19 Kasım 2024 Salı
42 YILLIK HAYAL GERÇEK OLDU
Namık Babacan arkadaşımla tanışıklığımız 30 yıl kadar gerilere uzanır.
İlk tanıştığımızda Karaağaç – Edirne arasında minibüsüyle Karaağaç’lıları taşıyordu haftanın yedi günü.
Sohbet etmekten keyif alırdık ikimizde o yıllarda. Yaşamın akıp gittiği, iş, güç, kızanları yetiştirme hayata katma telaşıyla yılların hızla geçtiği gençlik yıllarımızdı.
Edirne’de Kentkart uygulaması başlayıp da bütün hatları birleştirme çalışmaları başlayınca “Bu iş artık yapılmaz” diyerek hattını devretti Namık arkadaşım.
Emeklilik geldi ardından, kızanlar da büyüyüp ekmekleri ellerine alınca ortak hayallerimiz gezme üzerine oluşmaya başladı. Buluştuğumuzda nasıl gezeriz, nerelere gideriz sohbetleri başladı aramızda.
Benim yılın belli dönemlerinde birkaç haftaya sıkıştırdığım hızlı gezilerimi takip ederek hep yüreklendirdi Namık beni. Karavan düşünüyordu arkadaşım ve gerçekleştirdi hayalini, hem de fazlasıyla.
Önce aldığı eski bir minibüsü sanayide marangoz arkadaşıyla hizaya soktu. Eşiyle birlikte gittiler, gezdiler birkaç ay kadar. Araçlarının eksikliklerini gördüler. Diğer karavancılarla tanıştılar, bu işi yapanların eksikliklerini nasıl tamamladıklarını, karavancılığı nasıl keyifli hale getirdiklerini gözlemlediler.
Babacan çifti dönüşlerinde eski karavanlarını elden çıkarıp biraz daha diri ve yeni bir araç alarak işe koyuldular.
Türkiye’nin en iyi ustalarıyla çalışarak her şeyiyle mükemmel bir karavan yarattılar. Dört mevsim, ülkenin her yerinde dere tepe, gece gündüz, yaz kış gezebilecekleri bir araçları vardı artık altlarında.
Bu yılın 13 Eylül’ünde marşa basarak çıktılar hayallerindeki yolculuğa. Karadeniz kıyılarından Doğu Anadolu’ya, Güneyin kadim kentlerinden Akdeniz’e doğru uzanan yolculukları devam ediyor. Yılbaşına kadar yollardayız mesajını verdi Namık arkadaşım.
Bütün ihtiyaçlarını karavanlarında görüyorlar. Yemeklerini yapıyorlar, geceleri rahat bir ortamda uyuyorlar, duş ve tuvalet imkanları da araçlarının içinde. Sabahları kahvaltı etkinlikleri adeta bir şölen gibi.
Türkiye’nin değişik bölgelerini gezerek yeni dostluklar ediniyorlar. Memleketimizin kültürünü, insanını, doğasını gözlemleyerek yöresel yiyeceklerin tadına bakıyorlar.
Bir hayal kurdular, yollardalar, geziyorlar ve yaşamanın mutluluğunu çıkarıyorlar.
Edirne’de 2 Kasım Cumartesi günü kenti ilgilendiren iki etkinlik aynı saatlerde gerçekleşti.
Edirne Kent Konseyi’nin Edirne’de engellilerin en büyük sorunu olan “Erişebilirlik” konusu Kel Aliço salonunda genel kurulda masaya yatırıldı tartışıldı. Başından son anlarına kadar oradaydım.
Bir saat arayla başlayan Edirne Yerel Tarih Grubu’nun da bu ayki konuğu Edirne Belediyesi’nde uzun yıllar şehir plancısı olarak görev yapmış olan Namık Kemal Döleneken, konu; “Kentsel Planlama Gelişim – Değişim Sürecinde Edirne”ydi. Sunumun ikinci yarısına yetiştim ve izledim, notlar aldım her iki sunumdan da.
