25 Mart 2025 Salı
Edirne pazar günü tarihi bir gün yaşadı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından Cumhurbaşkanı adayını belirlemek üzere gerçekleştirilen oylamaya CHP üyeleriyle birlikte üye olmayan vatandaşlar da CHP’nin çağrısı üzerine büyük bir ilgi gösterdiler.
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan süreç Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Edirne’de de meydanlarda toplanan binlerce insanın katılımı ve yürüyüşleri ile protesto edildi.
On binlerce kişi Atatürk Kültür Merkezi’nde oy kullandı.
Gölet’in altında başlayan kuyruklar, ara yolların tıkanması, kavşakların kilitlenmesi bile durduramadı insanları.
Normal zamanlarda trafiğin sıkışmasıyla korna sesleriyle inleyen bu yerlerde birbirlerine yol veren aynı amaç için yola çıkmış binlerce araç, on binlerce Edirneli vardı yollarda, araçlarıyla.
Gençler vardı, yaşlılar da. Çalışanlar da, üniversite öğrencileri de. Hayatın başında olup umutsuzluğa ses verenler de, yaşamının sonbaharını görenler de.
Hepsinin tek bir dileği vardı. Artık yeter, bu düzen değişmelidir.
Cumhurbaşkanlığı sistemi denilen yönetim biçiminde tek adam rejimine karşı çıkış vardı bu oylamada.
Yoksulluğun dibe vurduğu, ekonomik sorunlarla boğuşan Türkiye insanlarının tepkisi vardı bu sandığı gidişte.
Geleceğe ümitle bakmak için, çalışarak üreterek hayata tutunmak isteyen gençlerin tepkisi vardı bu seçimde.
Torunları için iyi bir gelecek, aydınlık yarınlar düşleyen emekliler yaşlılar vardı pazar günü yollarda yürüyerek giden sandığı doğru.
Bütün Türkiye’de olduğu gibi Edirne’de de umut arayışları vardı pazar günü o seçim sandıklarına giden yollarda.
Ülkemizin insanları değişim istiyor artık.
Türkiye yoruldu mevcut iktidarla.
Yolsuzlukların başını alıp gittiği, liyakatın kalmadığı, hukuk ve adalet kavramının içinin boşaltıldığı bir ülkede yaşamak istemeyenlerin, değişimi isteyenlerin yürüyüşlerine şahit olduk pazar günü Edirne sokaklarında.
Değişim zamanı geldi de geçiyor bile.
Edirne’nin eski gazetecilerinden merhum M. Kemal Özer 48 yıl boyunca yazmış da yazmış; “Keşan -/Enez yolu neden yapılmıyor?”
1948 yılında CHP döneminden başlayarak Demokrat Parti döneminde devam etmiş gitmiş, bütün iktidar dönemlerinde her yıl birkaç tane yazıyla uyarmış, sorgulamış.
Ve her iktidar döneminde sözler verilmiş ve yerel basında yer bulmuş müjde gibi; “Keşan/Enez yolu ihale ediliyor, yapılmaya başlanıyor, yapılacak, yapılıyor vs. vs.
Bu yolda otuza yakın kör nokta vardır. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla giden daracık bir yoldur burası. Her yıl yaz döneminde yüz bine yakın insanı ağırlar bu bölge.
Saros, Trakyalıların ve İstanbul’da yaşayan önemli bir kesimin yazlarını geçirdiğini tatil beldesidir.
Her yıl bu yolda kazalar olur, ölenler, yaralananlar, maddi hasarlar, manevi acılar yaşanır bu kazaların ardından.
Türkiye’nin en ücra köşelerine kadar duble yollar yapan mevcut iktidarımız kendilerine yüksek oy getiren bölgelerde ilk iş olarak oralara duble yollar getirerek ödüllendirir kendilerine oy verenleri.
Trakya’da düşüktür iktidarın oy oranları. Ne kadar istese de kentlerde (Tekirdağ haricinde, orası da büyük şehir olduktan sonra gerçekleşti) bir türlü alamaz Belediye seçimlerini. Ve gerekli yatırımları yapmayarak cezalandırır Trakya’yı Keşan/Enez yolunda olduğu gibi. (Edirne/Kırklareli yolu da buna örnek gösterilebilir, zira iki il arasında duble yolları daha tamamlanmayan tek örnektir belki de)
60 km’dir oysa bu yol. Dümdüz bir ovada istense birkaç ay içinde yapılıp bitirilebilecek bir yoldur burası.
Geçtiğimiz sonbaharda müjde verildi yine. “Keşan/Enez yolu yapımına başlandı.”
Bir heyecan, bir sevinç bu bölgede yaşayanlarda sormayın gitsin. Yolları yapılacak, rahat, güvenli bir şekilde gidip gelecekler yazlıklarına insanlar diye.
