Olgay GÜLER
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yaraş, Trakya Üniversitesi Karaağaç Yerleşkesi’nin adının ivedilikle Lozan Yerleşkesi olması gerektiğine önerisini dile getirip, bölgeye Trakya Arkeopark kurulması gerektiğini söyledi.
Prof.Dr. Ahmet Yaraş, Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu’nun açılışı oturumunda ‘Cumhuriyetin 100. Yılında Trakya’nın Kültürel Mirasına Dair Genel Değerlendirme ve Öneriler’ konulu sunum yaptı. Yaraş buradaki sunumunda, kentteki arkeolojik kazıların yetersizliği, kültürel varlıkların korunması ve müzecilik konularına değinip, önerilerini sıraladı.
‘TRAKYA’DA MÜZECİLİK ANLAYIŞI YETERSİZ’
Trakya’da tam anlamıyla yetkili olmayan bir müzecilik anlayışının olduğunu söyleyen Yaraş, “Tam anlamıyla yetkili olmayan bir müzecilik anlayışı var, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bugün Urfa’ya, Antep’e ya da Adana’ya gittiğinizde muhteşem müzeleri göreceksiniz. Özellikle son dönemde çok güzel müzelerin yapıldığını göreceksiniz. Ama ne yazık ki Trakya’nın üç kentindeki müzelerin layıkıyla yapılmadığını, eski tarihi binaların müzeye dönüştürüldüğünü ve müzecilik anlayışının da ne yazık ki yetersiz olduğunu, bütün Trakya için söylemem mümkün” dedi.
‘SADECE OSMANLI KÜLTÜRÜ VARMIŞ GİBİ BİR ALGI OLUŞUYOR’
Edirne’de Osmanlı dışındaki kültürel mirasın sahiplenilmemesini eleştiren Yaraş, “Halk ve STK’lar olarak şunu söylemek gerekir ki, ne yazık ki Edirneliler ve Trakyalılar, özellikle Edirneliler için söylüyorum, Osmanlı dışındaki kültürel mirası sahiplenmemişlerdir, içselleştirmemişlerdir. Çünkü bunu sanki içselleştirmiş olsalar Osmanlı mirasına halel getirecekmiş gibi bir algıları var. Başta Selimiye’nin önündeki Yemiş Kapanı Hanı için söylüyorum, yıllardır mücadele ediyorum, altında bir tapınak var ama o tapınağı bulmak için hiçbir girişim olmamıştır. Hazır kazı yapılması söz konusuyken sonradan altında bir kaç tane Roma kalıntısı çıktı, onun da üstünü hemen kapattılar ve tamamen Osmanlı kültürü varmış gibi bir algı oluşuyor. Halbuki kültürel anlamda zenginlik, Roma’sı, erken dönemi çıkması o bölgeye çok büyük değer katar. Ben yaklaşık 25 yıldır bu bölgede görev yapıyorum ve anlatamadım” diye konuştu.
‘ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜNDEN SONRA BİLİMSEL KAZILAR BIÇAK GİBİ KESİLMİŞ’
Atatürk döneminde, Trakya’daki bilimsel kazıların hız kazandığını, vefatından sonra ise bıçak gibi kesildiğini dile getiren Yaraş, “Atatürk’ün ölümü ile birlikte Trakya’daki bilimsel araştırmalar ve kazılar bıçak gibi kesilmiş ve daha sonra burada gördüğünüz elimizdeki bir kaç tane kalenin olduğu fotoğraflardaki eserlere dair günümüze hiçbir şey kalmamıştır. Yerinde yeller esiyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Trakya kazılarına ne kadar önem verdiğini, ölüm döşeğindeyken görmek istemesinden anlamamız mümkün. O dönemde kısıtlı bütçelerle kitaplar ve sergiler yayınlanıyor. 1980 ile 2023 yılları arasında Trakya’daki araştırma ve kazılar son derece zayıf ve düzensizdir. Uzun soluklu kazıları bir tek biz Edirne’de Enez’de yıllardan beri yapılan kazı olarak sayabiliriz. Aynı dönemde, bizden ekonomik açıdan düşük olan komşumuz Bulgaristan’da ise çok sayıda ve çok daha nitelikli kazılarda inanılmaz eserlerin çıktığını, Trak arkeolojisine yön verdiklerine tanık oluyoruz. Bu önemli birşey, çünkü Mustafa Kemal’le birlikte öncülüğünü biz yapmışız, Gazi öngörüyü görmüş ama ne yazık ki bu lokomotif özelliğimizi 60’lı yıllardan itibaren kaybetmişiz ve bugün Bulgaristan Trak arkeolojisi konusunda son derece önemli atılımlar yapan, önemli yayınlar yapan ve bizim onlara muhtaç olduğumuz bir coğrafya maalesef. Bugün bütün tümülüsleri kazıyorlar ve ziyarete açıyorlar ve istihdam yaratıyorlar” şeklinde konuştu.
