DOLAR 33,9818 0.11%
EURO 37,7251 -0.39%
ALTIN 2.726,78-0,69
BIST 9.771,16-1,67%
BITCOIN 18341070,44%
Edirne
27°

AÇIK

05:01

İMSAK'A KALAN SÜRE

337 okunma

Bir pilot proje ve gösterdikleri… (2)

ABONE OL
23 Temmuz 2024 18:18
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Önceki bölümde ülkenin 200 yıllık ekonomi tarihinden kesitler vererek bugün ekonomide yaşanmakta olan katmanlı darboğazda son 20 yılda uygulanan neoliberal ekonomi politikaların etkisi üzerinde durmuştuk.

Ekonominin devlet işlerinden ayrılması, piyasayı özel sektörün yönetmesi, devletin sadece herhangi bir kriz anında müdahale etmesi, neoliberalizmin genel bir tarifidir.

Ancak bugün gelinen noktada, uygulamada, çok daha derin izleri olan ekonomi siyasetidir (ekonomi politik) neoliberalizm.

Açıkça sermaye lehine düzenleyici bir aktör konumuna gelmiştir devlet.

Bu nedenle “devletin şirketleşmesi”, “şirket devlet” kavramları sıkça karşımıza çıkar.

Haliyle “yurttaş” tanımının içi boşalmıştır; devletin müşterileri vardır artık. 

Oysa kamu hizmetleri, toplumsal ihtiyaçların karşılanması için mal ve hizmet üretimidir.

Bunun finansmanı da, devletin (şirketlerden farklı yanı) vergi toplama yetkisine dayalı yurttaştan elde edilen gelirlerden karşılanır.

Yurttaşın devlet karşısındaki görevlerinden biri vergi ödemekse, doğal hakkı da ödediği vergilerin kendisine devlet eliyle kamu hizmeti kapsamında geri dönmesidir.

Diğer bir ifadeyle, vatandaş hizmet karşılığı ödeme yapmak zorunda bir müşteri değil, ödediği vergilerden kamu hizmeti alma hakkına sahip, devletin beşeri unsurudur.

Neoliberalizmin etkisindeki bir devlet ise, şirketlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmekle mükellef bir aygıta dönüşmüştür.

İşte tam da bu nedenle 2024 bütçesindeki 2,2 trilyon lira vergi muafiyetine şaşırmamak gerekir. Piyasanın işleyişinde tıkanıklık yaşandığında, misal, döviz sıkıntısı baş gösterdiğinde finans/sanayi sektörü krize girmesin diye Hazine döviz rezervlerini eritmek mecburiyetindedir çünkü sistemin çarklarını yağlamak neoliberal devlet yönetiminin bir gereğidir.

Neoliberalizmin fikir babası Hayek’in sistemin sorunsuz işleyişinde çare gördüğü de budur.

Devlet şirketlerin çıkarlarını öncelemekle mükelleftir ve bu sayede yaratılan istihdam ile toplumsal kalkınma sağlanacaktır. Ancak, çalışan kesim şirketlerin kazançlarından aşağıya dökülen kırıntılarla kifayet etmek zorundadır.

“Toplumsal kalkınma” denince tam istihdam, refah devleti dinamiklerini anlamamak gerekir lakin o mazide kalmıştır.

Neoliberalizm devlet toplum-birey ilişkisinin piyasa ilkelerine göre yeniden düzenlenmesini, dönüştürülmesini hedefleyen kapsamlı bir proje, hatta bir yaşam şeklidir.

Toplumsal yaşamın tüm alanlarını piyasa modeline göre yeniden yapılandırmakta ve bu çerçevede birey dahil her şeyi dönüştürmektedir.

Dolayısıyla neoliberalizmin yaşamın her alanına sirayet ederek insanların düşünme ve davranma biçimlerini belirleyen bir işlevi de vardır.

Siyasal olan ne varsa ekonomikleştirir; devlet işleyişini, toplumu,  bireyin zihin yapısını dönüştürür;  eylemlerini yeniden yapılandırır.

Devletin tanımı ve yönetim biçimine dair siyasi bir üst yapı niteliği de zayıflamıştır; adeta bir şirket figürüne dönüşmüştür.

Devletin sağlık, eğitim vb. temel kamu hizmetlerini özel sektöre devrederek geri çekilmesiyle birlikte toplumda gelir eşitsizliği, yoksulluk ve adaletsizlik artmıştır. Hatta pekişmiştir.

Neoliberal yönetim biçiminin siyasal ve toplumsal alanı ekonomi temelinde düzenleyip yönlendirmesinin bir sonucu da sosyal devletin buharlaşmasıdır.

Neoliberal değerler üzerinden işleyen devletin temel hak ve özgürlüklerde yarattığı daralma sonucu devlet ile toplumun sık sık karşıya geldiği de ortadadır.

Ekonomik kaynak yaratmakta sınır tanımayan neoliberal devlet yönetimi sonucu doğa tahribatına karşı devlet ile toplumun nasıl karşı karşıya geldiğini verilen maden arama izinlerine, HES projelerine, ormanların, zeytinliklerin imara açılmasına karşı yöre halkının itirazı ve verdiği mücadelelerden biliyoruz.

Türkiye gibi çevre ülkelerde neoliberalizmin tahribatı daha fazla oluyor şüphesiz.

Kaynak sorunu nedeniyle doğal kaynakların hoyratça tüketilmesine yol açıyor.