Ve açıldı yol. O da ne! Topu topu 3/5 km bir yol genişletmesi olmuş sadece o. Yolun kenarları biraz genişletilmiş, yeni asfalt atılmış o kadar şimdilik.
Tam 6 ay sürdü bu çalışma. Bölgede yaşayanlar yolun tamamının yapılmasını beklerken dağ fare doğurdu ve sadece küçük bir bölüm yapılmış oldu.
Geçtiğimiz aylarda yerel basına yansıyan yeni bir yol planından söz ediliyordu. İpsala ile Enez arasında yeni bir yol yapılacağı şeklinde. Güzelim ovayı boydan boya bölecek, verimli toprakların içinden geçecek yeni bir yol.
Neden İpsala/Enez arasına yol? Zaten hali hazırda güzel asfaltlanmış bir yol burada ve ulaşım çok rahatlıkla sağlanıyor.
Büyük sorunlara neden olan Keşan/Enez yolu yapılmıyorken, orada duruyorken başka yol arayışlarını aklımız almıyor.
Önümüz yaz. Yine Trakya’nın her tarafından ve İstanbul’dan on binlerce araç doluşacak o yola. O yolu bölgenin binlerce traktörü ve kil fabrikasının devasa kamyonlarıyla paylaşacak o yolları bu onbinlerce tatilcinin otomobilleri.
Yine kazalar olacak o yolda, ölenler, sakat kalanlar olacak.
Geçtiğimiz yıl 15 Nisan 2024 tarihinde Sn. Valimiz söz vermiş yol yapılacak diye ve bu köşede 22 Nisan’de “Enez Yolu” yazımızda “göreceğiz” diye bitirmişik.
Gördük yaptığınız yolu.
Yapmayın o yolu siz. Biz alıştık nasılsa o yollarda ölmeye.
Buçuktepe Mezarlığı’nın hemen altında suyu Taşlımüsellim Köyü civarından Sinan’ın su yollarıyla gelen tarihi bir çeşme vardı bir zamanlar; Yangöz Çeşmesi.
Yangöz İsmail yaptırmış bu çeşmeyi. Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllarda.
Ulusal Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Yangöz İsmail. Ayhan Tunca’nın bir yazısı sayesinde haberim olmuştu; “Kim bu Yangöz İsmail?” diye sorduğu. Ayhan Tunca anlatıyor Yangöz İsmail’i;
KIYIK’LI BİR KAHRAMAN
“Kıyık semtine giderek bir kahvehane işletmekte olan Edirne’nin sayılı fırtınalarından Pehlivan Yangöz İsmail Ağa’yı kahvehanesinde bularak yanına oturdum
İsmail Ağa, o devirlerde bir subayla ahbap iftihar vesilesi sayan Edirne kabadayılarından biri olduğu için beni güler yüzle karşıladı.
Kahveler ısmarladı.
Sigaralar ikram etti.
Sabri Bey, makul, ateşli, çok vatansever, cesur bir zattı…
Onunla on dakikada anlaştık…
Bana ‘üç gün sonra gel görüşelim’ dediler.
Onları ikinci ziyaretimde Yangöz İsmail, 220 delikanlının hazır olduğunu, bunun her geçen gün artacağını söylediği zaman hayretler içinde kaldım…
Kıyık’lı, Yunan işgali öncesinde Balkan savaşları, 1.Dünya Savaşı ve ardından Yunan işgalini görmüş, Kurtuluş Savaşı yıllarında Edirne’de Trakya’nın kurtuluşu için kelle koltukta mücadele eden birisidir Yangöz İsmail.
Kurtuluş savaşı sonrasında Yangöz Çeşmesi’ni yaptırır. O dönem orada bir çeşme hayvancılık yapanlar, çiftçilik yapıp koşu hayvanlarını tarlaya götürüp getirirken sulamak ve insanların susuzluğunu gidermek için uzun yıllar hizmet görmüştür. Benim kuşağım içinde anılarla doludur Yangöz Çeşmesi. Kıyık’lılar ve Ayşekadın’lalar az sapan kavgası yapmadık oralarda. Suyunu içtik çocukluğumuzda yorgunluğumuzu gidermek için.
Buçuktepe’nin altına bir su deposu yapılırken Hamdi Sedefçi döneminde yıktırıldı sessiz sedasız bir şekilde Yangöz Çeşmesi. Yaklaşık yüz metre üst tarafına ucube bir çeşme yapılıp ismi verildi.
Recep Gürkan zamanında ihtiyaç doğmuş olacak ki bir su deposu daha yapıldı bu çeşmenin olduğu yere. Çeşme bir daha yok oldu, ama yerine bu sefer hiçbir şey konmadı.