EKK’nın etkinliğinde Mübessel Yolalmaz’ın sözleri geçmişten günümüze Edirne’nin durumunu gözler önüne serer gibiydi;
“Yıl 2024. Giremediğimiz binalardan, çıkamadığımız rampalardan söz ediyoruz. 2. katta yaşıyorum, evin dışına çıkabilmek için evime dışarıdan asansör yaptırmak zorunda kaldım.
Edirne içinde erişebilir olmak en zor matematikten daha da zor.
Hastaneye giderken şoför rampayı açabilsin diye dua ediyoruz beklerken. Rampa açılacak mı, açılmayacak mı? Sonunda ETUS’tan ümidimizi kestik, baktık ki engelsize hizmet verecek taksi de yok Edirne’de.
Çarşıda tuvalet işkenceden beter. Ortaya tuvalet olmaz, aracımızla içeri giremiyoruz. Elektrikli aracımın şarjının bitmemesi için dua ediyorum. Mimar ve mühendisler hatalı rampalara imza atıyorlar, kaldırımları yapan ustalara ne demeli.
Selimiye’ye çok istememe karşın ancak 23 yaşımda girebildim.
Evlerimizden çıkabilmek, ulaşabilmek, erişebilmek istiyoruz sadece, hepsi bu.”
Namık Bey’de sunumunda asansörsüz apartmanlardan, Yıldırım’a gelmeyen kooperatiflerden, Yeni İmaret’teki sosyal konutlardan, Yeni Toki-Eski Toki çelişkisinden, üniversiteye duble yoldan, kaçak İstasyon Mahallesi’nden, Makedon Kulesi’nden, UNESCO ve Selimiye’den, Turizm’den, Kırkpınar’dan, Klarnet Festivali’nden, Kakava’dan söz ederek Trafik ve Ulaşım’ın Edirne’de en büyük sorun olduğunun altını çizdi.
“Otopark ve yollar yaparak trafik sorununu çözemezsiniz” mesajını verdi. Yılan gibi kıvrılan yollardan, birbirine bitişik apartmanlardan söz etmedi nedense.
Edirne’de aynı gün aynı saatlerde iki sunumda bunlar konuşuldu.
Yaşayanlar ve planlayanlar Edirne’yi anlattılar sunuma katılanlara.
Hudut Gazetesi’nde bir gün sonraki manşeti konuyu özetler gibiydi;
“AVM’lere erişime sıkıntı yok.”
(DÜNDEN DEVAM)
TÜRKİYE YUNANİSTAN KARMA TAKIMLARIYLA MAÇ
Anılarımda unutamadıklarım arasında Jandarma ve Karagücü’nün ortak takımları ile Yunanistan’dan gelen karma takım arasında dostluk maçı yapılırdı. Sahanın bir tarafında Türk, diğer tarafında Yunan bayrağı asılı olur ve Edirne’de çok ilgi görürdü bu tür maçlar.
Tuncaspor’ın ekonomik sıkıntıları da vardı. Halkbank’ta Kapıkule’de çalıştığım yıllarda Tuncaspor’un Sığır Meydanı’nda antrenmanlarında takıma elimizden geldiği kadar maddi destek vermeye çalışırdık.
KIL ATİLLA’NIN PENALTILARI
Edirne’de dönemin en ünlü hakemlerinden Atilla ağbimiz (Kıl Atilla) birçok maçımızı idare etmiştir. Ne hikmetse benim olduğum bütün maçlarda en azından bir veya iki penaltı vermiştir rakip takımlarımızın lehine.
Rakip oyuncu daha 18’e girdiği gibi hafif bir şarjda hemen çalar düdüğü penaltıyı verirdi. “Yahu hocam olur mu?” falan dinlemez beyaz noktayı gösterir ve atışın yapılmasını sabırla beklerdi.
