DOLAR 39,7587 -0.36%
EURO 46,6206 -0.6%
ALTIN 4.202,650,06
BIST 9.901,695,28%
BITCOIN 4278068-0,91%
Edirne
33°

PARÇALI AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

59 okunma

SİYASİ LİDER KARARLARI VE SONUÇLARI

ABONE OL
29 Haziran 2025 13:19
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Prof. Dr. Osman İNCİ
Eski Trakya Üniversitesi Rektörü

Demokrasinin üç temel öğesinin; seçim, özgürlük ve hukuk olduğu bilinmekte. Hukuk kuralları içinde özgürce yapılan seçimler demokrasinin vazgeçilmezidir.
Üzülerek belirtmeliyim ki ülkemizde çok partili ‘Parlamenter Sistem’e geçildiğinden beri seçim güvenliği, seçim hileleri, sahtecilikler olagelmiştir:Mühürlü oyların çöplükte bulunması, sandıkta seçmen sayısından fazla oy çıkması, “Trafolara kedi girmesi ve elektriklerin kesilmesi”, tutanakların değiştirilmesi, can güvenliği sorunları vb. sıkça olmuştur. Ancak bir zarfta bulunan 4 oydan 3’ünü geçerli sayıp birisini geçersiz sayan ve yalnızca geçersiz sayılan oy için seçim yenileme kararının dünyada örneği olduğunu sanmıyorum.
Bunların hiç birisi, Seçim Yasası’na aykırı olarak Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından oy kullanılırken alınan karar düzeyinde etkili olmamıştır. 298 sayılı Seçim Yasası 101/3 maddede, “.arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan….oy pusulaları geçerli değildir.” yazılı. Seçim Yasası YSK’ya ve hakimlere takdir hakkı tanımamıştır.YSK’nın 16/04/2017 referandumunda “mühürsüz oylar geçerlidir” kararı yasa dışıdır. Bu karara karşı siyasi partilerin yasal yollardan çok etkin muhalefet etmeleri beklenirdi, yapılmadı.
Son olarak bir siyasi parti kurultayının iptal edilmesi davası görülmekte. Oysa yanlış bilmiyorsam konu Yüksek Seçim Kurulu görev ve yetkilerindedir. Ayrıca yukarıda saydığım somut seçim suçlarının (sahtecilik, seçmen sayısından fazla oy çıkması, seçmenin oy kullanmasının engellenmesi, tutanakların değiştirilmesi vb.) hiçbirisi yoktur. Ayrıca kurultaydan yenik çıkan önceki genel başkanın demokrasi dışı yollarla Genel Başkanlığa gelme açıklamaları ülkemiz demokrasi geçmişinde görülmemiştir. Kurultayda Genel Başkanlık seçiminin ilk turunu kaybeden bu Genel Başkan ikinci turda açık farkla kaybetmiştir. Yakışanı ve bekleneni ilk turda birinci çıkmamışsa ikinci tura gitmeden çekilmesidir. Yakışan bu iken son olarak yargı kararı ile gelmek istiyormuş!
Geleceğe de ışık tutması bağlamında geçmiş seçimlerde yaşanan iki olayı ve dönem liderlerinin tutumunu anımsamak gerekir.
5 Haziran 1977 Genel Seçimleri öncesi CHP’nin son mitingi 3 Haziran günü Taksim’de yapılacaktı. Başbakan Süleyman Demirel, mitinge birkaç gün kala CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’e Taksim’de kendisine suikast düzenleneceği, dürbünlü silah ile ateş edileceği istihbaratını veriyordu. Bülent Ecevit TRT konuşmasında konuyu açıkladı : “..söz verdiğim saatte ben ve eşim orada olacağız. Bu koşullarda kimsenin gelmesini isteyemem, sizden bir dileğim var, yarın bize ne olursa olsun 5 Haziran’da herkes sandığa gidip oy vermesini istiyorum..”
5 Haziran’da o güne kadarki en kalabalık ve coşkulu mitingi yapılır. Yaklaşık 4 milyon nüfusu olan İstanbul’da mitinge 600 bin kişi katılmıştır. Ecevit miting konuşmasında halkı sandığa çağırmış ve miting sonunda : “…Biz milliyetçiliği sokak duvarlarına değil, Kıbrıs topraklarına, Ege deniz yataklarına yazmışız..” demişti. Genel seçimlerde birinci parti çıktı.
Türkiye’de 16 Nisan 2017 rejim değişikliği referandumunun yapıldığı gün, oy verme işlemi devam ederken YSK aldığı kararla “ sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfı dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça geçerli sayılmasına” karar verdi. Oysa Seçim Yasası YSK’ya takdir hakkı tanımamıştır. Prof. Dr. Kemal Gözler “..YSK uygulamak zorunda olduğu 298 sayılı kanunun 101. maddesini uygulamamıştır” demekte. Sonuçta; Mühürsüz oylar tutanak altına alınmadan sayıldı, böylece usulsüzlüklerin tespiti de ortadan kaldırdı. Ayrıca neden seçmen sayısından 20 milyon fazla filigranlı oy pusulası bastırdı? Bu filigranlı oy pusulası ile seçim hilesi olmaz mı? Filigranlı oylar nerelere gönderildi, kayıtları var mı? Daha birçok soruya yanıt alınamadı.

  1. Bab-ı Ali toplantısında konuşmacı Kemal Kılıçdaroğlu kendisine yönetilen “Pasif kalındı” eleştirisine özetle: “….Karşı taraf silahlıydı, bu tür duyumlar aldık. Partideki arkadaşlarla o gece bunu tartıştık ve sürekli eylem, protesto gösterileri için vatandaşlara ‘sokağa çıkmak’ çağrısında bulunmadık. Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesi nedeniyle, bu sorumluluğu almamaya karar verdik..” yanıtını verdi.
    Kılıçtaroğlu, referandum için AİHM başvuruya izin vermedi. Milletvekili Atila Kart, AİHM’den randevu aldığını, dosyayı hazırladığını ama Kılıçtaroğlu’nun izin vermediğini açıkladı.
    Oyumuzu korumak için yasal çerçevede görüş açıklamak, yasal gösterilere katılmak gerekmez mi? Demokrasinin yerleşmesi, gelişmesi için cesur, açık, net ve gereğinde sert olmak gerektiği açıktır. Ayrıca partililerin kararın iptali için yargıya gidilmesine de engel oldu.
    YSK’da görevli CHP temsilcisi bu kararı derhal Genel Merkeze bildirmiş olmalı, başka türlüsü olamaz. Sayın Kılıçdaroğlu o saatte, oy kullanımı sürerken ve sandıklar açılmadan açıklama yapsa, kararın Seçim Yasası’na aykırı ve hukuksuz olduğunu net olarak belirterek : “Bu Anayasa’ya,Seçim Yasası’na aykırı kararı kabul etmiyoruz. Halkın kullandığı oyu korumak bizim görevimiz, Seçim Kanunu’na aykırı karar alamazlar, ben YSK önüne gidiyorum” dese ve gitseydi ne olurdu? YSK yasadışı ‘mühürsüz oy geçerlidir’ kararında ısrar eder miydi? Yoksa yürürlükteki yasa hükümleri mi uygulanırdı? Oyların yeniden sayılması sağlanır mıydı? Bunu bilemeyiz, ancak siyasi liderlerin tabloyu bütünüyle görmesini bekleriz.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