Dünden bugüne tüm inançlarda ortak yanlardan birisidir; çocukların günahsız olduğu. Yazılı hukukta da çocuklar hep korunur. O halde çocukların yaşadığı ortamlar cennet gibi olmalı diyeceğim ama demiyorum. Çünkü cennet denen yeri somut olarak bilen yok. Anlatılar var ki onlarda zaten çocuğa uygun değil (Huri! Mey!).
Dünya da ülkemiz de maalesef eğitimin anlamını yazmışız ama anlamamışız. Anlamamışız demek de yanlış. Çünkü her rejimde iktidarlar tercih yaparlar ve tercihleri budur. Ben yazımı yazarken bir cümle düştü sosyal medyadan. Milli Savunma Bakanı eğitimden anladığını bir cümle ile özetlemiş; “Eğitimin amacı bilgi değil, Allah korkusu ve kuldan utanmaktır.” Eğitimi böyle anlayanların ülkesinde nasıl bir gelecek kurgusu düşünebilirsiniz?
Eğitimden bu anlaşıldığı için her gün bir Narin olaylarını yaşıyoruz. Eğitimden bu anlaşıldığı için Gazze’de çocuklar ölüyor. Eğitimden bu anlaşıldığı için güçlüye biat eden “istendik yurttaşlar” çoğalsın istiyoruz. Eğitimden bu anlaşıldığı için okullarda cennet-cehennem korkusunu küçük yaşlardan başlayarak veriyoruz. Eğitimden bu anlaşıldığı için okullar “korku üretim alanı” oldu.
Bugün 12 Eylül 1980 faşist darbesinin de 44. yılı. Darbenin bir amacı da eğitim böyle olsun diyedir. O günlerde atılan temel devamında bu günleri üretti. Bugün o darbeyi alkışlayanların da utanç günüdür.
Ülkemizde de Dünyada da çocuklar en çok zarar gören kesim, maalesef. Uluslararası mevzuatlarda yazıyor ama uygulamıyoruz.
Dünyada her beş çocuktan biri hava kirliliği nedeniyle oluşan hastalıklardan dolayı ölüyor. Dünya çocuklarının yüzde 30’unu bulan 600 milyonu aşkın çocuk yoksul. Ve yoksulluk, açlık, eğitimsizlik, sağlıksızlık ve ölüm anlamına geliyor. Dünyada yaşları 5 ile 14 arasında olan 250 milyon çocuk işçi var ve bunlardan yaşları 5 ile 11 arasındaki 60 milyon çocuk tehlikeli koşullarda çalışıyor…
Yaklaşık sekiz milyar olan dünya nüfusunda üç milyar dolayında çocuğumuzu yazdığımız ve söylediğimiz şekilde yaşatabilsek; gelecekte ne açlık olur ne de savaşlar olur.
Çocuklarını hastalıklardan koruyamayan, besleyemeyen bir toplumuz. Beslenemeyen aile ve bu ailenin çocuğu açlığını gidermek için okula değil işe yönleniyor, yönlendiriliyor.
Çocuklarını okutamayan, besleyemeyen büyükleriz hepimiz. Çocuklarımıza güzel bir ülke yaratmanın yolu; acı olaylar sonrasında gözyaşlı paylaşımlar yapmak değil; geleceğimizi belirleyecek politik çıkışlarla sokakları doldurmak ve doğru tercihler seçmektir.
Kentlerde çocuk yaşam alanları oluşturamayan kent idarecileri çoğunlukta. Yeterli, güvenli, sağlıklı doğal mekân ve oyun alanı yaratmıyoruz çocuklara.
Depremin insanı öldürmediğini, ölümlerin yapılaşama hatası olduğunu biliriz. Sel ve yangın gibi insan hatası olan üretilmiş olaylarda da en mağdur çocuklar ve diğer canlılardır. Buralarda da koruyamayız çocuklarımızı. Koruyamayız çünkü doğayı katleden ve insanı, çocuğu sömüren burjuvazinin iktidarındayız.Her durumda kazanan sermaye sınıfı olur ama zararını biz yoksullar çekeriz. Hele çocuklar. Hele çocuklar…
Çocuğa hastalık değil sağlık, açlık değil doymuşluk, ölüm değil yaşam, yokluk-yoksulluk değil varlık-zenginlik anlatılmalı. Anlatımdan öte çocuk bu hal yaşamın içinde olmalı. Korkunun, kötülüğün olduğu yerde eğitim olmaz.
Mademki her şeyi dini tanımlarla yapmak güncel ve iktidar dili oldu, çocuklara cehennemi olmayan cennet ortamı sağlayalım. Çünkü korkunun girdiği yerde eğitim olmaz. Cehennem yetişkinlerin cennet çocukların olsun! Cennet tanımını da değiştirelim!
Cennet; 1979 Dünya Çocuk Yılında birinci gelen Adnan Çakmakçıoğlu’nun ‘Bir Dünya Bırakın Biz Çocuklara’ şiirindeki tanım gibi olsun. Gözyaşlarıyla ıslanmayan bir vatan, Göklerde uçurtmalara yer açılan bir bahçe, Şarkıların güneşe ve aya ulaştığı bir barış, Üstüne ‘sevgili dünya’ yazılacak bir dünya bırakmamızı istiyor çocuklar.