Severdim o penaltı anlarını. Her penaltı demek en azından maçın 10 dakika durması, maçı izlemeye gelenler için adeta bir tiyatroya dönüşürdü benim penaltıya hazırlanmam, penaltıyı atacak oyuncuyla girdiğim diyaloglar.
Rakip oyuncu topu beyaz noktaya koyar, ben gider topu düzeltirim; Atilla ağbi uyarır, topu elleme. Penaltıyı atacak oyuncuya yaklaşırım fısıldarım; “Sen mi atacaksın bu penaltıyı, senin bana hiç gol atmışlığın mı var?” Amaç rakip oyuncunun motivasyonunu bozmak.
HER MAÇIMIZ BİR FESTİVALDİ
Rakip oyuncu gerinir tam topa vuracak ben fırlıyorum “kurtardım, kurtardım” diye bağırıyorum Herkes şaşkın, daha top yerinde duruyor. Şöyle böyle derken o atış ya kucağımda, ya da avuta gidiyor, sahada bir curcuna ki sorma gitsin. Maçlarımız bu yüzden adeta bir festival havası içinde geçerdi.
Penaltı atacak oyuncunun hangi ayakla atacağını gözlemlerim. Oyuncu mutlaka köşelere bakar önce, hissetmeye çalışırım. Atış öncesi rakibin ayaklarındadır gözlerim, o anda rakip oyuncunun motivasyonu başlar bozulmaya ve atış sonunda yüzde yetmiş lehime sonuçlanır başarılı olmaz rakibin penaltı atışı.
Biz kaleciliğe başladığımız dönemlerde pazarlarda üç atış 25 kuruşa çok durduk kalede. Onun tec-rübelerinden de çok faydalandık, raki-bimizin ayaklarının duruşundan anlar-dık topun hangi köşeye gideceğini.
BEYİN SARSINTILARI GEÇİRDİM
Ben topa yatardım, hangi pozisyonda olursa olsun direkt olarak rakibin ayaklarının olduğu yere. Topa vurmasına izin vermemek adına her pozisyonda topla rakibin arasına girmeye çalışırdım. Hani derler ya taşa bile atlar öyle severek yapardım mesleğimi. Bu yüzden defalarca beyin sarsıntısı geçirdim maç anlarında.
Keşan’da ligde kalma mücadelesinde bir maçtayız. Ligde kalabilmek için en azından bir puana ihtiyacımız var. Maça asılmıyor Keşan, al gülüm ver gülüm gidiyor maç. Kasırga Metin ise gol kralı olma derdinde. Bir gol atarsa gol kralı olacak ve çaktı mı golünü. Keşan uyandı, başladı saldırmaya ve ilk devre 1-1 bitti. Devre arasında Keşan’lı oyuncular soyunma odasında yemin etmişler, “Bu maçı alırız, Tunca kümeye” diye.
KEŞAN’DA ÇÖZÜLEN DÜĞÜMLER
İkinci yarı başladı. Keşan bastırdıkça bastırıyor. Forvette Evren Bulut vardı, daha o zaman siyasetçi olacağı belliymiş ki 18’in içinde buluştuğu bütün topları hep avuta attı, maç berabere bitti de ligde kalmıştık.
Tarihimizde ilk şampiyonluğumuz yine Keşan’daki maç sonunda geldi. Deplasmanlı amatör ligimiz vardı ve ilk maçta biz Keşan’ı Edirne’de 2/1 yenmiştik. Sezon boyunca hiç kopmadık, hep kafa kafaya gidiyor Tunca ve Keşan.
Sıra geldi Keşan deplasmanına. Keşan dökülmüş stada maçı izlemeye. Takım olarak iyi başladık, daha maçın başlarında Haluk ve Mehmetali birer pozisyonu kaçırdılar. Keşan kazanırsa şampiyon olacak, bize beraberlik yetiyor. Keşan’ın iki tehlikeli pozisyonunda ben aldım topları, ardından uzun bir degajla Ayşekadın’lı Akif’in önüne düşürdüm topu. Akif sağ ve sol bekin arasından topla birlikte sıyrılıp kalecinin yanında topu kaleye yuvarlayıverdi.
