
Kepirtepe yatılı okuldu ve üç öğün yemek verilirdi. Kimilerinin ‘eski Türkiye’ dediği yıllarda devlet gelirleri azdı ama sosyal devlet ağırlığı vardı. Bugün kişi başı milli gelir; 2024 yılında 15.325 dolar seviyesinde iken 2025 yılı ikinci çeyrek itibarıyla 17.000 dolar seviyelerine yaklaşmış. Bu hesapla; 17.000 çarpı 42 (dolar karşılığı) lira olduğunda kişi başına 700.000 lirayı aşıyor. Kişi başı 700.000 ise iki kişilik ailenin 1.400.000, üç kişilik bir ailenin geliri 2.000.000 lirayı aşması gerekiyor. Hepimiz biliyoruz ki bunun hayalini bile göremez büyük çoğunluk.
‘Bir zamanlar biz toplu iğne üretemiyorduk. Şimdi toplu iğne değil, top yapıyoruz, tank yapıyoruz’ diyerek zenginleştiğimizi vurgulayan yetkililerin adında adalet olan partisinde adaletin a’sı var mı? Geçmişte iğne üretememekle suçlanan ‘eski Türkiye’nin bıraktıklarını 35 yıldır sata sata bitiremeyen iktidarlar neyin peşindedirler?
Gerçek gelirimiz yetkililerin söylemine azıcık yakın olsaydı okula aç giden öğrencimiz olmazdı. Çocuğuna harçlık ve yemek çantasına gerekli gıdaları koyamayan aileler olmazdı. Ülkemizin sorunu zenginleşme ve kaynak yokluğu değil, bölüşümdür. İktidarın adaleti olmadığı gibi adındaki ‘kalkınma’ dan da kendi yandaşlarını kalkındırma olmuş ve adil bölüşüm hiç olmamıştır. Bu gerçeklere gözünü kapayan seçmen, çocuğuna öğle yemeği harçlığı verememesine rağmen bu duruma nasıl düşürüldüğünü neden sorgulamaz?
Ülkemizde 20 milyonu aşkın öğrenci var. Zorunlu eğitim sürecinde çocukların her türlü ihtiyacının devlet tarafından karşılanması şarttır. Oysa bugün gördüğümüz tablo bunun tam tersidir. Siz hiç aç kaldınız mı? Öğle yemeği arasında okulun bir köşesine giden öğrencinin gözyaşlarını izlemenizi öneririm. O anda dünyaları veresin gelir ama onun derdi dünyalar değil karnını doyurmaktır.
Birçok öğrencimiz okula beslenme götüremediği için, özellikle kız çocukları devamsızlık yapmakta ve bazıları okulu terk etmektedirler. İktidar mensuplarının şatafatlarından vazgeçmeleri ile kaç çocuğun bir öğün yemeğinin sağlanacağını şöyle bir düşünelim. İktidar yetkilileri öğrencilere bir öğün yemek vermemeyi bütçe yetersizliğine bağlıyor. Bazı aymazlar ise doğrudan amacı söylüyor; ‘devletin görevinin öğrencilerin karnını doyurmak olmadığı’ saçmalığını söylüyor. Maalesef bu saçmalığı ideolojik olarak savunuyor ve uyguluyorlar. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin faturasının yoksullara kesildiği bu dönemde öğrencilerin beslenme sorununa böyle yaklaşmak bir politika değil, saf bir kötülüktür ve bilinçli bir siyasi tercihtir.
Geleceğimiz dediğimiz ama sağlıklı besleyemediğimiz bir çocuğun ruh sağlığı da genel sağlığı da risk altındadır. Çocuklarını besleyemeyen bir toplumun geleceği tehlike altındadır. Okul yemeği lütuf değildir. İktidar keyfine göre davranamaz. Bu nedenle de kamu eliyle, kamu kaynaklarıyla okul öncesinden yükseköğretime tüm öğrenciler için okul yemeği programları bir an önce hayata geçirilmelidir.
Çocuklarını bakamayan, kimsesizlerin kimsesi olamayan bir cumhuriyet olmaz. Söz vermesine rağmen okul yemeği vermeyen iktidar son kez, ekim ayında meclise gelen öneriyi de oy çokluğu ile kabul etmedi. İktidarın tercihi sağlıklı çocuklar değil, obez sermaye kesimidir.
Bunu anlayan yerel idareler ellerinden geldiğince bu işe katkı sunmaya çalışmaktadırlar. Buna da engel olunduğu durumların olduğu da bir gerçek. Muhalifleri esir almaya çalışan siyasi iktidar sınırlı sayıda öğrenciye ulaşabilen belediyeleri de sıkıştırarak korku salmaktadır.
Kentimizde de yoksullaşma sürekli artmaktadır. İktidarın belirli okul ve kişilere sağladığı öğrenci yemeği nedense gerçekten yoksul olan ailelerin çocuklarına verilmiyor. Belediye çok az bir sayıya bunu sağlayabiliyor. Umarım sürekli artan ve gerçek yoksullara ulaşabilen bir anlayışla bunu başarır.
Bu durumun en büyük sorumlusu da biz velilerdir dersek yalan olmaz. Çünkü sosyal devlete görevini anımsatmak biz velilerin, yurttaşların görevidir.