İsmail DEMİRAY yazdı…
Tuncaspor’da kesintisiz 10 yıl boyunca futbol oynar Raif Sarısakal.
1963 yılında Kıyık’ta doğar, Kıyık’ta yaşar, hiç ayrılmaz doğduğu semtten, halen Kıyık’ta babadan kalma evinde oturmakta, baba mesleği olan berberliği yine babadan kalma Alipaşa’daki dükkanında sürdürmektedir.
İlkokulu Fevzi Paşa’da, ortaokulu Mimar Sinan’dan sonra Edirne Ticaret Lisesi’nde sürdürür öğrenimini.
1980 yılında 17 yaşındayken yolu Edirnespor’un genç takımıyla yolu kesişir. İki yıl sarı kırmızı formayı giydikten sonra semtinin takımı olan Tuncaspor’a döner. Bundan sonra 10 yıl boyunca futbolu bıraktığı 1992 yılına kadar (askerlik dönemi hariç) Tuncaspor için mücadele edecektir. Raif Sarısakal’ı dinliyoruz:
“Çocukluğum, gençliğim kısaca bütün hayatım doğduğum yer olan Kıyık’ta geçti. Baba mesleği olan berberliği devam ettiriyorum. Babam da çocukluğundan beri bu dükkanda berberlik mesleğini sürdürmüş. Ben daha 6 yaşımdayken bu dükkana babama yardım etmeye, çırak olarak başladım. 1969 yılından bu yana 53 yıldır bu dükkanda çalışıyorum. İşimi de severek yapıyorum, yıllardır genelde devamlı müşterilerim var, gelip geçen yabancılar da uğruyorlar dükkanıma.
TUNCASPOR’U HEP SEVDİM
Gençlik yıllarımın en güzel zamanları Tuncaspor formasıyla geçti. Hem babamın berber dükkanında çalışıyorum, hem de fırsat buldukça antrenmanlara gitmeye çalışıyordum. Müşteri varken kesinlikle antrenmana gidemezdim, babam müsaade etmezdi. Ama en ufak bir boşluk buldum mu doğru antrenmanlara kaçardım.
Ferhat hocamız disiplinli bir insandı, iyi hocaydı, antrenmanlara düzenli gelenlere verirdi formayı genelde. Tuttuğu, güvendiği oyuncusuna da sonuna kadar sahip çıkardı. Gündüzleri antrenmanlara gidemediğim, benim gibi çalıştığı için gelemeyen arkadaşlarımıza ayrı olarak gece antrenmanları yaptırıyordu Ferhat hocam. Bu disiplinli çalışmalarımız meyvelerini de veriyordu. Demirhanlı’dan Mustafa arkadaşımızı Edirnespor’a göndermiştik o zaman.
Futbolun en dibi olan küme düşmeyi de, zirvesi olan şampiyonluğu da yaşadım Tuncaspor formasıyla. Büyük üzüntüler, büyük sevinçler, coşkular yaşadım, yaşadık bizler o formayla.
1980 yılında Edirnespor genç takımında iki yıl forma giydikten sonra 1982 yılında 19 yaşımdayken Tuncaspor’a geldim. Eski Kıyık ortamı farklıydı tabiî ki. Edirnespor’dan Tuncaspor’a gelmiştim. Küçük bir semt ve herkes bir birini tanıyor. Takımda oynayanların hocasından futbolcusuna kadar büyük birçoğu Kıyık’lı.
FERHAT HOCAMIZ BİR EFSANEYDİ
Ferhat hocam beni ilk önce genç takımda oynattı, sonradan A takımına aldı. Takıma geldiğim zaman kalede rahmetli İsmail Topçu, Cevdet ağbimiz vardı. Mehmet Örgün, Feridun ağbi, Kaptan Hasan, Tüysüz Hasan, Pazarcı Hasan, Şeytan Mehmet, Tunay, Tekin vardı. Daha sonra Gazanfer, Roma Metin, Yavuz rahmetli oldu, Kirişhane’den Süleyman geldi. Bütün bu arkadaşlarımızla güzel anılarımız oldu, arkadaşlığımız çoğuyla halen devam ediyor.
