
Lübeck’in ünlü kale kapısı, Meryem Ana Kilsesi ve tarihi tuz deposu
Gönül UYANIKTIR
Muhtemeldir ki; yazdıklarım bazılarına sıkıcı ve uzun geliyordur. Kendiniz yaşayıp görmeden yazdıklarım ilginizi çekmeyebilir. Ben de daha fazla uzatmadan bitiriyorum!
Geldik gemide son gün ve gecemize, bakalım bundan sonra ne deneyimleyeceğiz düşünccsiyle uyanıp kahvaltı ediyoruz. Bu sabah yemek salonlarının kapısında, “vâşi vâşi, morning” diye seslenen ve ellerimize dezenfektan sıkan görevliler daha bir güler yüzlü gibi geliyor. Kahvaltı kuyruğunda yumurta domates alırken gözüm, içinde mor üzüme benzeyen, ‘ama zeytin de olabilir’ ikilemine düştüğüm bir kaseye ilişiyor. Bugüne kadar aldıklarım hep mor üzüm çıktığı için tereddüt ediyor sonunda küçük bir tabağa alıyorum.
Gülay ve Nevin, ‘nerden buldun’ diye seviniyor ama tadına bakınca ‘bu nasıl zeytin’ diye yüzlerini buruşturuyor. Sonra da hak verip, “Burası zeytin ülkesi değil, balık ülkesi” diye normal mönümüze dönüyoruz. Gemide günümüz kah Nevin’in balkonundan açık denizi seyretmekle kah orta boy seyahat gemilerinin geçişini izleyip müzik dinlemek ve sohbet etmekle geçiyor.

Dünyanın en büyük yüzer üssü Norveç Kuzey Denizinde ve kıyıdan 140 km açıkta bulunuyor (Foto Reuters)
DENİZİN ORTASINDA RÜZGAR SANTRALLERİ
Gemimiz yol alırken denizin ortasında uzun beyaz direkler görüyoruz. Dikkatli baktığımızda bunların rüzgar enerji santralleri olduğunu anlıyoruz. Denizin ortasında nasıl duruyorlar diye çocuklar gibi merak ediyorum. Cevabını da Edirne’ye dönüşümde araştırınca öğreniyorum. Norveç, boşuna değil; “Dünyanın ve ülkenin doğasını koruyan, aldığı önlemlerle hava, su, toprak ve kültür mirasına sahip çıkan ülkesi.!
Norveç için ‘dünyanın en’lerine sahip’ demiştim, Gerçekten öyle! Kuzey Denizi’nin ortasında kıyıdan 140 kilometre açıkta inşa edilen santral, toplam 11 türbinden oluşuyor. Offshore petrol ve doğal gaz platformlarını besleyen ilk santral ve kapasitesiyle dünyanın en büyük yüzen deniz üstü RES’i olma özelliğinin taşıyor. Toplam 88 megavatlık kurulu güce sahip santralin yıllık 200 bin ton karbon emisyonunu önlüyormuş Bölgedeki petrol ve doğal gaz platformlarının yıllık enerji ihtiyacının yüzde 35’ini karşılayacak santral için 7,4 milyar Norveç kronu yatırım yapılmış.
Ülkemizin, kentlerimizin yöneticilerinin gidip sadece görmelerini değil, teknik ekiplerine inceletmesi ve uyarlaması gerekiyor. Bu tür sürdürülebilir korumacı teknolojilere sahip ve gelişmeye ağırlık veren ülkelerle iletişim halinde olmak en hafifinden ‘iyi ve yararlı olur’ diye düşünüyorum. Ukalalık gibi olmasın..!
İKİ VALİZİMİZ KAYBOLUYOR
Son gecemizin sabahında gemimiz Almanya’nın Kiel şehri limanına demirlemiş bulunuyor. Gemiye merdivenler uuzatılmış, kafileler saatlerine göre inmeye başlıyor. Biz 15’nci katta kahvaltımızı yaparken onları da izliyoruz. ELYD Kafilesinden; önce İstanbul’da kalacaklar, daha sonra da Edirne yolcularının uçacağını öğreniyoruz. Sıra bize gelince MSC Cruises Euribia’ya veda ediyoruz. Merdivenlerden inip bizden önce gemiden taşınan valizlerimizi almaya gidiyoruz. Valizleri bulmak uzun sürüyor ama Nevin’in ve Ayten hanımın valizleri kayıp. Nevin öfke saçıyor. Bunlar hep beni mi buluyor” diye. Çok haklı, zira İspanya turumuzda da valizi İstanbul’da kalmış, giysileri paylaşmıştık. Uçak ancak üç gün sonra Malaga’ya getirmişti.
Sonuçta Nevin’in valizi çıktı ama, Ayten hanımın yakınlarına aldığı hediyelerin bulunduğu bavuluna ulaşılamadı…

Dünya mirası Lübeck’te bir sanat merkezi
KUZEY ALMANYA’NIN DÜNYA MİRASI LÜBECK
Bu sıkıntılı sürecin ardından bu defa da bir sürpriz geliyor. Uçağımız gece kalkacağı için boş zamanda,1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edilen Lübeck’e gidiyoruz. Almanya’nın Schleswig-Holstein eyaletinde bir liman şehri olan Lübeck, Baltık Denizi’nden yaklaşık 14 kilometre içeride, iki ırmağın kıyısında yer alıyor..
İlk olarak Slav prensliğinin merkezi olan (Liubice) yerleşim, 1143’te Holstein kontu II. Adolf tarafından kuruluyor. Yıllarca kuzey ülkelerinin ortak derdi olan yangınlarla boğuşan kent, kısa sürede toparlanıp ticaret ve liman kenti oluyor.
Otobüsümüz bizi tarihi tuz depolarının yanındaki alanda bırakıyor ve hep birlikte yakındaki belediye tuvaleti önünde sıraya giriyoruz. Rehberimiz bizi bilgilendiriyor ve
Kentin önemli tarihi eserlerini anlatıyor. 14’nçü yy’da tamamlanan Gotik tarzı Meryem Ana Kilisesi, yapımına 13’ncü yy’da başlanan Gotik ve Rönesans karışımı görkemli Belediye Binası, Kuleli Kale Kapısı, ve Holsten Kapısı Orta Çağ surlarının kalıntıları olarak, şehrin simge yapılarını oluşturuyor.

Lübeck’te tarihi kapıda mola
350 bin civarında nüfusu olan kentin ana meydanından sokaklara iniyoruz, Ana cadde üzerinde boş mağazaları ekonomik darlığa bağlıyoruz. Dört bir yanı tarihi binalarla çevrili meydanda bir kafeye giriyoruz. Mönüden seçim yaparken konuşmamızı işiten bir çalışan işletmenin şefini yanımıza gönderiyor. Türkçe konuşan Sivaslı genç şef yardımcı oluyor. Sohbet edip pastalarımızı yiyoruz.
Her haliyle tipik bir Ortaçağ kenti olan Lübeck’le korumacılık anlamında hiçbir yakınlığımız; maalesef ki bulunmuyor.
Dönüşümüz THY’nin küçük ve eski bir uçağıyla oluyor ve İstanbul’a göre giyindiğimiz ince giysilerle üşüyoruz. Biz üçümüz de dönüşte hasta oluyoruz ama bu ziyaretler için gerçekten değiyor.
(BİTTİ)