‘KÜLTÜR VARLIKLARIN ENVANTERİ ÇIKARILIP KORUMA ALTINA ALINMALI’
Trakya’da tespit edilmiş, bugün var olan veya ortada olmayan bütün somut kültürel varlıkların detaylı şekilde dökümünün çıkarılması gerektiğinin altını çizen Yaraş, “Bu varlıkların envanterlenmesi ve gerçek anlamda koruma altına alınması gerekiyor. Saros Körfezi’nde arkeolojik projelerin başlatılması, her açıdan desteklenmesi elzem. Özellikle kırsalda taşınmaz etnografik değerdeki yerel mimarilerin azami ölçüde korunması teşvik edilmeli, bölgede özellikle köylerde mutlaka köy müzeleri, köy etnografya galerileri kurulması gerekiyor. Bir kaç tane güzel örneğimiz var ama bunlar yetersiz, hızlıca yok oluyor. Özellikle mübadele yoluyla birlikte gelmiş, taşınır nitelikteki etnografik eserlerin mutlaka değerlenmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘ARKEOLOJİK KALINTILAR RANTA FEDA EDİLMEMELİ’
Kentin merkezindeki Osmanlı ve Roma dönemine ait arkeolojik kalıntıların ranta feda edilmesi gerektiğinin de altını çizen Yaraş, “Bilimin ışığında verilen veya verilecek olan arkeolojik veya kentsel sit kararlarına herkes eşit mesafede kalmalı, alınan kararlar uygulanmalı ve bunlar halka açık olmalıdır. Yani sumen altından iş çevirmek ya da yeniden kullanıma açmak, ya da yasayı delmek olmamalı. Sonuçta artık Anayasa’nın tartışılır hale geldiği bir ülkede niye konuşuyorum onu da bilmiyorum çünkü çok trajik bir dönemdeyiz” dedi.
‘YEMİŞ KAPANI HANI KAZISI SON DERECE YETERSİZ BİR KAZI’
Selimiye Camisi önünde yapılan çevre düzenlemesi kapsamındaki Yemiş Kapanı Hanı kurtarma kazısının da son derece yetersiz olduğunu vurgulayan Yaraş, “Yemiş Kapanı Hanı uzun süren tartışmaların ardından koruma altına alındı, üstü kapatılmadan. Bence son derece yetersiz bir kazı yapıldı. Koruma açısından son derece yetersiz olduğunu söyleyebilirim. Bilimsel açıdan son derece yetersiz bir durum söz konusu, UNESCO’ya girmiş bir dünyanın mirası olan Selimiye’nin önünde her gün bize bakıyor” diye konuştu.
‘KARAAĞAÇ YERLEŞKESİ’NİN ADI LOZAN YERLEŞKESİ OLMALI’
Trakya Üniversitesi Karaağaç Yerleşkesi’nin adının ivedilikle Lozan Yerleşkesi olması gerektiğine önerisini de getiren Prof.Dr. Yaraş, “Trakya Üniversitesi’nin Karaağaç Yerleşkesi’nin adı ivedilikle Lozan Yerleşkesi olmalı ve bu yerleşke müzelere ve kültür etkinliklerine ayrılmalı. Ayrıca, sayın rektörümüze ilettim ama karşılık bulamadım, bu yerleşkede Trakya Arkeoparkı olmalı. Çok önemli bir şey ve eminin olduğu zaman orasının çehresi değişecek. Mutlaka Edirne ve Kırklareli’ndeki Balkan kültürünü tanıtan büyük bir mübadele müzesi olmalı” dedi.
‘EDİRNE SARAYI’NA GİREMİYORUZ’
Son olarak Cumhurbaşkanlığı Milli Sarayları İdaresi Başkanlığı’nca yürütülen Edirne Sarayı kazılarına da değinen Yaraş, “Edirne Sarayı benim bildiğim 25 yıldır kazılıyor. Ama çok ilginçtir ki 2022 yılında burası Cumhurbaşkanlığı himayesine geçmiş her ne hikmetse. Kazı ve restorasyonlar bambaşka şekilde yapılıyor yani biz içerisine giremiyoruz. İşin uzmanları içerisine giremiyor. Bırakın halkı, ne yaptıklarını orada görmeyi, çünkü başında herhangi bir bilimsel heyet yok. Bu kazının ivedilikle mutlaka halkı bilinçlendirecek ya da bilgilendirecek şekilde haftanın 1 günü ya da ayda 2 gün halkın gezebileceği atmosferde olması gerekiyor. Tamamen kapıları kapatıp, ‘biz orada kazı yapıyoruz’ mantığıyla olması, halkın ne yapıldığını bilmeden orada kazı yapılması, büyük bir trajik durum” şeklinde konuştu.