1971 yılında 5.yedek olarak çıktığı ilk antrenmandan sonra tam 23 yıl boyunca Tuncaspor kaleci sorunu yaşamayacaktır
İsmail DEMİRAY yazdı…
Tuncaspor tarihinde onun kadar yedek kaldığı halde inat edip sıranın kendisine gelmesini beklemiş ama kaleye geçtikten sonra da yedekli, yedeksiz çok uzun yıllar hem kaleci, hem kaleci antrenörü olarak görev yapmış başka bir oyuncu yoktur.
Dile kolay 1971 yılında 5.yedek olarak çıktığı ilk antrenmandan sonra tam 23 yıl boyunca Tuncaspor kaleci sorunu yaşamayacaktır “Topuz İsmail” sayesinde. İsmail Topçu’yu dinliyoruz:
“1955 yılı Edirne Kıyık semti doğumluyum. Fevzipaşa’da bitirdim ilkokulu, İmam Hatip üçüncü sınıfta bıraktım. Mahalle aralarında arkadaşlarımla başladım futbola. 1966 yılında İzmir’e gittim, 2 yıl İzmir’de kaldım. Varol ve milli takım eski kalecisi Ali, Altınordu kalecisi Mümin’in sürekli antrenmanlarını izledim, yaşım daha 11. İnanılmaz bir ilgim vardı kaleciliğe karşı. Boyum bir yetmiş. Biraz daha boyum olsaydı, farklı olabilirdi. İlk günden beri kaleciliği tercih ettim.
KIYIK, KAYNAYAN KAZAN
16 yaşımda da Tuncaspor’a geldim 5.kaleci olarak. O zaman Tuncaspor kalesinde Hüsnü Paşa, İsmail Köksoy, Kerim, Orhan var ve onlar duruma göre maçlara çıkıyorlar. Ben de o kadar meraklıyım ki 5.kaleci olarak takımın antrenmanlarından birini bile kaçırmamaya çalışıyorum. Askere gidene kadar hep böyle yedek kaleci olarak devam ettim.
1971 yılı Kıyık için için kaynayan bir kazan gibiydi. Köyden göçler hızla devam ediyor, açılan, açılmaya çalışan fabrikalar, Kıyık halkının futbola ve Tuncaspor’a karşı inanılmaz ilgisi. Kıyık’ta futbola ilgisi olan gençleri adeta itiyordu Tuncaspor’a doğru. Ben de bu hava içinde askere gidene kadar 4 yıl boyunca 4 kalecinin arkasında inatla yedek beklerken bir maça benden başka hiçbir kalecinin gelmemesini fırsata çevirdim. Kaleye geçtim bir daha bırakmadım eldivenleri, araya askerlik girdi. Askerde de devam ettim futbola. Bölükler arsında sürekli maçlara çıktık, antrenmansız kalmadım yani.
ASKERDEN SONRA YEDEK KALINCA
Askerden geldim ben yine yedek, bu sefer Mustafa Denktaş’ın. Baktım yedeklik yine devam edecek uzun yıllar, küstüm futbolu bıraktım. Haftasına Karaağaç Ardaspor’la maç var. Mustafa gelememiş, geldi yöneticiler zorla götürdüler beni maça. O gün iyi bir maç çıkardım, galip geldik ve o gün giydiğim eldivenleri bir daha hiç çıkarmadım. Ta ki yöneticiliğim başlayıp da kaleci yetiştirmek için gönüllü olarak yedeğe geçmeyi kabul ettiğim güne kadar. İşin ilginç tarafı da ben kaleye geçtikten sonra yedeğim çok uzun yıllar olmadı, zira oynama şansı yoktu.
Sadece bir yıl yine anlaşamamıştık hocamla, ayrılmayı istedim, Karaağaç Ardaspor’da beni çok istiyordu. Gittim onlarla anlaştım ama Kıyık’ta kıyamet koptu. Kimse bana selam vermiyor, kahvelere sokmuyorlar, tehditlere varan davranışlar. Yönetim tekrar benimle görüştü, anlaşmışken gittim rica minnet geri aldık bonservisimizi, devam ettik Tuncaspor’a.
Tuncaspor -/Keşanspor maçlarının tamamı olaylı bitmiştir dönemimde. Maçta rahmetli Kıl Atilla hakem. Maç başladı çok gergin bir hava var ortada. Atilla ağbimizin toleransı yok en ufak bir harekette kartı yapıştırıyor. Maçın ilerleyen dakikalarında sahanın ısınmasıyla kartlar başladı havada uçuşmaya. Arka arkaya 5 kırmızı, üçü bize, ikisi Keşan’a. Kenarda baktım Deli Namık’ı ısınmaya almış Ferhat hoca. Keşan frikik kullanacak, ben barajı oluşturmaya çalışıyorum Atilla ağbi yanıma sokuldu;
DELİ NAMIK SAHAYA GİREMEDİ
-Bak Topuz, bugün 5 kişiyi attım, biraz sonra Namık girecek sahaya, daha girdiği gibi onu da atacağım, bugün delilerle uğraşamam, deyince hemen işaret ettim Ferhat hoca’ya ‘oturt onu’ diye.
Maçı 1-0 almıştık o gün o şartlarda. İlerleyen yıllarda Keşan’la bu tatlı rekabetimiz hep devam etmiştir. Edirne birincisi olarak gittiğimiz grup maçlarından birinde de Keşan bizi yenmiş ve Edirne şampiyonu olmuştu.
