Her insan yapmadığı tüm iyiliklerden suçludur.
Voltaire
Ona rastladığımda perişan haldeydi. Yürümekten halsiz, yorgun düşmüş, adım atmakta zorlanır halini görünce dayanamadım durdum. Nereye gitmek istediğini sordum. Konuşmakta güçlük çekiyordu. Gençliğimde yaya yürürken içimden bir araba dursa da alsa diye geçirdiğim günler geldi aklıma. Tereddüt etmedim, ‘atla’ dedim. Pehlivanköy yabancılar kampından Havsa Kuzucu’ya kadar yürüyerek gelmiş.
Edirne’de nereye bırakayım dedim. ‘Arkadaşımın yanında kalacağım’ dedi. Aradık; arkadaşı cevap vermedi. Yemek yedik, karnını doyurdum. Gidecek yeri yoktu. Aldım çiftliğe götürdüm. ‘Birkaç gün çalış, para kazan, cebinde paran olsun, sonra istediğin yere gidersin’ dedim. kabul etti. Başka da çaresi yok gibiydi.
Ertesi gün cebine harçlık verdim, gidebileceğini söyledim. Çalışmak istediğini, evine gidebilmek için paraya ihtiyacı olduğunu anlattı. Aylık 600 dolara anlaştık. Yatak, yemek bizden, mesai yaparsa ayrıca ödeme yapacaktık. Yaraları iyileşti, söylenenleri yapıyor, diğer işçilerle uyumlu çalışıyordu.
Ailesiyle görüşmesini sağladık, ona yeni bir hat aldık. Ama bir gecede bütün internet hakkını bitirmiş, bu beni rahatsız etti. Gerekli ikazı yaptım. Yaklaşık 80 gün bizimle çalıştı.
Fas’ın Kazablanka’ya yakın köylerindenmiş. Kurban bayramı yaklaştığında benim telefonumdan ailesini aramasını istedim. Görüştüler, vücut dilinden çok üzüldüğü anlaşılıyordu.
Onları belli para karşılığında örgütlü kişilerin getirdiğini, onları borçlandırdığını, işe girince ödemek kaydıyla 3-4 bin dolar karşılığı gelebildiğini, Türkiye’den Yunanistan’a geçtiğini, yakalanıp Türkiye’ye gönderildiğini, kampta kalıp aylarca beklediğini anlattı.
Yürekler acısı bir durum, düzenli bir hayatı olunca bize çok faydalı oldu. Ama üç yıldır ailesiyle görüşmemiş, onu buralara getiren teşkilat, ailesine baskı yapıp, gerekli parayı ödemelerini istiyormuş. Hüseyin de huzursuzlandı. Bir hesap yaptık uçak bileti ve yanına bir miktar parası olana kadar çalışacaktı. Pasaportunu da almışlar, resmi kimliği de yok. Önce uçak biletini alıp o biletle de Fas’ın İstanbul Konsolosluğuna gittik.
Bunları yaşamayan ne olduğunu bilemez. Orada ne kadar çok Fas krallığına ait vatandaşın Türkiye’de yaşadığını farkettim. Fas krallıkla yönetiliyor, Hüseyin’den kimlik belgesi için para istiyorlar. Oysa Hüseyin’in parasını Euro olarak eline verdik. Döviz kabul etmiyorlar. Kapıda ilan tablosu var. Visa kart geçerlidir yazıyor. Kartla ödeyelim dedik olmadı. Konsolosluk İstanbul’da en lüks semt olan yerlerden Ulus’ta bir korunun içinde. Bulunması zor bir yer. Yakın bir bankamatikten para çektik, belgeyi aldık. Hüseyin’i havaalanına teslim ettiğimde üstümden büyük bir yük kalkmıştı, rahatladım ve akşam Kardelen kardeşimizin nişanına yetişmek için zaman vardı. Eşimi aradım hazır olmasını, İstanbul’dan yola çıktığımı söyledim.
Ertesi gün Hüseyin WhatsApp’tan aradı, yarım Türkçesiyle ‘abi ben Kazablanka’ deyince içim bir tuhaf oldu.
Otuz yıl önceki bir olayı anımsadım. Doksanlı yıllarda Bulgaristan’da Filibe Türk Konsolosluğu önündeyiz. O yıllarda Bulgar vatandaşları Türkiye’ye vizeyle girebiliyor. Edirne Kıyık’taki kilise onarımını yapan İvan PEHLİVANOV müşterimiz. Kendisine inşaat malzemesi satıyoruz. Türkiye’ye giriş vizesi var. Karısı VANYA, Haskovo’da avukatlık yapıyor. Konsolosluğumuz İvan’a vize veriyor, karısına Türkiye’ye giriş vizesi yok. Bu bana hiç mantıklı gelmiyor, ÖZAL başbakan, Mesut YILMAZ Dışişleri Bakanı. Filibe Konsolosluğuna gittik. Konsolosla görüşmek istiyoruz, randevu almanız lazım diyorlar. O zamanlar sıradan bir vatandaşın konsolosla görüşmesi zor. Ama Özal televizyonları yaygınlaştırdı, otoyolların yapımını başlattı, cep telefonları günlük hayatımıza girdi ve en önemlisi bu gibi işleri sıradanlaştırdı. Halka devletin, halk için olduğuna inandırdı. Biz konsolosla görüşmekte kararlıyız, konsolosluk girişi yüksek demir parmaklıklarla çevrili. Sesimizi yükselttik. Kapıdaki Bulgar polisi müdahale etti. ‘Daha fazla ısrar ederseniz karakola götürürüm’ sözünü duyunca tercümanımız Mustafa ve İvan rahatsız oldular, orada karakola düşmek pek iyi bir şey değil dediler. Edirne Milletvekili Evren BULUT‘u aradık. Ertesi gün randevumuz hazırdı ve İvan’ın eşine de vize aldık.
Şimdi, Bulgarlar vizesiz giriş yapıyorlar, biz vize kuyruklarında. Biz mi geri kaldık, onlar mı ilerledi? Bir vilayetimiz kadar olmayan Bulgaristan’a özenmek hiç hoş bir durum değil. Her ay kilometrelerce tır kuyruklarını gördükçe içim yanıyor. Türkiye tır kuyrukları problemini yıllardır çözemiyor. Teknik devlet olma yolunda sınıfta kaldık. Vergide reformu bir türlü gerçekleştiremeyen devlet yurt dışına çıkış harcını yükseltme derdinde. Vay bana, vaylar bana.