiği bir düzende, gerçek anlamda bir eşitlikten söz etmek ne yazık ki mümkün değildir.”

‘KADIN CİNAYETLERİ VE ŞİDDET TOPLUMSAL KRİZ HALİNE GELMİŞTİR’

Kadının, Atatürk devrimlerine göre sadece anne veya eş olarak değil, birey olarak tanımlanıp toplumsal gelişimin temel taşı olarak görüldüğüne dikkat çekilen açıklama şöyle devam etti:

“Ülkemizde evlenme istatistiklerine göre resmi olarak ilk evliliğini 2024 yılında yapmış olan kadınların ortalama evlenme yaşı 25,8’e çıkmıştır. Bu oran yüksek görülse de ülkemizde hala çocuk yaşlarda evlendirilen ve eğitimden mahrum bırakılan kız çocuklarının sayısı azımsanmayacak kadar fazladır. Ancak bugün gelinen noktada Atatürk’ün kadın devrimi ile verilen haklar büyük bir gerileme sürecine sokulmuştur. Kadınlar eğitimde, istihdamda ve karar alma mekanizmalarında arka plana itilmiştir. Kadınları kamusal alandan uzaklaştırmaya yönelik geliştirilen tüm politikalar, Cumhuriyet’in aydınlanmacı anlayışına açıkça aykırıdır. Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet, Türkiye’de artık bir toplumsal kriz haline gelmiştir. Her gün en az bir kadın, en yakınındaki erkekler tarafından öldürülmekte, şiddet vakaları artarak devam etmektedir. 2024 yılında 394 kadın cinayeti ve 258 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Mevcut yasalar yeterli caydırıcılığı sağlamadığı gibi, cezasızlık politikaları katilleri cesaretlendirmektedir. Devlet, kadınları koruyamamakta, faillerin ‘iyi hal’ ve ‘haksız tahrik’ indirimleriyle cezasız kalmasına göz yummaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla birlikte kadınların yaşam hakkı doğrudan hedef alınmış, kazanılmış haklar birer birer ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Kadına yönelik şiddeti önlemek için somut ve caydırıcı politikalar hayata geçirilmediği sürece bu vahşetin önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

‘YASAL DÜZENLEMELERİN HAYATA GEÇİRİLMESİNİ SAVUNUYORUZ’

Artık yeter, kadınların yaşam hakkını korumak ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak adına somut adımlar atılmasını istiyoruz. İş yerlerinde kadınlara yönelik ayrımcılığın sona erdirilmesi, eşit işe eşit ücret ilkesinin benimsenmesi ve kadınların iş gücüne katılımını teşvik edecek politikaların geliştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Kadın çalışanların istihdamını artırmak adına başta kreş desteği olmak üzere, esnek çalışma saatleri ve güvenceli iş koşulları gibi düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi çağrısında bulunuyoruz. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak, kadınlara yönelik ayrımcılığın sona ermesi ve şiddetle etkin mücadele için yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesini savunuyoruz. Bu kapsamda, İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden dönülmesini, 6284 sayılı yasanın eksiksiz uygulanmasını ve ILO 190 Sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından onaylanmasını talep ediyoruz. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için faillerin en ağır cezalarla yargılanması ve caydırıcı önlemler artırılmalıdır. Ancak, yalnızca cezai yaptırımların yeterli olmadığını, kadınların güvenli bir yaşam sürebilmesi için koruyucu ve önleyici politikalar bir an önce hayata geçirilmelidir. Kadın emeğinin sömürülmediği, kadınların eşit ve özgür bireyler olarak toplumsal yaşamda hak ettiği yeri aldığı, şiddetin son bulduğu bir Türkiye mümkün.”

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