O yıllarda Keşan, Uzunköprü kendi aralarında da büyük rekabet içindeydiler. Biz bir semt takımı olarak kendi yağımızla kavrulur, kendi gençlerimizle mücadele ederken rakiplerimiz olan bu takımlar 3 ve 2. ligden bile adam alabiliyorlardı.
Edirne’de o yıllarda takım sayısı çok azdı. Ardaspor, Edirnespor Amatör ve Tuncaspor. Biz Tuncaspor olarak 40 kişiyle idman yapıyorduk. Her mevkide en azından 3 tane adam vardı. Sonraki yıllarda Ayşekadın, Saraçhane, Kirişhane, Yıldırım, Yeni İmaret kuruldu, kurulduktan sonra daha renkli oldu Edirne futbolu ama sanki kalite de düştü amatörde.
BABAMDAN ÇOK SOPA YEDİM
Babam çok karşı çıktı futbol oynamama. Çok sopa yedim babamdan. Babam o yıllar Tahtakale’de zahirecilik yapıyor. Günlük yerel gazeteyi de takip ediyor. Pazartesi sabahları bakıyor Tuncaspor kadrosuna kalede İsmail, ben sopayı yiyorum. ‘Yahu baba o İsmail ben değilim, başka İsmail o’ diyorum ama nafile, sopayı yiyorum yine.
Takım arkadaşlarımla her zaman iyi anlaştım ben. Bir bütündük Tuncaspor futbolcuları olarak. Bir arkadaşımla dahi kavga etmişliğim olmamıştır.
Dönemimde küme düşmedik hiç. Ben futbolu bıraktıktan sonra düştü Tuncaspor. Dönemimde hocalarım Kel Hasan, Ferhat Kemallarlı ve Metin Kasırga’dır. Bir dönem İbrahim Ay, eski belediye başkanı çalıştırdı bizi, yine bir dönem de beden eğitimi öğretmeni Mustafa Altınordu hocamız olmuştur. O yıllarda 25 Kasım toprak, zımpara gibi veya çamur bir saha. Sonra saha çimlendirilince bizim maçları bir süre Trakya Üniversitesi’nin sahasına aldılar, oradan da Saraçhane’ye geçtik, halen de amatör maçların çoğu orada oynanıyor.
Futbolu bırakmayı düşündüğüm son dönemlerde Çorluspor geldi Edirne’ye hazırlık maçı için. Çorlu o zaman lige çıkmak için bir kadro kurmuş ki o yıl çıktılar zaten. O gün onların A ve B takımları ile biz ve Kirişhane 4’lü turnuva yaptık. Onların B takımı Kirişhane’ye 7 tane attı. Biz onların A takımını daha ilk dakikada 1 gol yememize karşın 2-1 yendik. Maçtan sonra bana transfer teklifinde bulundu Çorluspor. Ama ben artık futbolu bırakmayı düşündüğümü söyleyerek geri çevirdim teklifi.
MAÇLARDAN SONRA MEYHANEYE, VUR PATLASIN ÇAL OYNASIN
Edirne içinde oynadığımız her maçtan sonra takım olarak Kıyık’ta yönetimin düzenlediği yemeğe gitmek bir adetti. Ya Kırık Kadeh Recai ağbinin yerinde, ya Çakır İsmail’in meyhanesi, ya da Kimene Bahattin ağbinin yerinde yiyorduk yemeğimizi. Bütün takım olarak içki de içerdik maç sonundaki yemeğimizde. Galip gelirsek sevinçten, yenildiysek üzüntüden, ama mutlaka içilirdi. Ve bir kol çalgıda olmazsa olmazımızdı. Kıyık’tı orası, Kıyık’lıydık biz. Her maç sonunda yer, içer vur patlasın çal oynasın eğlenirdik.
Evlendim. Düğünüm cumartesi akşamı, oldu bitti. Geldiler Pazar sabahı beni alıp Keşan’a deplasmana götürdüler. Gel de gitme. Takımın kalecisi bendim, kalktım yataktan deplasmana. Bir oğlum ve bir kızım var ama onlar spora ilgi göstermediler. Oğlum isteseydi sonuna kadar arkasında dururdum onun.
TEK KIRMIZI
Futbolculuk yaşamımda sadece bir maçta kırmızı kart gördüm. 77-78 Keşan’la final maçındayız. Maç sonu saha tamamen karıştı. Hakem yarbaydı, maç Edirne’de 25 Kasım’da. Olaylar büyüdü, iki polis bizim Tüysüz Hasan’ı tutmuş Yarbay’ın oğlu da babası nedeniyle sahaya inmiş Hasan’a vurduğunu gördüm. Ben o hızla uçarak tekmeyi vurdum ve olaylar sonunda kırmızı kartı hakkıyla yemiş oldum.
1985 yılından sonra yöneticiliğe de başladım. Hem yöneticilik yapıyordum hem de yeni takıma katılmış yetenekli Bekir isminde bir kaleci adayımız vardı, onu gelecek için hazırlıyor, hem de maçlarda onun gönüllü yedeği olarak çıkıyordum. Yani ayna anda hem yönetici, Genel Kaptan, hem kaleci antrenörü, hem oyuncuydum Tuncaspor’da. Futboldan koptuktan sonra ne yazık ki sadece bir maçına gidebildim Tunca’nın. İşler güçler bırakmıyor ki. Bir daha dünyaya gelsem yine futbol oynardım, yine kaleci olurdum.
(İsmail Topçu bu röportajdan bir ay sonra ne yazık ki yaşama veda etmiştir.)