“1948 yılında 16 yaşında giyer Tuncaspor’un sarı yeşilli formasını. Ticaret Lisesi takım kaptanıdır ve başarılı futbolculuğu Kıyık Tophane’de oturan genç Saim’e yeni kurulmaya çalışılan Tuncaspor’un kapılarını açar. 1948/49 ve 1949/1950 yılında olmak üzere iki sezon Tuncaspor’un formasını ıslatır. Açık kamyon tepelerinde, ahşap oturaklar üstünde yaz, kış yolculuk ederek giderler Keşan’lara, Uzunköprü’lere dönemin o bozuk yollarında sallana, döküle. Sonrası başarılı futbolculuğu onu dönemin Edirne’nin ve Trakya’nın en iyi takımlarından Meriçspor’a taşıyacaktır.
Tuncaspor onunla başlıyor. Resmi kuruluş tarihi 1950 kadrosunda yer alan Saim Arseven bildiğimiz kadarıyla o kadroda yer alan yaşayan tek insan yeryüzünde. Bu yüzden bizim için çok önemliydi ve yeğeni Bülent Ayan ağbimiz sayesinde kendisine ulaşmış olduk. Biz de Tuncaspor yazı dizisi ile ilgili olarak ilk sözü ona vermeyi uygun gördük.
90 yaşında asırlık çınar Saim Arseven amcamız kırmadı, konuk etti evinde bizi. Dipdiri hafızası ile 30’ların, 40’ların 50’lerin Edirne’sinden anılarını aktardı bize.”
EKİM 2023’TE VEFAT ETTİ
Yukarıdaki satırlar Hudut Gazetesi’nde yer alan Edirnespor yazı dizisinin kendisine ait bölümünden. Saim Arseven’i Ekim 2023’te kaybettik. Allah’tan rahmet diliyor ve Tuncaspor yazı dizisi dolayısıyla o röportajdan alıntılarla kendisini bir kez daha saygıyla anıyoruz:
“1941 ile 1945 yılları arasında öşür memuru olan babam ve eniştemle birlikte Lalapaşa köyleri olan Ortakçı, Taşlımüsellim ve yukarı köyler Ömeroba ve Vaysal’a kadar gidiyorduk harman zamanları. Savaş yıllarıydı, devletin ihtiyacı varmış köylünün çıkardığı ürüne. Harman zamanı kimin harmanı kaldırılacaksa köyün kahyası haber veriyor, memurlar harman yerine gidiyor, saman olduğu gibi köylüye bırakılıyor. İlk önce ekimlik buğdayı veriliyor köylünün, kalanı yarısını devlet için alıyorlar, yarısını köylüye bırakıyorlar.
Köylünün üzüldüğünü, kızdığını anımsamıyorum pek. Küçük çocuktum, ben oraya görev için değil gezmek için gidiyordum. Köylerde yaşayanlar gönüllü olarak veriyordu buğdayının artan kısmını ordu için, asker için. Savaş zamanıydı, yokluk, kıtlık vardı memleketin her yerinde. Köylerde açlık olduğunu pek hatırlamıyorum. Ömeroba taraflarına at arabalarıyla giderdik. Tek bir yol, döne döne, daracık köy yollarında yolculuk ediyorduk. Her köyden alınıyordu ürün, istisnasız. Gittiğimiz köylerde gece konaklamalarımız köy okullarında oluyordu. Kahya köyde harman kaldırılan haneleri gelir bize söylerdi, ondan sonra memurlar harman yerine gider ölçümlerini yapardı.
Edirne içinde o yıllarda karartma vardı. Siyah perdeler çekilirdi evlere, ışık sızan evler uyarılırdı. Bombalanma korkusu vardı Edirne’de. Karaağaç ile Edirne arasında ulaşım yoktu. Köprünün orasını kapatmıştılar. Maraş köprüsünü attılar Alman sınıra gelince.
Hepimizin elinde ekmek vesikası vardı. Tophane’de oturuyorduk ailece. Eski cami önü mezarlıktı, yanında susam yağı fabrikası vardı. Fırından getirdikleri ekmekleri de orada vesika karşılığı veriyorlardı. Bazen buğday, bazen mısır ekmeği olarak. Sümerbank’tan da kumaşları vesika karşılığı alıyorduk.