1-0 öndeyiz, öndeyiz de taşlar yağıyor sahanın içinde. Zor bela koruduk galibiyeti, maç bitti ama sahadan çıkamıyoruz. Sahadan polis korumasıyla çıktık, Uzunköprü’ye kadar polisler eskortluk yaptı aracımıza. Ancak Uzunköprü’yü geçtikten sonra galibiyet sevincini yaşayabildik arkadaşlarımızla.
KALECİLİĞİ ÇOK SEVDİM
Okul yıllarımızda arkadaşlarla aramızda para toplar İstanbul’a maç izlemeye giderdik. Şeref Stadı’na geldiğimizde cebimizde sadece dönüş parası olduğu için duvardan atlayarak maç izlemeye girerdik. Benim seyrettiklerim içinde en iyi kaleci Rus Lev Yaşin’di. 18’in içinde yerinde duramayan, sürekli hareket halinde olan ve gelen bütün topları adeta armut gibi toplardı. Sonra Turgay, Varol ve Özcan’dı. Bu büyük kalecilerin hepsini canlı izledim ben.
Sahanın bütün mevkilerinde oynadım ben günün şartları gereği. Bek, orta saha, forvet ama en çok kaleciliği sevdim ben. Kaleci sahanın her yerine hakim durumdadır. Bütün oyuncuları izler, maça hakim konumdadır. 18’in kralıdır, orada hareket özgürlüğü vardır.
Hiç çim sahada oynamadım. Gördüğümüz tek çim, tirfil otu ve çoban kaldıranlardır. Ha o çoban kaldıranlar yok mu, ne çektim onlardan ben. Ama sporun faydasını şimdi görüyorum, yaş oldu 83 sağlıklı bir şekilde yaşlılığımızı sürüyoruz.”
**
“Bir daha dünyaya gelsen futbolcu olur muydun, hangi mevkide oynamak isterdin?” soruma gülerek “Kaleci olmak isterdim yine” diye yanıt veriyor İsmail Köksoy ağbimiz.
Hayatında kaleyi, kaleciliği, eldivenlerini sevdiği kadar hiçbir şeyi sevmedi İsmail Köksoy. 82 yaşında anlattığı kalecilik anılarında bile heyecanlanmaktan geri kalmadı görüşmemiz esnasında. Bana da keyifli dakikalar yaşattı anılarını aktarırken.
İlkokul yıllarında başladığı kaleciliği 40 yaşına kadar büyük bir heyecanla yapmış, sadece kalecilik değil şartlar gerektiğinde sahanın her mevkiinde forma giymiş, meşin yuvarlağın peşinde koşmuş birisiyle İsmail, Köksoy’la görüştük, anılarını dinledik.
**
“Tuncaspor en büyük tutkumdu. Ama öncesinde Meriçspor, Karagücü, Jandarma Gücü, Ayşekadınspor, Yıldırımspor, Ardaspor’da da oynadım. Zamora Mustafa ile birlikte aynı takımda da.
Ailem Bulgaristan Kırcaali’den gelme. 1942 yılında Edirne’de doğmuşum. Savaş yılları, babam aşçı olmasına karşın açlığın her yerde hüküm sürdüğü yıllarmış o yıllar. Memurlar bir çeyrek ekmek verildiği dönem. Bir okka ekmek bir kilo 200 gram. Aç insanlar memurların kapılarında ekmek umuduyla beklerken insanların açlıktan öldüğü yıllarmış.
