Dağılan bir imparatorluk ve karmaşık güç dengeleri içinde bir toplum. Bu karmaşadan yararlanmak isteyenler çok. Ekonomik çıkarı için memleketi pazarlayan da var,padişah veya halife olmak isteyen veya ayrı devlet kurmak isteyen de.Doğru irade kazandığı için bugün 105’inci yılını kutluyoruz. Egemenlik halkındır sözünün en somut örneğidir 1920 yılının 23 Nisan’ında TBMM açılışı. Daha sonra bugünün çocuklara verilmesi, geleceğin çocuklara ait olduğu vurgusunu sağlamıştır.
Tüm bu karmaşa içinde eskiyi korumak değil yeniyi kurmak fikri etrafında buluşan önderler, egemenliğin halkta olmasına giden yolun taşlarını döşediler. Önce toplum örgütleri ile buluştular sonra her yörenin önde gelenleri ve seçilmişleri ile toplanıp Meclis oluşturdular. Egemenliğin halkta olduğu kararlar ile kurtuluş savaşını kazanıp Cumhuriyeti kurdular.
Cumhuriyetimizin öyküsü dünya halklarına örnektir. Kurucu kadronun amacı güneşe varmak değil güneş olmaktı ve her birisi güneş oldular. Bugünkü bakışımızla eleştirmek kolaydır. Ama yapmamız gereken; yanlışları ve doğruları ile unutmamak ve saygı duymaktır. Devamında dersler çıkarıp bugünkü koşullara da uygun neler yapabilmeliyiz sorularına yanıt arayabiliriz.
Kulluktan yurttaşlığa dönüşümün de öyküsüdür Cumhuriyet. Elbette bunu hazmedemeyen ve kulluğu dayatanlar hep oldu ve olacak da. Kullandıkları bürokratlar, siyasetçiler ile hep oldular. Ve 1980 cuntasından aldıkları cesaret ile bugün onu da aşarak açıkça Cumhuriyet düşmanlığındalar. Sıkıştıklarında sarıldıkları ise yine ‘Cumhuriyet’ ve ‘Halkın Egemenliği’ cümleleri. Cumhuriyet rejiminde demokrasiyi; gerektiğinde inilecek bir vagon, halkın egemenliğini ise ‘benim seçmenlerim’ olarak gören iktidar ve avenesi köklerinden gelen nefret ile Cumhuriyet aleyhine çok şeyler yaptılar, yapmaya devam ediyorlar.
Kaos ve karşı devrim adımlarının atıldığı ve en çok bakanın değiştiği Millî Eğitim Bakanlığının son bakanıYusuf Tekin, en tekinsiz zat olarak karşımızda. Cihannüma Dayanışma ve İş birliği Derneği’nin kurucu genel başkanı da olan Tekin’in derneğinin amacı; “Ümmet bakışı ile düşünmek, çalışmak, üretmek, başkalarıyla ilgilenmek, nihayet insana ve insanlığa faydalı olmak” olarak açıkça faaliyette. Bakanın inancı bizi ilgilendirmez ama bu inancı bize dayatıyorsa suç işlemiş olur.
Yap-boz tahtasına dönüştürülmüş Millî Eğitim Bakanlığı’nın ‘milli’si yok edildi. ‘Eğitim’i de diyanete ve cemaat-tarikat iltisaklı dernek, vakıf ve şirketlere verildi. Bakana kalan ‘bakanlık’ kısmı. O da makamda sadece ‘bakan’ıyor!
Tüm bu gericileşme ve özelleştirilmelere rağmen egemen olamadıkları eğitim ve kültür alanına son darbeyi proje okulu dedikleri başarılıokulların öğretmenlerine sürgün ile vurmak istiyor iktidar. İçinde bulunduğumuz toplumsal değişim taleplerinin de yükseldiği bu günlerde öğretmenlerinin sürgününe başkaldıran öğrenciler, öğretmenler, veliler dayanışma içinde sokakları doldurdu. Gençlik de destek veriyor. Ya hep beraber ya hiçbirimiz sözünü içselleştirmiş çoğunluk egemenliğin kendilerinde olduğu bilinciyle yeter demektedir.
Haftanın en anlamlı etkinliği ise çocukların gelecekte egemen olmalarına giden yolda kapıların açılması. Edirne Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyesi ve Çocuk Hakları Derneği Başkanı Av. Nebahat Çavuş’un öncülüğünde birçok gönüllü arkadaşımızın emek verdiği çalışma ‘egemenlik halkındır’ cümlesinin somut örneklerine giden yolun adımıdır.
Bugünü küçüğü yarının büyüğü diyorsak,çocukların bugünden yarına kendilerini geliştirmeleri sağlamak ve bu yolda desteklemek biz büyüklerin ve kamunun görevidir. Bu nedenle kentimizde Çocuk Meclisi, Gençlik Meclisi gibi oluşumlar halkın egemenliğine giden yolun basamaklarıdır.
Egemenlik milletindir deyip iktidara gelerek iktidarı tek kişiye devreden anlayıştan egemenliğin yeniden halkta olacağı bir anlayışa geçme mücadelesi hızla ilerlemektedir. Bu mücadelede her yaşa ve her kesime iş düşmektedir. 1920’lerde kurulan cumhuriyet elimizden kayarsa bir daha yeniden kurma olanağı olmayabilir.O nedenle yitirdiklerimizi geri kazanma, halk olarak egemenliği ellerimize alma günleridir bu günler.