İsmail Ciğercioğlu. 1939 Edirne doğumlu, 86 yaşında. Yangöz İsmail’in yaşayan iki oğlundan birisi.
Bir yıldan beri dilekçelerle Edirne Belediyesine başvuruyor. Bir isteği var; artık çeşme istemiyor insanlar, üstelik maliyetli ve gereksiz. Hiç olmazsa babamın ismi yaşasın, orada bir sokağa ismi verilsin.
Bir meclis kararına bakacaktır bu isteği Yangöz İsmail’in oğlunun.
İsmi bir sokağa verilmesi zor olmasa gerek Cumhuriyet Halk Partili Edirne Belediyesi için.
Üstelik sokakta var orada isimsiz. Atatürk Kültür Merkezi ile Fora arasındaki o küçük sokak. Yakışır da.
İsmail Ciğercioğlu, 86 yaşında. Yangöz İsmail’in oğlu. Bu kararınızı bekliyor Edirne Belediyesi.
Yaşarken görmekte istiyor bu sokağa isim verildiğini.
Dün Hudut Gazetesi’nin birinci sayfasında bir haber Edirne’yi gelecekte bekleyen olası bir su kriziyle ilgiliydi.
Trakya’da su bolluğu içinde su kıtlığı yaşanması olası bir kentte yaşıyoruz.
Uzun yıllar Süloğlu Barajı’ndan su ihtiyacını karşıladı Edirne. Yaklaşık 25 yıl ve Süloğlu Barajı kirlilik nedeniyle belki de artık kullanılamayacak durumda. Kayalı Barajı’ndan 2019 yılında başlayan su alımı barajın su rezervlerinin yetersiz kalması, Kırklareli çiftçilerinin sulama nedeniyle yoğun kullanımı nedeniyle geçtiğimiz günlerde iktidarın temsilcisi Ahmet Gökhan Sarıçam’ın talihsiz açıklamasıyla Edirne’de su sorunu iyice alevlenmiş oldu.
Geçtiğimiz Cumartesi günü Yerel Tarih Grubu’nun konuğu DSİ Bölge Müdürlüğü’nden emekli Hüseyin Erkin’di. Hüseyin Erkin su konusunda uzman.
Trakya’nın Istrancalar bölgesinin coğrafi durumu ve iklim şartları nedeniyle adeta tatlı su rezervi halinde olduğunu bu bölgelerin yüksek rakımları nedeniyle suyun kendiliğinden enerji harcamadan Edirne’ye ulaştırılabileceğini belirtti Erkin sunumunda. Kula ve Çağlayık bölgelerini örnek göstererek.
Mimar Sinan Su Yolları’nın onarılarak Edirne’ye önemli bir tatlı su kaynağı yaratılabileceğini belirtirken Sinekli suyuna da değinerek tahlil sonuçlarını beklediğini ve Sinekli suyunun askeri birlikler tarafından kullanımı sürerken neden Edirne’lilerin hizmetine sokulamadığını sorularının üzerinde ısrarla durdu Hüseyin Erkin.
Sazlıdere civarında yine yer altı su kaynaklarından söz ederek bu kaynakların Edirne’nin su ihtiyacını rahatlıkla karşılayabileceğini, burada kurulacak olan depolardan 12 km’lik borularla yine rakım konumu nedeniyle enerji harcanmadan Edirne’ye ulaştırılabileceğini belirtti Hüseyin Erkin.
Trakya’nın her yerinde su var, Edirne su krizini konuşuyor gelecek aylar için.
Su konusu demişken 10 yıl önce Makine Mühendisleri Odası’nda düzenlen “Çeşmeden İçilebilir Su İçin Edirne Su Sempozyumu” düzenlenmiş ve konuya ilgi duyanların yoğun bir ilgisiyle izlenmişti bu sempozyum.
Dönemin Edirne Belediye Başkanı söz vermişti;
“Musluklardan akan suyu içebileceğiz.”
Var mı içebilen musluklardan akan suyu?
Vaysal köyü 68 yılının ilk günlerinde kışın en sert sürecini yaşamaktadır. Çatılardan sarkan buzlar, Bakacak tarafından esen kavurucu rüzgar kışın bir süre daha süreceğinin habercisidir.
Bir hafta süren kar yağışı sonunda çatılara kadar çıkan kar yetmezmiş gibi dondurucu soğuklar yüzünden don nedeniyle hayvanlar ağırlardan çıkamazken Vaysal köyünün insanları en yaşamsal gıdalarının peşindedir.
Foto: Şevkiye Çakır
Su.
Evlerinde yemek için, hayvanlara içirmek için, yem yapımında kullanmak, çamaşırda bulaşıkta su su su.