BİR BANYO İÇİN KOŞTUK, BİR LİMON İÇİN OYNADIK
Spora ilkokulda koşuyla başladım. Gazeteci Ali bey, Ahmet Karatoprak, İş Bankası’nda çalışırdı Musabeyli köyünden Köylü Mehmet. Bir banyo için koştuk, bir limon için oynadık. Ardından futbola Meriçspor’da başladım. Edirnespor’la rekabet çok yoğundu. Meriçspor’un başkanı Cevat Ağaoğulları, Edirnespor’un Rahmi Akıncan.
50 kişi futbolcu ordusu gibi Şarköy’de Meriçspor olarak kampa girdik çadırlarda. Her gün malzeme, yiyecek ve aşçımız gelir yemeğimizi yapardı. Bir yemek ve forma için oynadık.
TAKIMI SAHADAN ÇEKİYORUM
Lise yıllarında liseler arası maçlar çok çekişmeli olur, bütün Edirne’liler maçları izlemeye gelirlerdi. Sahaya ancak çıkabilen 11 oyuncuyduk Ticaret Lisesi olarak ama kaliteli ve iddialı bir kadromuz vardı.
Sanat Okulu ile aramızda bir dostluk ama mümkünü yok onlarla final oynamayı düşünemiyorduk. Mucizeler gerçekleşti ve biz dost okulumuz Sanat Okulu’yla finalde karşı karşıya geldik.
Maçın daha başında baskılı oyunumuz, üç topumuzun direkten dönmesi ve kaleme gelen bir serbest vuruşta seyirciye şov yapmaya çalışırken topu kaçırmam ve 1-0 geriye düşmemizin şaşkınlığı içindeydik. Sanat Okulu’ndan Fahrettin kaleye girip topa bir daha vurunca ben de ona vurdum.
Maçın hakemi Turhan Kundakçı’nın uyarılarına karşı gelince kırmızı kartla oyun dışı kaldım ben. Ardından bizim oyuncumuz Eşekçi Bekir’de rakip oyuncuya sert girince ikinci kırmızıdan takımımız kaldı 9 kişi sahada.
Ben takımı sahadan çekmeye karar verdim. Müdürümüz Toto Hasan ve Karga Bedri müdahale ettiler takımı sahadan çekmemem için. Ben hocalarıma itiraz ettim; “Sizler okulumuzun müdürü ve müdür muavinisiniz. Ben de bu takımın kaptanıyım sahada benim sözüm geçer, çekiyorum takımı.” Ortalık karıştı maç sonunda tabiî ki.
KALECİYDİM AMA SAHANIN HER YERİNDE OYNADIM
Meriçspor’da kaleci olarak futbola başlamış oldum. Aynı zamanda lise takımında da oynuyordum. Ama şartlar gerektiğinde sahanın her mevkiinde oynadım. Ama gözüm hep kalede olurdu.
Bursa’da oynadım, liseler arası futbol maçlarında Türkiye ikincisi olduk. Bir yıl sonra da Kırklareli’nde Başakspor’da oynadım ve oradan mezun oldum. Meriçspor’dan sonra Edirnespor’un da formasını giydim. En olgun dönemimde mahalle takımım olan Tuncaspor’a geldim ve futbolu bırakana kadar Tuncaspor formasını giydim.
Ben geldiğimde Tuncaspor’un Edirne’de hiç şampiyonluğu yoktu. 1976/77’de bir ilki gerçekleştirdik ve ilk şampiyonluğumuzu yaşadık. 35 yaşımdaydım şampiyonluk yaşadığımızda.
İKİ OĞLUM DA KALECİLİK YAPTI İLERLEYEN YILLARDA
İki oğlum da Murat ve Sedat da kaleci olarak yetiştiler sonraki yıllarda. Büyük oğlum Murat Orduspor, İspartaspor gibi takımlarda da oynadı. Çocuklarımın kaleciliğe başladığı yıllarda Gönül Uyanıktır hanım bizi haberleştirmişti.