1932 yılında Kıyık Barutluk mahallesinde doğmuşum. Doğma büyüme Kıyık’lıyım ben ve Kıyık takımı olan Tuncaspor’da oynadım Ticaret Lisesi’nden sonra.
1948 yılında Edirne Beden Terbiyesi’ne Muaffak bey diye Bölge müdürü geldi. Bu müdür spora çok meraklı birisiydi. Bütün okulları geziyordu. Yetenekli olanları, futbol, basketbol, voleybol bütün sporlarda spora yatkın olan gençlerle tek tek ilgileniyordu.
Ben Ticaret Lisesi futbol takımın kaptanıydım. Aynı zamanda okulun voleybol takımının pasörüydüm. Beni Tuncaspor’a davet ettiler. Tuncaspor’un başında o zaman Tahir başkomiser var. Yanında Necmettin Ergüven vardı Ticaret Odası’nda sekreter ve Rıza bey vardı kulübü kuranlar. Beni Hamdi’nin kahvesi vardı oraya çağırdılar. O zaman o kahve kulüp gibi kullanılıyordu. Orada duvarda o dönemin futbol takımının bir fotoğrafı vardı, ama ne oldu bilmiyorum. Bana orada ‘Tuncaspor’da bizimle oynar mısın?’ diye sordular. Tahir başkomiser aynı zamanda takımın da kaptanı ve yöneticisiymiş. Tahir başkomiser çok iyi bir insandı. Zayıf, esmer, ufak tefek boylu, ağzından kötü bir laf duymadığım çok beyefendi bir adamdı.
Kaleci Aden Uzer, sağ bek Saim Arseven, sol bek Şahap, orta haf Kemal Kurt (gümrükte çalışıyordu) sol tarafta kardeşi Cemal, orta haf santrafor Tahir bey oynuyordu, sol iç Necdet Kitapçı, sağ tarafta Arif Hacet ve Şadi vardı çok iyi futbolcuydu. Antrenörlerimiz Rıza, Rahim veya Rasim bir de Necmi vardı borsadan. Bostanhavlu’nun orada otururdu. Sanırım hepsi rahmetli oldu, bir tek ben kaldım içlerinde tesadüfen sanırım. Sigara asla kullanmadım hayatımda.
O yıllarda Muaffak bey kapalı salonu bütün Edirne’ye açmıştı. Basketbol, voleybol oynayanlara bu salondan faydalanmalarını sağlıyordu.
1948’lerde 50’lerde Edirnespor ve Meriçspor’un isimlerini duyuyorduk. O dönemlerde Kıyık’ta Tuncaspor, Ayşekadın’a Güneşspor, Küçükpazar’a Ardaspor, Yıldırım’a Yıldırımspor, Karaağaç’a Karaağaçspor kuruldu, askeriyenin bir takımı vardı, tümende İbrahim yüzbaşı vardı çok iyi bir topçuydu.
Kıyık’ta mezarlık yolunda sığır meydanı vardı, sonradan okul oldu orası (50.Yıl İlköğretim Okulu). Orada antrenmanlarımızı yapıyorduk takım olarak. Haftada bir veya iki antrenmanımız olur, orada hazırlanır, maç günleri yürüyerek 25 Kasım’a maçlara giderdik takım olarak. Maç çıkışında götürürlerse Mecit Bey hamamına giderdik Necat’la yıkanmak için. Hamam sahibi çok iyi bir insandı. Yoksa evlerde nerde banyo yapacaksın, yok ki evlerde sıcak su o yıllarda, anamız ısıtacak güğümde de ancak öyleydi. O dönemde mahalle takımları için ayrı, okullar için ayrı lig kurulmuştu. Her lisenin bir de futbol takımı vardı. Ben önce Ticaret Lisesi takımında, sonra Tuncaspor’da oynadım. Kahvelere sokulmazdı gençler. Spora özendiriliyordu o yıllarda bütün lise öğrencileri. O yıllarda güreş takımlar, boks takımları vardı Edirne’de.
