Dr. Graham T. Allison’ın 2017 yılında yazdığı bir kitap buralarda hayli popüler olmuştu. Dr. Allison çalışmasında; ABD ve Çin’in savaşa mahkum olup olmadığını Atina-Sparta savaşı üzerinden tanımlayarak iki büyük gücün o dönem kaçınılmaz olarak savaşa sürüklendiğini ek olarak da Britanya-Almanya çekişmesini de örnek göstererek tartıştı. İşte bu çalışma, buralarda, Atina-Sparta savaştıysa Çin ile Amerika’nın nesi eksik elbette savaşırlar şeklinde anlatılmaya çalışıldı. Allah’tan Dr. Allison geçtiğimiz günlerde popüler bir yayın mecraında Çin ile ABD’nin kaçınılmaz olarak savaşacağı görüşüne katılmadığını beyan etti. Gerçi, Dr. Allison’ın izahatından çok önce Çin ile ABD ilişkileri gerginliklere rağmen sorun çözme arayışını defaatle göstermişti. Bu yapıya mücadeleci iş birliği demek mümkün. Bir alanda mücadele ederken başka bir alanda iş birliği yapmak demek bu… Dedikodusu yapılan insanla işe geldiğinde aynı masaya oturmak yani. Son dönem kişisel ilişkilerin vaka-i adiyesinden… Kişisel ilişki açısından söylem bağlamında mide bulandırıcı olan bu durumun pek çok kişisel ilişkinin temelini oluşturduğunu unutmayarak bu türlü davranışın uluslararası politikanın sistemik yapısında çıkarı için eyleyen devletler için olması gereken bir şey olduğunu da hatırlayalım.
Bu noktada, Dr. Allison’a kulak verelim; Dr. Allison, kitabında Çin’in özellikle 1980’ler itibarıyla muazzam bir ekonomik gelişme kaydettiğini belirtiyor ilk olarak. ABD’nin bir şirket olarak görüldüğü takdirde II. Dünya Savaşı sonrası dönemde küresel pazarın %50’sini oluşturduğunu 1980’lere gelindiğinde bu oranın %22’ye düştüğünü belirten Dr. Allison, Çin’in büyümesinin ABD’nin payını %16’ya düşürdüğünü belirtiyor. Bu yapının devam etmesi durumunda Dr. Allison’a göre; ABD’nin payı %11’e düşerken; 1980’de payı %2 olan Çin’in 2016 payının %18 olacağını ve 2040’ta da %30 olacağını belirtiyor. Şimdi bu durumun Milattan önc 5. yy.da yaşandığı iddia edilen bir savaş ve iki site devleti ile ne alakası olduğunu siz düşüne durun bir de bugünkü verilere bakalım. Son açıklamalarda Çin nüfusunun durağandan azalışa geçtiği, büyüme oranlarının ki %5 civarlarında seyrediyor yeterli olmadığı buna ek olarak da hane başı gelir ve harcamanın da oldukça düşük seyrettiği belirtiliyor. Bu aşamada Çin’in artık ucuz iş gücü ve insan kaynağı avantajını kaybetmeye başladığına dair sesler de giderek yükseliyor. Bir de her iki devletin karşılıklı yatırım ve ekonomik çıkar ilişkileri mevcut. Biden ile Jinping 14 Kasım 2023’te ABD’nin San Fransisko şehrinde buluştu. Bu buluşma kuruculuğunu ABD başta olmak üzere aralarında Japonya, Tayland, Güney Kore ve Endonezya gibi devletlerin bulunduğu 30. Asya Pasifik Ekonomik İş Birliği Liderler toplantısı için gerçekleşti. Buluşma sonucunda daha önce ABD Devlet Sekreteri Blinken’ın Pekin temasları sonrasında da yapıldığı şekliyle iş birliği alanlarının genişletilmesi ve geliştirilmesi, doğrudan ikili irtibatların önemli olduğuna dair açıklamalar öne çıktı.
Bu noktada, Dr. Allison’dan farklılaşıyorum. Evet, Dr. Allison 2040 yılına kadar olan tüm verilerinde haklı. Zira bu veriler gerçekleşti. Sonrası spekülasyon… Ancak Dr. Allison sistemik ve alt-sistemik yapıların varlığını görmüyor. Buna ben cevap vermeyeyim de Dr. Kennedy’den bir ifade ile cevap vereyim. Dr. Kennedy muazzam diplomasi tarihi eseri Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşü’nde ABD-SSCB çekişmesinde ABD’nin kendisini ekonomik olarak destekleyecek Britanya, Federal Almanya ve Japonya gibi müttefiklerinin bulunduğunu buna mukabil SSCB’nin ise müttefiklerinden destek almak yerine onlara destek vermek zorunda olduğunu belirtmişti. Bu eserin kaleme alınmasından iki yahut üç yıl sonra SSCB dağıldı.
Sistemik yapı ve eyleme biçimlerinin analiz edilmediği çalışmalar üstelik de tarihi gerçeklik tarihte olduğu söylenen her şey gerçektir mantığıyla bakılarak tanımlandığında oldukça sorunlu olabilir. Ayrıca Waltz’dan da bir ifade kullanayım burada; biyoloji ve kimya her ikisi de hücrelerle ilgilendiği için birbirinin yerine geçebilecek bilim dalları değildir. Bu ekonomi ve siyaset bilimi için de geçerlidir. Birbirini destekleyen, birbirinden faydalanan bu iki bilim dalı birbirinin yerine geçemez. Şimdi gelelim Çin’in avantajlarına, Çin, Asya-Pasifik daha sonradan ABD’nin yeniden adlandırmasıyla İndo-Pasifik bölgesinde çok önemli bir ekonomik güç. Ancak bu gücünü askeri kapasite oranıyla destekleyemediği gibi askeri kapasite eyleme biçimi açısından da oldukça zayıf. Bu da onun gerek dış politika yapım süreci gerek de uluslararası politikanın sistemik yapısında ekonomik gücünü başka bir güç öğesiyle destekleyemeyeceğini gösteriyor. Bu şartlar altında elbette bir savaştan kaçınacaklar zira şu andaki dünya II. Dünya Savaşı öncesi dünya değil. Mücadeleci iş birliği dünyası. Fırsat buldukça birbirlerinin ekonomik çevrelenmesi için adımlar atarken dengeli ve gergin bir ilişki seyri de devam edecek. Sonuç olarak hem ABD’nin Çin’e hem de Çin’in ABD’ne ihtiyacı var. Haftaya görüşmek dileğiyle memleketimin güzel insanları.