Kıyık’ta Sığır Meydanı’nda (Şimdi aynı yerde 50.Yıl İlkokulu var) yapardık antrenmanlarımızı. Terzi Fedai, Ahmet Maltepe ile özel antrenmanlar yapar, küçük çocukları, gençleri çalıştırır spora, futbola kazandırmaya çalışırdık. Hüsnü Paşa kaleciliğini geliştirmesi için oynasın diye ben sağ açık veya diğer mevkilerde oynardım.
Amatör futbolun aynı zamanda çileli dönemleriydi. Maçlardan sonra formalarımı alır evde kendimiz yıkardık. Maçlarda genelde ayakkabı olarak ayağımızda postal olurdu. Çivili kramponlarımız olurdu arada, onların da çivileri ayağımızın içine batardı.
Gece kalkar bisikletimle gider sahada idmanımı yapardım. Severek çalışırdım, ilginç bir kaleciydim, özel seyircim vardı maçlarda kale arkasına gelir beri seyrederlerdi. Özellikle Keşan’daki maçlarda kale arkasına arabalarıyla gelen bir grup seyirce maç boyunca bana tatlı tatlı sataşırlar, benim motivasyonumu düşürmek isteseler de onlar benimle, ben onlarla maç boyunca kafa yapardık.
(DEVAM EDECEK)
İsmail DEMİRAY
Türkiye Kadınlar Voleybol 2. Ligi’nin 5’inci haftasında 3 Kasım Pazar günü Çan Kale Spor’a konuk olacak olan Edirne Spor, ikinci deplasman maçı için hazırlıklarını yoğun biçimde sürdürüyor.
Kadınlar Voleybol 2. Ligi 4. Grup’ta 9 puanla sayı averajı ile Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin önünde lider durumda bulunan Edirne Spor’un antrenörü Enis Girgin, Pazar günkü karşılaşma için Mimar Sinan Spor Salonu’nda gerçekleştirdikleri antrenman öncesi şunları söyledi:
“Çan Kale Spor alt yapıdan iyi oyuncular yetiştiriyorlar. Hafife almaya gelmez. Her rakibimizi ciddiye alıyoruz tabî ki. Bakalım o maçı da hayırlısı ile geçelim. Daha sonrası maç Balıkesir Büyükşehir Belediye ile. İyi takımlar. İyi çalışıyorlar. İddialı bir takım kurdular. Yani o maçtan sonra büyük ihtimal diyeyim maçın şekli ne olursa olsun, tabi ki ilk hedefimiz kazanmak ama kötü ihtimali de düşünsek bizim için hiçbir şey bitmiyor, ilk iki sonuçta çıkıyor, yolumuza devam edeceğiz.”
Enis Girgin, takımın son durumu ve kadro konusunda da şunları söyledi:
“Bizde cezalı fazla aksiyon olmuyor. Ufak tefek kırmızı kartlar anlık cezaya tabi oluyor. Cezalı olarak bir durumumuz yok. Sakatlık olarak çok küçük geçen haftalar nezle hastalık durumumuz vardı, çok şükür toparladık Şu an için iyi gidiyor, bir eksik yok.
Mevcut kadromuzla lig etabı için iyi gidiyoruz. Takviye üst turlar için yönetimin takdiri. Hiçbir antrenör takviye için hayır demez. Olmazsa da sıkıntı yok. Arkadaşlarımıza güveniyoruz. Bu şekilde devam. Sezon başında biz şampiyon olacağız parolasıyla çıkmadık. Dedik ki kervan yolda düzülür. Alabildiğimiz arkadaşlarla görüşmeler yaptık, aldık. Edirne seyircisi salonu seviyor. Basketbolu, voleybolu Yıllardan beri Olin alıştırdı bizi. Bu durum daha öncesinde oturmuştu. Güzel, daha da çok olur. Galibiyetler gelir, insanlar duymaya başladı. Desteklerini bekleriz her zaman.”