Bir diğer husus: neoliberal ekonomi modeli ülke kalkınmasında yarar sağlamadığı gibi,  çözümü giderek zorlaşan ekonomik/sosyal sorunlar üretmekte.

Geçen bölümde ele aldığımız 2024 bütçe verileri de bunu gösteriyor.

Ekonomi politik, ekonominin siyasetinin hangi ideolojiye/dünya görüşüne dayandığını ifade eder. Kaynak kullanım tercihleri, bütçe harcamalarında toplumun geniş kesimlerinin mi, yoksa bir zümrenin mi dikkate alındığı belirleyicidir, hangi dünya görüşüne göre ekonominin yönetildiğini gösterir.

Dolayısıyla, “bütçede emekliye, dar gelirliye kaynak yok” yaklaşımı, elbette tercih edilen ekonomi politiğin sonucudur.

Ülke ekonomisinin kaynak yetersizliğine çare görülen ve  “devletin kasasından bir kuruş çıkmayacak” denilen bir Devlet-Özel sektör İşbirliği “Yap-İşlet-Devret” modeli kapsamındaki yüksek maliyetli şehir hastaneleri,  otoyol, tünel ve köprüler için 2024 bütçesinden 162 milyar lira kaynak aktarmak, tercih edilen ekonomi politiğin yansıması değil midir?

Neoliberal ekonomi politikalar sonucu yaşanmakta olan kaynak sorununun aşılmasında (YİD) modelinin çare getirmediği, aksine ‘kara delik’ oluşturduğu ve dolayısıyla ülkenin ihtiyaç duyduğu yatırımlarda, bayındırlık hizmetlerinde kaynak yetersizliğini tırmandırdığı gün gibi ortadadır.

Kaynak sorunu artarak devam ededursun, bayındırlık hizmetlerinin karşılanmasında yeni bir model denemesi Edirne Enez Gülçavuş ve Sultaniçe sahil sitelerine içme suyu ve kanalizasyon yatırımı  “Devlet(Kamu)-Yurttaş İşbirliği Pilot Proje” adı altında peyda oldu.

22 yıldır yaz aylarını ağırlıklı değerlendirdiğim, doğası güzel ve bozulmamış nadir bölgelerden biridir Sultaniçe-Gülçavuş sahili.

Bölgedeki siteler temiz su ihtiyacını kuyudan sağlar, atık su için de özel arıtma sistemi kullanır.

Bugün site, müstakil ev, ticari işletmelerle birlikte 2500 hanenin varlık gösterdiği ve yaz aylarında 10-15 bin nüfusun yaşadığı bir bölgeden bahsediyorum.

Nüfus yoğunluğu, halk sağlığı açısından gereken altyapı hizmetinin çok gecikmiş olduğu ise tartışma götürmez.

Nihayet bölgenin ihtiyacını karşılayacak bir yatırım projelendirildi ve mühendislik/uygulama eksiklikleri tamamlandığında, hem Anayasanın 56. Maddesindeki Çevre Hakkı kapsamında, hem de halk sağlığını gözeten bir yatırım devreye girmiş olacak.

Bu proje, Yap-İşlet-Devret modelinden sonra kaynak yetersizliğine başka bir çözüm herhalde. Çünkü proje bedelinin yarısı katkı payı tanımlamasıyla bölgede yaşayan mesken/ticarethane sahipleri tarafından devlete önceden ödendi. Bir bakıma ön finansman sağlandı.

Proje bedelinin diğer yarısı ve artan maliyetler ise devlet tarafından finanse edilecek.

Pilot projenin süreç yönetimi devlet yetkilileri ve yurttaş katılımlı toplantılarda yazıya dayalı değil söze, yurttaş rızasına dayalı yürüdüğü için bugün projenin hukuki dayanağına ilişkin eksikliler/yanlışlar da tartışma yaratmaktadır.

Aslında ortada pek sorgulanacak bir durum yoktur. Tam bir neoliberal sistem yansıması bu proje, kaynak yetersizliği gerekçesiyle ihmal edilen bir altyapı yatırımı: “devlet hizmetinin bir bedeli var”, diğer bir ifadeyle, “devlet şirket- yurttaş müşteri”  anlayışının tezahürüdür.

Kervan yolda düzülür misali yürüyen yatırımın aksayan yanları, işletme giderlerinin karşılanmasında devlet temsilcilerinin yine neoliberal yaklaşım içinde davranmaları, pilot projenin hem temelini hem de geleceğini sorgular hale getirmiştir.

Giderek karmaşıklaşan sürece Sultaniçe-Gülçavuş Sahili Çevre ve Dayanışma Yurttaş Platformu’nun, Edirne Valiliği ve Enez Kaymakamlığı’na verilen dilekçelerle müdahil olduğunu görüyoruz.

Dilekçelerin özünde bugüne kadar yurttaş rızasına dayalı ve sözlü yürüyen projenin yazılı ve alınacak kararlarda yurttaş taleplerinin dikkate alınması var.

Hülasa…

Neoliberalizmin yıkıcı yanlarını ortadan kaldırmak amacıyla toplumsal dayanışmayı artırmak, devlet-toplum-birey ilişkisinde bireyi ve toplumu güçlendirecek/destekleyecek kurum ve kuralların işlevsel kılınması için politikalar geliştirip uygulamaya konulması, ülke kalkınması ve toplumsal ilerleme açısından önem arz etmektedir.    

Bu da bize: Keynesyen, sosyal demokrat ekonomi politikaları, kamucu kalkınma modelini mi hatırlatıyor, ne dersiniz?  

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