Halk içinde muteber bir nesne yok, devlet gibi
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi
Kanuni Sultan SÜLEYMAN
Sağlığımız yerinde değilse kazandığımız paranın hiçbir önemi yok. İnsanoğlu genellikle önce hiçbir şeye dikkat etmeden deli gibi para kazanmak için çalışıyor, sonra da yıpranmış bedenini tamir ettirmek için tonlarca para harcıyor. Bu bütün dünyada genellikle böyle. Oysa daha sakin bir kafayla hem çalışıp hem hayatımızı idame ettirebiliriz. Bunu yapabilmemiz için nelere dikkat etmeliyiz, bütün mesele burada. Neler yemeli, nelerden kaçınmalı, basit sade ama sağlıklı bir yaşam elimizde mi?
Zaman su gibi akıp geçiyor, tutamıyoruz zamanı ama bu hengame içinde pekala güzel yaşamak elimizde. Kendimizi vahşi sömürgecilerden korumak, kollamak, en azından vücudumuza karşı sorumluluklarımızdan. Bu vahşi ortamda kimler canımıza okuyor, kimler sırf para için bizleri soyuyor, soğana çeviriyor. Kimler gözümüzün içine baka baka cebimizdeki parayı hortumluyor, bir taraftan cambaza bak cambaza deyip arka cebimizdeki cüzdanı boşaltıyor.
Önce dünyada açlık falan yok, bu tespiti yaparak başlayalım. Dünyada üretilen gıda maddeleri dünya insanlarına yetiyor, hatta bir o kadar insan daha olsa onlara yetecek kadar gıda maddesi üretiliyor dünyamızda ama emperyalizmin çarkları çok acımasız işliyor. Üretilen gıdaların % 50 si daha son tüketiciye gitmeden ya çöpe atılıyor ya doğru saklanmıyor, (insanoğluna dinamitten çok zarar veren buzdolabının icadı) buzdolabı yokken insanlar tel dolap içinde ne saklayabilirse onu yerdi ve her şey taze olmak zorundaydı. Ne zaman ki dolap icat oldu sağlık bozuldu, katkı maddeleri devreye girdi, gıdalar raf ömrü uzasın diye sunileştirildi, rafine edildi yani çeşitli kimyasallarla çabuk bozulan maddelerden ayrıştırılıp daha az gıda bileşenine ve daha uzun raf ömrüne sahip gıda maddeleri elde edildi. Rafine bütün gıdalar zararlı, hoyrat kullanılıyor. Bizdeki müsrif ekmek tüketimini düşünün. Zengin ülkelerde porsiyonların yarısı çöpe giderken yoksullar yiyecek bulmakta güçlük çekiyor. Dünya ülkeleri arasında gıda dengesizliği durumu çok bozuyor. Düzce Üniversitesinin Apiterapi kongresinde sağlığımızla ilgili bilmediğim veya aklıma takılan birçok şeyin cevabını bulmaya çalıştım. Konuşmaların olmadığı saatlerde bolca vaktimiz oldu. Apiterapi, ilçemiz Lalapaşa için kurduğumuz en büyük hayalimiz ve yöremiz bu iş için biçilmiş kaftan. Lakin bu uzun soluklu bir koşu, sabır istiyor, heyecan istiyor, bıkmadan usanmadan takip istiyor. Ömrümüz olduğu sürece vazgeçmeyeceğiz, ertelemeyeceğiz, yola çıktık ve kervanın yolda düzüldüğünü biliyoruz. Şimdi bunlar bir tarafa günlük hayatımızda da sağlıklı kalmamızın yollarına bakalım.