Antrenmanlara 30/40 kişi çıkıyoruz A takımı olarak. Kıyasıya bir rekabet, rekabetin getirmiş olduğu hırs ve kalite sonunda takıma yansıyordu. Bir de her maçta yanımızda olan, takıma büyük destek veren Tuncaspor’un efsane taraftarlarının da desteği ile her maçımız iddialı, çekişmeli geçiyordu.
Maçlardan önce mutlaka kahvaltı verilirdi, geleneksel hale gelmişti. Deplasman maçları dönüşünde yine yemeğimizi kulüp verirdi. Bir de önemli maçlardan sonra galip gelmişsek kutlama olurdu Kıyık’ta. O dönemde Edirne DSİ kurumsal olarak güçlü ve imkanları çok olan bir takımdı. Kirişhane ile olan maçlarımız çok çekişmeli ve kıran kırana olurdu. Edirne Amatör Futbol Takımı da her zaman imkanları ve kadro zenginliği ile her zaman iddialı bir takımdı. Biz Tuncaspor olarak bir mahalle takımı havasında olmamıza karşın köklü bir geleneğimiz ve ateşli taraftarlarımızla oynadığımız her yıl Edirne amatör futboluna damga vurmayı başarıyorduk.
DÜŞMEMİZ DE ÇIKMAMIZ DA OLAY OLDU
Ligden düşmemiz çok hazin olmuştu. Fena futbol oynamamamıza karşın hiç ummadığımız maçlarda puanlar verdik. İnişli çıkışlı geçen sezon sonuna geldiğimizde son maçta alacağımız bir galibiyet bizi ligde tutmaya yetecekken yanlış anımsamıyorsam 18 Kasım takımıyla yaptığımız maçın sonu çok hazin bitmişti. Maçın başlamasıyla birlikte galibiyet için, ligde kalmak için varımızı yoğumuzu ortaya koyduğumuz maçta bir anda 2-0 öne geçince kurtulduk diye sevinmeye başladığımız anlarda yediğimiz iki golle maç 2-2 bitmiş, ligden düşen biz olmuştuk. Büyük üzüntü yaşadık, takım ve camia olarak o sezon sonunda. Sezon sonunda bütün Kıyık futbolseverleri, Tuncaspor olarak şapkayı önümüze koyup düşünme, eleştiri zamanı gelmişti. Yine Kıyık’lıların ağırlıklı olduğu bir kadro oluşturarak sezona çok önceden hazırlanmaya başladık ve bir sonraki yıl şampiyon olarak düştüğümüz lige geri dönmeyi başardık.
Şampiyon olduğumuz yıl Demirhanlı’ya 2-1 yenilmiş, Köy Hizmetleri sonrasında Demirhanlı’ya 5-0 yenince bizi de keklik gibi görmüştüler ama ilk maçımızda Köy Hizmetleri’ni 3-1 yendik, sonraki haftalarda iki takım da firesiz olarak ligin sonunda ikinci maçta karşılaştık.
TOPU GÖRDÜM MÜ HEYECANLANIYORUM
Şükrü Paşa Stadı’nda mükemmel bir zeminde harika bir bahar günü oynadık final maçını. Kıyık adeta oraya akmıştı. Taraftarlarımız yeri göğü inletiyordu. Edirne’nin bütün futbol severleri oraya toplanmış gibiydi. Çok kalabalık bir seyirci vardı. O mükemmel atmosfer içinde oynadık final maçını ve Köy Hizmetleri’ni bir daha 2-1’lik sonuçla yenerek şampiyon olmayı başardık. O maçta ilk golü Gazanfer, ikinci golü de ben penaltıdan atmıştım.
Kıyık’ta yer yerinden oynadı. Şampiyonluk kutlamaları bütün gece sürdü. Kulüp bize şampiyonluk yemeği olarak Fahrettin Usta’da kutlama yemeği vermişti, bütün takım gece boyunca yedik, içtik, eğlendik.
Hayatımın en güzel yılları Tuncaspor’da futbol oynadığım dönemde geçti diyebilirim. O heyecanı, tutkuyu iyi ki yaşamışım. En güzel dostlukları, en güzel heyecanları o dönemde yaşadım. Futbol topunu görünce yine heyecanlanıyorum. Beynim zorluyor ama ayaklarım bana itaat etmiyor artık.”
(Yarın: Atalay AKAYCI)