Hangi partiye oy vermiş olursak olalım, ülke insanı olarak memnun değiliz. Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasaklar ile birlikte kültürel yozlaşma o kadar hızla arttı ki umutsuz bir ‘kalabalık’ durumuna geldik.
Darbeciler emir eri olduklarından anlamadı belki ama 1980 darbesinin amacı da buydu. Maalesef o günden beri yaklaşık 250 yıldır uğraş verdiğimiz ve nihayetinde 1900’lerin ilk çeyreğinde kurumsallaşan cumhuriyeti demokrasi ile bütünleştirme amacından koptuk. Bu uğraşlar sonucunda oluşan parlamenter demokrasimizi yitirdik. 23 yıldır AKP tarafından uygulanan ümmet ve Ortadoğu devleti olma hayalini görmeyip, göremeyip, ‘o kadar da olmaz’ diye diye bu günlere geldik. Eminim AKP’ye oy verenlerin de böyle bir kuşkusu yoktur. Ama AKP’ kadrolarının ve yaslandıkları emperyalizmin geçmişi geleceğin aynasıdır.
Dindarlık mı, din ticareti mi? Laik, karma, kamusal ve cumhuriyetçi eğitim mi, diyanet eğitimi mi? Ortadoğu bataklığına batmak mı, Çağdaş demokrasiye ulaşmak mı? Seçenekleri çoğaltabiliriz. Ana seçenek ise; Osmanlı zamanında başlayarak verilen bedeller sonrasında kurucu iradenin kurduğu Parlamenter demokratik sistem mi, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi mi? AKP seçmeni başta olmak üzere hepimiz bu seçeneğe geldiğimizi görmelidir.
Birilerinin maalesef örnek aldığı Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi otoriter yönetimlerin egemen olduğu rejim; idareden kültüre, güvenlikten turizme her alanı kapsar. Bir kereden bir şey olmaz, anayasayı bir kere uygulamasak da olur gibi bozulmaları sağlar ve yozlaştırır.
Tespitler elbette birkaç sayfaya sığmayacak kadar fazla. Ülkemizde 32 milyon kişi yoksulluk, 51 milyon kişi ise açlık sınırının altında yaşıyor ve bu sayılar bizi yani piramidin tabanını kapsıyor. Ne yazık ki bu aç ve yoksullar yani piramidin tabanı olan bizlerin sessizliği sonucunda iktidarlar yaşıyor.
Bu ahval ve şerait içinde muhalefet bir lider bekliyormuş ki birikmiş enerjileri birleştiren İmamoğlu, parlamenter sistemi de önceleyen bir bakış ile rejimi koruyup geliştireceğini beyan etti. Demokratik rejimlerde lider önemli değilse de kültürel yapımız lider beklediğinden olsa gerek bu beyan karşılık buldu. Ortaya çıkan lider, tehlike olacak ki çınar, meşe, ladin ne kadar odun buldularsa gizli tanık yaptılar, kavağı unutarak! Yine de yönlendirilmiş, emir almış adalet müritleri bulamadılar henüz suçu ve suçluyu. Bugüne kadar esir edilen, öldürülen sosyalistlerden sonra sosyal demokratların esir edildiği günlerdeyiz.Çözüm yurttaş olarak bizleriz çünkü biz piramidin tabanıyız, ezici çoğunluğuz.Hak, Hukuk, Adalet mücadelesi aynı zamanda emek ve ekmek mücadelesidir, insan olma, ilerleme mücadelesidir.
Piramidin tabanı olarak teknolojiyi ümmet olmak için değil millet olmak, dahası insan olmak için kullanmalıyız. Teknolojinin tüketicisi değil üreticisi olmanın yoludur; “hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir” diyeni savunmak.
Bilim ve fen insanlığın ortak ürünüdür. Üreticisi topraklarımızdan olmasa da insanlığın kullandığı teknolojiye, yapay zekaya kurucu liderin düşüncelerini sormuşlar;
“Eşit olmasın diyorsanız kadın ve erkek,kara çarşafa girsin diyorsanız, yobazın gazabından ürkerek.Diyorsanız ki okumasın kadınımız kızımız, budur bizim alınyazımız. Unutun tüm dediklerimi, yıkın diktiğiniz heykellerimi, fazla geldiyse size hürriyet cumhuriyet. Özlemini çekiyorsanız saltanatın sultanın, hâlâ önemini anlayamadıysanız millet olmanın.Kul olup ümmet kalın, fetvasını bekleyin Şeyhülislam’ın. Unutun tüm dediklerimi rahat bırakın beni.”
Evet, ya rahat bırakarak O’nu ve bilimi, fenni Ortadoğu karanlığında emperyalizmin oyunlarında kendimizi yitirelim ya da piramidin tabanı olarak uyanıp cumhuriyet ve demokrasi yolundan ayrılmayalım. Yeni yüz yıla girerken bu ayrımı yapmanın tam zamanıdır. Bu da emirle, birilerinin gücüyle değil bizim gücümüz ve birlikteliğimiz ile olacaktır.