DOLAR 33,9818 0.11%
EURO 37,7251 -0.39%
ALTIN 2.726,78-0,69
BIST 9.771,16-1,67%
BITCOIN 18341070,44%
Edirne
27°

AÇIK

05:01

İMSAK'A KALAN SÜRE

Ziya Gökerküçük

Ziya Gökerküçük

05 Eylül 2024 Perşembe

    BAYRAM!

    BAYRAM!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bir bayramı daha geçirdik. Köyümde çağıl çağıl akan Poyralı Deresi’nin başında balıkları izledim, derenin ve kuşların sesini dinledim. Deremiz henüz kirlenmedi, kirlettirmemeye çalışan köylülerim halâ var. Bu doğallığın içinde teknolojinin de katkısıyla telefondan şarkılar eşlik etti doğal seslere.

    Ahmet Kaya şarkısında diyor ya; “Üstüm başım toz içinde / Önüm arkam pus içinde / Sakallarım pas içinde / Siz benim nasıl yandığımı / Nerden bileceksiniz?”

    Bayram ortaklığında bir araya gelen herkesin bir dünyası var. Görünen ilişkilerimiz, bizleri ‘sosyal hayvan’ yapan durum ve duruşumuz, statümüz var. Aynı anda aynı yerde ve aynı zamanda bulunuyor olsak da birbirimizin iç dünyasını nerden bileceğiz ki?

    Çevreden kimliğe, sendikal haklardan doğal haklara her yurttaşın yapması gereken mücadeleyi unutmadan sadece buluşma anlamındaki bayramlar dışında hayatımızı da gözden geçirdim köy sessizliğinde.

    Bulutsuzluk Özlemi “Sözlerimi geri alamam” derken bayramları da sorgulamaktadır; “Hiç bi kere hayat bayram olmadı, ya da / Her nefes alışımız bayramdı / Bir umuttu yaşatan insanı”. O umudun peşinde yaşamı ıskalasak da bazen, bayramlar anımsatıyor bir kez daha.

    Yaşamın da su gibi aktığını gördüm derede. Şu an elimle tuttuğum su; akıp giderken Istranca Dağları’ndan denize giderken ellerimi serinletiyor. Su hem hoş geliyor hem de veda ediyor ellerime, bana.  O su ki, çağlarca çağlıyorken bizler bir süreliğine yaşamımızda görüyoruz onu. Ama o bizler gibi kim bilir kaç kişiye arkadaşlık yaptı? Kim bilir kaç kişiye yaşam sağladı? 

    Barış Akarsu’nun rüzgâr ile konuşmasını duydum telefonun ahizesinden; “Pencerenin perdesini havalandıran rüzgâr / Denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgâr / Gir içeri usul usul / Beni bu dertten kurtar.”

    Poyralı Deresi de kimbilir kaç kişiyi kurtardı dertlerinden? Giyeceklerimizden yataklarımıza temizlikte kullandığımız, pekmez yaptığımız pancarı yıkadığımız, terli vücudumuzu defalarca serinlettiğimiz ve balıklarını yediğimiz su hep dertlerimize deva oldu. Konuştum şarkıdaki gibi. “Yabancısın buralara nerelerden geliyorsun / Otur dinlen baş ucuma belli ki çok yorulmuşsun / Bana esmeyi anlat, bana sevmeyi anlat / Bana esmeyi anlat esip geçmeyi anlat / Anlat ki çözülsün dilim / Ben rüzgarım demeliyim / Rüzgarlığı anlat bana / Senin gibi esmeliyim.” Barış esmeyi öğretmesini talep etmiş rüzgârdan, ben akmayı, sudan.

    Denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgâr ile dağlardan gelip denizleri çoğaltan su öyküsü benzerdir ve hepimizde bu öykü vardır. Esmeyi de akmayı da yaşamayı da doğadan öğrenmedik mi? Doğayı örnek almayan, doğa ile uyumlu olmayan ne kadar var oldu alemde?

    Doğa ile uyumlu olan her şey doğa ile yaşarken uyumlu olmayanlar insan ömründen fazla insan hayatında bulunsa da bir süre sonra yok olur, olacaktır. Doğa kendine uymayanı yok eder ama bu yok oluş sürecinde insan ve diğer canlılar zarar görür.

    Onlar ve biz hep olduk. Deremizi, ormanımızı, ümidimizi yok edenler hep oldu ve olacak. Emeğimizi sömüren, bayramımızı zehir edenler hep oldu ve olacak. Suyun akışından, rüzgârın esmesinden sermaye edinenler hep oldu ve olacak. Bizim suya, rüzgâra, ormana, taşa, toprağa bakışımız ile bir başkasının bakışı hep farklıydı, hep farklı olacak. Taa ki çoğunluk olan bizim su gibi akmayı, rüzgar gibi esmeyi birlikte öğrenmemize kadar.

    Lalapaşa’da adı olan Muyiddin Abdal da aynı arayışta değil mi? İnsanı aramış yaşamında. Fazıl Say’ın bestesi ile dinlediğimiz “İnsan İnsan” şarkısı ile doğayı düşünmek öyle anlamlı ki, deneyin derim. Hele de Cem Adrian’ın sesinden. Biliyoruz ki Cem Adrian; meslek hayatında kullandığı Adrian soyadını doğduğu ve büyüdüğü Edirne şehrinin antik çağlardaki ismi olan Hadrianoupolis’ten esinlenerek aldığını belirtmiştir.

    “İnsan insan dedikleri / İnsan nedir şimdi bildim / Can, can deyü söylerlerdi / Ben can nedir şimdi bildim / Muhyiddin der hak kadir / Görünür herşeyde hazır / Ayan nedir pinhan nedir / Nişan nedir şimdi bildim / Kendisinde buldu bulan / Bulmadı taşrada kalan / Canların kalbinde olan / İnanç nedir şimdi bildim.” (Ayan; açık, bilinen, Pinhan; gizli, saklı)

    Arıyoruz, arayacağız da. Milyonlarca yıldır olan yaşamanın bir kısa an’ında ne kadar ulaşabilirsek o kadar güzellik bırakacağız geleceğin milyonlarca yılına. Sonuçta suyumuz aksın, rüzgarımız essin diye insan olmalıyız hepimiz.

    Su gibi geçti bayram. Poyralı’dan Lalapaşa’ya, Türkiye’den Dünya’ya hep esmeyi ve akmayı deneme mücadelesiyle…

    bayram

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL