Şimdilik 9 diye açıklanan şehidimiz var. Umarım ve dilerim artmaz…
Ben 3 yıl süresinde bir tek şehit cenazesinin baba ocağına düşmediği çözüm sürecinin çöpe atılmasından bu yana bu ülke çocuklarının şehit olmasını asla içime sindirmiyor ve başsağlığı dileklerinde bulunarak, lanetler yağdırarak olayı geçiştirmeyi ahlaki bulmuyorum. Destek olmak ve iyi bir şekilde sonlandırmak varken o süreci ağzına yüzüne bulaştıranlar, buradan oy devşirme hesabı yapanlar, siyasetlerini kan üzerine inşa edenler, akil adamları küçümseyenler, mizah konusu yapanlar, kulağı Kandil’de olup da hala Kürdistan hayali kuranlar ve sonuçta masayı devirip kalkanlar benim nazarımda bu şehit kanlarının sorumlusudurlar..
Siyasette de kullanılmaya çok elverişli olan terör olaylarının bıçak gibi kesilip sona ermesini beklemek elbette saflıktır. Kaldı ki terörün ardında ABD varken ve ABD istemezse terör bitmez. ABD Suriye’ye girmişse çıkması ancak, uydu bir Kürt Devleti’nin o yörede kurulması ile mümkündür, neredeyse kurulum tamamlanmıştır.. Bu ülkede “Terörü bitirdik” diye övünenler bu dönemde güney sınırlarımızda bir ABD manda ve himayesinde bir “Kürt” devleti kurulduğu gerçeğini görüp çözüm sürecindeki aymazlıklarının umarım farkına varırlar.
Dimyata pirince gidilirken varılan nokta budur.
Neyse.. Demek ki bu süreçte daha yıllarca birçok şehidimizin cenazesi arkasından ağıt yakmaya devam edeceğiz. Yine kahramanlıkları kendilerinden menkul emekli paşalar ellerinde sopaları, önlerinde haritaları ahkam kesmeye, birileri de kanla beslenen siyasetlerini sürdürmeye ve her kan dökülüşte timsah gözyaşları dökmeye devam edecekler.
İyi de… Yapılması gereken nedir? Bu konuda görevli olduğu yıllarda 21 kez sınır harekatına komuta etmiş Sevgili devre arkadaşım Sn. Em. Korgeneral Osman Pamukoğlu’na kulak vermek gerekir. Pamukoğlu yurt dışında üsler, sabit karakollar oluşturarak terörle mücadelenin yanlış olduğunu, bunun terör örgütüne avantajlar sağladığını, bitiş sürecine giren terör örgütünün varlığını kanıtlaması için böyle baskınlar ve pusularla kendisine fırsat yarattığını belirterek bu uygulamanın yanlışlığını anlatıyor.. Satır aralarında sabit üslerle terör örgütü için uygun hedef haline gelindiğini anlatmaya çalışıyor.
40 yıldır bu süreci yakından izlemiş olan birisi olarak benim önerilerim de özetle şunlar:
1.Yurt içinde çok önemli ölçüde sürdürülebilir bir düzeye indirilen terör faaliyetleri için mevcut önlemlerin devamını sağlamak, örgütün yeniden palazlanmasına meydan vermemek,
2.Milletimizin yarısını teröristle suçlayarak bu işi sulandırmamak, cılkını çıkarmamak,
3.Yurt dışında sabit karakol, üs/müs gibi önlemlerle değil, teröristin kullandığı vur/ kaç taktiğine benzer şekilde, çok güçlü bir istihbarat bilgilendirmesi çerçevesinde nokta ve kısa süreli sınır ötesi operasyonları ile mücadele etmek,
4.Sınır güvenliğimizi sürekli güçlendirmek,
5.Sınır ötesi mücadelede SİHA gibi, bildiğimiz ya da bilmediğimiz teknolojiden daha çok yararlanarak maşa varken elimizi ateşe sokmamak, askerlerimizi en az riskle kullanmak,
6.ABD gerçeğini, gücünü, hedeflerini iyi bilerek, atıp tutmadan tavrımızı ona göre belirlemek,
7.“Ortadoğu Eşbaşkanlığı” gibi heveslerle orta doğu faciasına ortak olmamak.,
8.Komşularımızla güvene dayalı bir dayanışma anlayışı ile onlarla bölgesel bir ortak ekonomik ve siyasi bir ortaklık kurmanın yollarını aramak..
Özetin özeti, uzun lafın kısası… “YURTTA BARIŞ, CİHANDA BARIŞ” özdeyişinin laf olsun diye söylenmediğini anlamak ve gereğini yapmak…