Yıllar öncesi Edirne deyince ilk akla gelenler; Selimiye Camii, Beyazıd Külliyesi (Sağlık Müzesi), Şükrü Paşa Anıtı gibi ibadethane ve tarihi yerlerdi.
Ve tabii ki Kırkpınar Yağlı Güreşleri.
Dolayısıyla Edirne, yıllardır tarih ve inanç turizminden nemalanan bir ilimiz.
Fakat son yıllarda Edirne’ye yapılan günübirlik gezilerde tava ciğeri biraz daha popüler oldu sanki!
Öyle ki, sırf bu ürünü tatmak adına turlar bile düzenleniyor artık.
Allah daha çok versin, Cuma günü bizzat gözlemledim, tava ciğerci esnafların işyerlerinin hemen hepsinin önünde uzun uzun kuyruklar vardı.
Kuşkusuz bunda, bayram tatilinin uzaması da büyük oranda etkili olmuştur elbette.
Kabul etmek gerekir ki; Edirne Avrupa’ya açılan bir kapı aynı zamanda.
15-20 yıldır da komşu ülkelerden gelen ziyaretçilerinde bilhassa pazar esnafına ve gıda sektörüne katkıları yadsınamaz.
Esnafımızın herhangi bir hata yapmadan bu müşteri potansiyeline sahip çıkması gerektiği kaçınılmaz bir gerçektir.
Ayrıca, geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir habere göre; Sağlık Turizmi ve Turistin Sağlığı Hakkındaki Yönetmelik’te yapılacak olan bir değişiklikle Rize, Van ve Nevşehir ile birlikte Edirne’nin de sağlık turizminin kilit illeri arasında yer alması da söz konusu!
Bu nedenle sağlık turizmine ve deniz turizmine de ağırlık verilmesi Edirne’nin turizm pastasından daha fazla pay almasını sağlayacaktır.
Adilhan Köyü’nden, Sazlıdere’den tutun, Enez’de Meriç deltasının Saros ayağına kadar belki de dünyada eşi, benzeri olmayan, muhteşem deniz, kum, doğa güzelliğinden turizm adına yeterince istifade edilemiyor maalesef.
Benden hatırlatması!