En temel ama en basit yapmamız gerekenlere bir göz atalım. Dünyada obez sayısı 1.5 milyar, bu ilaç sektörünün ve gözü dönmüşlerin çok iştahını kabartıyor. Obez sağlığı bozulmuş, ilaca ihtiyacı olan kişi demek ve insanoğlu tesadüfen obez olmuyor. Bunu önlemenin ilk şartı paketli gıdalardan vazgeçmekle başlıyor. Paketli gıdaları mutfaktan çıkarmamız gerekiyor. Önce bizleri paketli gıdalara alıştırdılar. Paketli gıdaların raf ömrünü uzatmak için katkı maddeleri kullanıyorlar. Bu maddeler de sağlığı en çok bozanların başında geliyor. Dr. Ümit Aktaş’ı dinledikçe içim açıldı, tam benim kafamda bir adam. Sağlıktan girdik emperyalizmden çıktık ve sayesinde bilimin o kadarda özgür olmadığını öğrenmiş oldum. İlaçsız Yaşam adlı kitabını herkesin okumasını isterim, tam bir yol gösterici. Evet dünyada yapmamız gereken işler var ama sağlıklı olamazsak hiçbirini yapma imkanımız kalmıyor, yani önce sağlık. Diyabette dünya şampiyonuyuz. Bunu yeni öğrendim ama doğru hamlelerle diyabetin tedavi edilebildiğini de öğrendim. Bizleri yeterli gıdayı üretebilmek için GDO ya ihtiyaç vardır sözlerine inandırdılar. Adam önce tohuma sahip oldu. Ülkemizde kullanılan tohumların neredeyse tamamı kartellere ait. Bu tohumların ürün verebilmesi için tarım zehiri ve ilaç onda, bunlarla tarımı ele geçirmiş, gıdayı o elde ediyor. Bu gıdalarla bireyin hastalanmasına sebep oluyor, hastalandığımızda ilacın sahibi de onlar. Ürettikleri gıdalar şekere sebep oluyor. Verdikleri şeker ilaçları iyileştirmiyor sadece şekeri baskılıyor, verdikleri tansiyon ilaçları iyileştirmiyor sadece tansiyonu düşürüyor. Biz şimdi modern köleleriz. Ömür boyu iyileştirmeyen ilaçlar kullanıyoruz. Önce gıdalarımızı bozdular, gıdalar sağlığımızı bozdu, ortada bir tek bilimsel çalışma yok. Bütün ürünleri patentlemişler, patentli bir ürünün üzerinde araştırma yapılamıyor. Yapacaksan patent sahibinden izin alacaksın, bağımsız bilim olduğunu hiç sanmayın, konuları dinledikçe içim karardı. Araştırma için finansman lazım, diyelim buldun, onu nerede yayınlayacaksın. Hangi dergi bunu göze alacak. Dergiler reklamlarla ayakta duruyor, reklamları da bu şirketler veriyor.
2015 te yapılan ciddi bir araştırma var; Being British, global bir araştırma yapmış. Araştırmada tek bir soru sormuş, yapılan araştırmaları kimler finanse ediyor? 3732 tane çalışmanın % 94 ‘ünü diyabet ilacı üreten firmalar yaptırmış veya finanse etmiş. Son yirmi yılda yapılan araştırmaların hepsini neredeyse ilaç firmaları yaptırıyor. Durum böyle olunca yapılan araştırmanın sonucu ilaç firmalarının aleyhine olabilir mi?
İtalya tohumla ilgili yasayı 2005 te çıkarmış ama çıkarmadan önce bütün bilim insanlarını sahaya sürmüş. Bütün tohumlarını toplamış, katolog haline getirmiş, bunlar benim tohumlarım, bunları patentleyemezsin demiş. İtalya’da şeker hastası oranı 2005 te % 5 şimdi yine neredeyse binde 5 civarı. Bizde aklın yolundan gitmeliyiz. Hibrit ve GDO’lu ürünlerden uzak durup, geleneksel tarımı öne çıkarmalıyız. Dr. Ümit Aktaş vücuttaki bütün hastalıklar bağışıklık sistemiyle ilgilidir diyor.
İnflamasyon (mikropsuz iltihaplanma )bağışıklık sisteminin istenmeyen durumlara karşı verdiği bir nevi reaksiyon kendini koruma. İnflamasyonu tetikleyen bir numaralı sebep beslenme alışkanlıklarımız, vücudumuzda eğer bir problem varsa ve sebebi bilinemiyorsa bağışıklık sistemine bakılmalıdır diyor Dr. Ümit Aktaş. Bunların başında da kulak çınlaması geliyormuş.
Türkiye’de 2005 te İtalya’yla beraber tohum yasası çıkarılmış ve 2005 te ölüm sayısı 180 bin, hastaneye giden hasta sayısı bir yılda 270 milyon. 15 yılda ölüm sayısı da hasta sayısı da üç kat artmış. 15 yılda ölüm sayısının üç kat arttığı ülke yok ve bu rakamlar Sağlık Bakanlığının sitesinden alınma. Lakin ne yazık ki 2010 dan sonra bakanlık resmi rakamları yayınlamaktan vazgeçmiş. Hastane açarak bunları engelleyemeyiz, artık modern bir ülke gibi yani İtalya gibi davranmanın zamanı. Biz CHP ne dedi AKP ne yaptı derken sağlığımızı alıyorlar.
Gelecek yazılarımda bizleri nasıl ve kimler nelerle zehirliyor onları dile getirelim istiyorum.