Bizim ligde Keşan ve Uzunköprü’de vardı. Onlarla maçımız olacağı zaman giderdik Hamdi’nin kahvenin önüne bir kamyon gelir, kamyonun arka tarafına sandalyeler, üstüne otururuz, yine kamyonla geliriz. Kamyonların üstü bile açık, soğuk, sıcak, toz üstümüzde. Ama neşeyle gider gelirdik. Uzunköprü’nün sahası Pazar yerinin yanındaydı, Keşan’ın yukarıda hastane yanında.
1950 sezon sonunda Meriçspor’a transfer oldum. Döneminde Trakya’nın en gözde takımlarından birisiydi Meriçspor. Askere gidene kadar Meriçspor’da oynadım. Askere gittikten sonra daha önce Edirne de görev yapmış bir binbaşı ile karşılaştım. Yedek subaydım, beni görünce sohbet ettik, futboldan uzak kaldığımı görünce beni ordu evine aldı ve orada tümen futbol takımında oynadım, cumartesi Pazar tatilim olmamıştı, Davutpaşa ya kadar gitmiştik futbol uğruna. Bir daha dünyaya gelsem yine gençlik dönemlerimde futbol oynamak isterim. Ben futbolu çok severek oynadım.
O yıllarda Kıyık küçük bir yerdi. İki tane bakkal dükkanı vardı Ahmet Kadir’in ve bir tane daha vardı. İki tane değirmen olduğunu anımsıyorum, birisi Arif Sönmez in, bir tanesi ortada, diğeri yukarda Arif beylerin akrabaları. Fırınca genç Mehmet vardı, cami karşısında. Bir tane meyhane anımsıyorum o dönem Kıyık’ta.
Recep ağa, Recep Zıpkınkurt’un dedeleri faytonla london tipi iri bir atla gidip geliyordu çarşıdaki gazoz fabrikasına. Selamet gazozun sahibiydiler, Saray otelinin yanındaydı fabrikaları.
Kıyık’ta Salih Mennik vardı mandıraları, süt, peynir işi yapıyorlardı. Yanında boya işleri yapan Tatlıses’ler.
Verem hastanesinin olduğu yer Kazım Dirik’in konağıydı. Kazım Dirik Trakya Umum valisiydi. O Edirne’deyken eliyle başımı okşardı severdi beni. Konağın arkasında güvercinler vardı, tavşanlar, tavuklar. Çalışkan ve üretken bir insandı, ölümünden sonra Habil Özmen geldi buraya. Şimdiki tümenin olduğu yerde Trakya Umum valiliğiydi, bütün Trakya oraya bağlıydı. Kızları rahmetli Cevat Ağaoğulları ile evlendi. Cevat Ağaoğulları aynı zamanda Meriçspor başkanıydı. Benim için çok değerli bir insandı, onunla birlikte de oynadık. Ondan sonra onun yönetim kurulunda görev yaptım.
Askerden geldikten sonra bıraktım futbolu. Evlendim ama futbolla ilgim yine devam etti. Meriçspor yönetimine aldılar beni. Yıl 1958, takım şampiyon olmuş. Cevat Ağaoğulları 20 tane çadır aldırmış, ‘Al takımı Kumburgaz’a götür orada deniz kenarına kurun’ dedi. 40 tane sporcuyu aldım Kumburgaz’a götürdüm onları. Orada 15 gün soğan tarlasının içine kurduk çadırları, kimseler yok sahilde bizlerden başka. Başkan giderken yanıma 3 bin lira para vermiş, sporu ve sporcuları çok severdi.
Yaşamımda en mutlu olduğum dönemler 80/90 yıllarıdır. O yıllarda Fifi Turistik Tesisleri ni kurmuştum. O zaman Hürriyet’le anlaşma yaptım, bütün Almanya’dan gelip gidenler bende kalırdı. Bütün merasimler, lüks yemekler bizim orada olurdu. Aynı zamanda Kervan Oteli’ni de ben işlettim uzun yıllar. Ben, Murat Turgu, Mustafa Yardımcı ile ortak çalıştırdık.”
(Yarın: Gülistan Şenyurt)