26 Haziran 2025 Perşembe
12 Haziran günü yani bugün Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 2002 yılında Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü olarak ilan edildi. Türkiye’nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine göre 18 yaşını doldurmamış her birey çocuktur. 18 yaşın altında, hane gelirine katkı sağlamak amacıyla çalışan her birey ise çocuk işçi olarak tanımlanmaktadır.
Yapılan tüm araştırmalar çocuk işçiliğinin çocuğun eğitim, sağlık gibi temel haklarına erişimini engellediğini, çocuğun fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne zarar verdiğini gösteriyor.
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 2019’un dördüncü çeyreğinde 5-17 yaş arasındaki 16 milyon 457 bin çocuğun 720 bini çalışmak zorunda bırakılmıştı. Üstelik bu sayıya mülteci çocuklar dâhil değildi. Türkiye genelinde tahmin edilen çocuk işçi sayısı ise 2 milyondur. ILO verilerine göre dünyada ise 160 milyona yakın çocuk işçi vardır.
TÜİK 2022 verilerine göre nüfusun yüzde 26,5’i çocuk olan Türkiye’de çalışan çocuk oranı yüzde 18,7 olduğu, iş gücüne katılma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, bu oranın erkek çocuklar için yüzde 27, kız çocuklar için yüzde 10 olduğu tespit edilmiştir.
UNICEF’in 39 ülke arasında yapmış olduğu araştırmaya göre çocuk yoksulluğunun en yüksek olduğu ülke 2023 yılında %40,1, 2024 yılında ise %38,9 ile Türkiye’dir.
TÜİK ve Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM)’inde bulunan öğrencilerin dahil edilmediği 869 bin çocuk işçiye (15-17 yaş) bir de halihazırda MESEM’e kayıtlı 503.962 çocuğun eklenmesiyle sayı bir milyonu geçmektedir.
Habertürk’ün 23.04.2025 günlü haberine göre çocuk işçi sayısı 2016 yılından itibaren düşmeye başlamış ve 2020 yılında 501 bine gerilemiş. Ancak2021 yılından sonra tekrar artmaya başlamış ve. 2021’de 520 bin olan çocuk işçi sayısı 2022’de 619 bin, 2023’te 853 bin, 2024 yılında ise 869 bin olmuş.
Artan çocuk işçiliğin yanında gerek MESEM’de gerekse MESEM dışında çalışan çocukların maruz kaldığı iş kazaları ya da iş cinayetlerine de her geçen gün bir yenisi eklenmektedir. İSİG verilerine göre 2013-2024 döneminde en az 742 çocuk, 2025 yılının ilk iki ayında ise 9 çocuk işyerlerinde çocuk işçi cinayetleri sonucu hayatını kaybetmiştir.
Benzeri verileri her tür kaynaktan bulabiliriz. Ama istatistikleri bilmekten gayri çocukların çalışmak zorunda olmadığı, oyunlar oynadığı sağlıklı bir toplumu kurabilmektir. Bu da çocuklar adına biz büyüklerin daha iyi bir gelecek mücadelesi ile olur.
“Güneşin doğduğu yerde çocuklar üşüyorsa, güneşin battığı yerde insanlık ölmüştür” der Ali Şeraiti. Oysa bırakalım üşümeyi, çocuklar ölüyor.Şu ünlü söylem de onundur; “Bir yerde, dindarlık artarken insanlık azalıyorsa, dindarlık artarken ahlak azalıyorsa, dindarlık artarken barış azalıyorsa, dindarlık artarken adalet azalıyorsa, dindarlık artarken aklı kullanma ve bilimsel çalışmalar azalıyorsa, oradaki din Allah’ın dini olamaz.”Nietzsche’de demiş ya; “Zenginler, fakirlere Tanrı’dan başka bir şey bırakmadılar.”
Çocuklar uyurken susmamız gerekir tamam ama ölürken, öldürülürken susmak niye? Geleceğe dair konuşurken ‘çocuklar geleceğimizdir’ diyen bizler güneşin parasız ve herkesi eşit ısıttığı dünyamızda yokluktan, yoksulluktan dolayı çocuklar neden üşür?
Uzun ve karanlık gecelerden örgütlenmeler ile kurtulacağız. Çocuklarını mutlu edemeyen ve onun emeğinden yararlanan işveren ve iktidar insanı da çocuğu da doğayı da vatanı da sevmiyor demektir. Çünkü Atatürk’ün dediği gibi: “Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar.”
Çocuk sevgisi önce kendi çocuklarımızla başlasa da evrensel olmalıdır ki çocuk işçiler ve çocuk ölümleri olmasın.