Aptıraman Hasan’ın ortanca gelini Saniye ayağındaki lastikleri sıpıtıp atar havlu boyuna. Vaysal köyünün kuzeyine düşen tatlı pınara gitmiş, kar altında kalan kuyuyu bakırağacını yere dürtükleyerek yarım saate yakın aramasına karşın bulamamıştır.
Köyün içinde kar yanında her yerde buz vardır, özellikle yerlerde. Çoraplarla gidecektir suya kayıp da düşmesin deye. Bakırağacına* astığı iki kufayla** birlikte omzuna koyduğu gibi çevik ve kararlı adımlarla harman altından Yürüklerin kuyuya iner, bakar su çoktur ama buz tutmuştur kuyu, döner çaresizce.
Cavit Engin’in kuyusunun başına gelir bakar su çok az, dibi de bulanıktır diye düşünerek omuzlar bakırağacını yine.
“Aptıraman Ahmet’in kuyusuna mı?/” gitsem deye düşünür ama suyunun acı olduğu gelince aklına vazgeçer ordan da.
Son bir umut Paşanın Fettahın kuyusuna gitmeye karar verir. Köy kahvesinin üst tarafından ara yollardan iner kuyunun başına ağzına kadar dolu kuyu gümbür gümbür su. Komşulardan gelen gelene, biri gelir biri gider.
Salar bir ucu zincire bağlı kuyu başındaki kufayı kuyunun içine. Çeker, ilk kufasını doldurur ağzına kadar. Kuyunun biraz ilerisinde Paşa’nın Fettayla Canbaz Mustafa ile sıkı bir hayvan pazarlığı içindedirler. Canbaz Mustafa sorar; “Kuyunun suyu çok galiba, komşuların biri gidiyor, biri geliyor.”
“Gelirler hep su almaya. Gelirler de kuyu temizleneceği zaman kimse gelmez ama!”
Bu konuşmayı duyan ortanca gelin yeni doldurduğu kovasını kuyuya kızgınca boşaltır, boş kufalarını bakırağacına iliştirdiği gibi omuzlayıp hırsla tutar evinin yolunu.
Avludan girdiğinde Aptıraman Hasan koyunlara gitmek için son hazırlıklarını yapmaktadır. Karısı Hatçe çıkısını*** hazırlamış, küçük çocukları Mehmetcan eşeği hazırlamış, büyük oğlu Veli’ye talimatlar yağdırmaktadır; “Sakın ola suuk su vermeyesiniz hayvanlara. Yemlerini iyi kaynatın, köpeklerin ekmeğini de unutmayın!”
Ortanca gelin bakırağacını kufalarını çıkarmadan hırsla fırlatır sundurmaya doğru. Bi tangırtı kopar ortalıkta, ayaklanır Aptıramanlar: “Bundan sonra size su mu yok, gidin kendi suyunuzu kendiniz alın artık!”
Bir hafta sonra Tekke tarafından esen ılık rüzgarla dönen hava birkaç gün içinde karları eritmeye yeter Vaysal’da. Aptıraman Hasan’ın evde büyüyen su krizine kesin bir çözüm bulunma zamanı gelmiştir artık.
Evlerinin alt tarafında yılın her zaman yeşillik olan küçük bir yer vardır. Umutludurlar oradan.
Güneş doğarken Aptıraman Hasan’ın büyük oğlu Veli, küçük oğlu Mehmetcan ve Hoca Hüseyin’in ortanca oğlu Bilal kazma küreklerle girişmişlerdir bile kazmaya. Daha bir metrede su çıkmaya başlayınca sevinmeye başlarlar. Bir yumurta karşılığı alınan Üçüncü cıgarasını keyifle tüttürürler şıkır şıkır kaynamaya başlayan suyun başında.
Haber salınan Mastilo Hasan sallana sallana gelir kuyunun başına, döner etrafında, bahçeyi dolaşır, kazılan yerin yakınlarını bir daha kontrol ettikten sonra; “En iyi yeri bulmuşsunuz ama yetmez, en azından üç metreye inmek lazım, devam kazmaya…”
Yazın gelmesiyle birlikte su sorunu sona eren Aptıraman Hasan’ın hanesinde peynirler yapılırken kendi kuyularından kufa kufa su taşıyan gelinlere bakarak sülenir Aptıraman Hasan; “Bre bre kuyuyu bitirecek bunlar kuyuyu…”
—
*Bakırağacı; Su taşımak için omuza konan genelde gürgen ağacından yapılan, iki ucuna kova veya su taşıma kapı asılan eğri ağaç. Diğer bir ismi de Su ağacıdır.
** Kufa; kova.
***Çıkı; yemek, erzak torbası.