
İstanbul bizlerin öğrencilik yıllarındaki İstanbul değil artık. O yıllarda oturduğumuz mahallelerde bir çok insan birbirini tanır, sokakta karşılaştığında selamsız geçmezdi. Bakırköy kavşağında İstanbul biterdi. Şimdi öyle mi?
Gittikçe her yıl İstanbul’a akın akın yapılan göç sayesinde bugün İstanbul’un nüfusu 16 milyonu çoktan aşmıştır. Bu kalabalığa yerleşim yeri açmak için yeni semtler, yeni alanlar açmak zorunda kalınmıştır. Bu yüzden İstanbul genişlemiş, genişledikçe yeni semtler oluşmuş, şehir genişledikçe genişlemiş, şehir büyüdükçe büyümüş. Şimdi İstanbul Kumburgaz’dan başlıyor, Gebze’de biter hale gelmiştir. Böyle başka şehirler var mı; var tabi. Moskova nüfusu 16 milyon, Kahire nüfusu 25 milyon, Pekin, Tokyo var, daha başka şehirler.
Şehir genişledikçe ulaşım sorunu artmış. Eskiden şehir merkezinde tramway denilen araçlarla insan taşınırken şimdi metro denilen çok vagonlu araçlarla insanlar taşınır olmuş. Bu da yetmemiş yer altı tünelleri yapıp, çok vagonlu araçlarla insanlar taşınmaya başlanmış. Buna sebep ne; şehirdeki insan çokluğu. Ne yapılabilinir, iş yerlerini bakir yerlere taşımak, başka şehirlerde baştan tedbir almak, iyi bir planlama yapmak. Tabi bu konuda geç kaldık neyse. Bundan sonrası için.
İstanbul’un bu kadar kalabalıklaşmasına sebep ne? ‘İstanbul’un taşı toprağı altındır’ diyerek insan akını başlamış. İlk önce Karadeniz halkı göç etmiş, sonra Anadolu insanları göç etmiş, çoğu geri dönmemiş. Onların çocukları şehri insan yığını haline getirmiş. Bu akın hiç durmamış hep devam etmiş. Bu kadar çok insanın olduğu yerde elbette en büyük sorun ikamet sorunu olacak. Bu konu gecekondu furyası ile başlamış, sonra apartmanla devam etmiş, bugün gökdelen dediğimiz devasa yapılarla sürmüş. Bakalım bundan sonra ne olacak?
Yalnız kabahat insan çokluğunda mı? Ya sanayi tesisleri yapıldıkça, çoğaldıkça orada çalışacak işçiler Anadolu’dan akın etmiş, gittikçe çoğalmış İstanbul’da insan kalabalığı artmış. Kalabalık arttıkça sorunlar büyümüş. Bu hale çözüm çare olarak İstanbul’a artık sanayi tesisi kurulmayacak. Yeni kurulacak sanayiler için Çerkezköy ve Pendik’ten sonraki saha gösterilmiş. Böyle bir karar 1960’tan önce alınsa idi Anadolu’nun, Ege’nin, Trakya’nın vilayetlerine tesisler kurulsa idi İstacbul bu hale gelmezdi.
Uyanmasına uyanıyoruz da geç uyanıyoruz. Trakya tarım yöresidir. Bu tesisler Trakya’ya kurulmakla Trakya’da tarım işlenebilir arazi azalmış ve zayıflamıştır. Parası olan her kez sanayiciliğe heves etmiş, bazıları bu işi becerememiş, sermayesini kaybetmiştir. İstanbul’daki insan kalabalığında, yüksek binaların çokluğundan, onların arasında yaşayan insanlar doğru dürüst ne güneş yüzü görebiliyor, ne de temiz hava alabiliyor. Ne yapılabilir şimdilik hiçbir şey. Yapılabilecek tek uygulama diğer şehirleri bu hale getirmemek için şimdiden tedbir almak.
Edirne bu konularda nispeten şanslı demektir. Edirne’de insan kalabalığı oluşmuştur, şehir genişlemiştir, bunun neticesinde ulaşım artmıştır, trafik sıkışıp aksamaktadır. Kaleiçi’ne yüksek binalar yapılmıştır, apartman yaşamı uğruna Kaleiçi yok edilmiştir.
Peki nasıl olmalı idi; şehir ikiye ayrılmalı idi. Eski Edirne, yeni Edirne. Eskisi aynen korunmalı idi, yeni Edirne Ayşekadın’dan ötesi yüksek binalar oralara yapılmalı idi. Bu durum sonradan uygulanmıştır. Bugün Ayşekadın semtinden beriye dört kattan yüksek bina yapılmıyor ama geç uyandık.
Sayın Cumhur Başkanımız — Dikey mimari değil, yatay mimari uygulanmalı – diyor, dinleyen kim? Türkiye’ye inşaatçı esnafı hakim olmuştur, onların dediği oluyor, kaderimiz böyle. İstanbul, dünyanın incisi, — Acem Şahı mülküne feda edilemez –
İstanbul eski İstanbul değil artık, ama yine de İSTANBUL’DA YAŞAMAK . . .