
Av. Dr. Ulaş ÇAM
(Edirne CHP Taban Hareketi)
Başlıktaki kavramlar her ne kadar iktidar açısından geçerli görünse de muhalefetin kendi içindeki pratiklerde de azımsanamayacak örneklerle kendisini göstermektedir. Ülkemiz dahil bir çok ülkede, ağırlıklı olarak sağcı baskıcı siyasal iktidarların yönetimde olduğu somut bir olgu olarak karşımızdadır. Kitleleri milliyetçilik ve din propagandası ile konsolide etme, muhalefeti başta yargı olmak üzere her türlü yol ve yöntemle sindirme, baskı altına alma, terörize etme, kendisi dışındaki tüm siyasal aktörleri vatan ve devletin düşmanı veya casus olarak göstererek iktidar aygıtını tahkim etme, biz ve onlar algısını güçlendirerek; iktidarı asla bırakmama üzerine kurulu bir pratik, baskıcı ve yaygın kullanımı otoriter siyasal iktidarların genel durumunu ifade etmektedir.
Siyasal iktidar tüm bu süreçlerde kendisi için daha rahat bir hareket alanı yaratmak ve güvende hissetmek için çok yaygın bir yönteme başvuruyor: “kayırmacılık” Ülkemizde yoğun tepkilere yol açan liyakatsizlik uygulamaları bunun en dikkat çekici örnekleridir. Siyasal iktidar denetiminde olan kamu kurumlarında, iktidar referansı veya onayı olmadan bir iş ya da mevkii sahibi olmak neredeyse olanaksız hale gelmiştir.
Durum iktidar açısından böyle iken, muhalefetin merkezinde ya da yerelde iktidar olduğu şehirlerde kendi içindeki muhaliflere uygulaması nasıldır? Açık söyleyelim, iktidar pratiğinden çok da farklı değildir. Muhalefet tarafında çok tepki alan; bir çok dönem milletvekili ve belediye başkanı olma durumları özellikle dikkat çekicidir. Bununla birlikte kayırmacılık da azımsanamayacak düzeydedir. Konumunu korumak isteyen, yeniden seçilememe kaygısı ve aslında özgüven eksikliği yaşayan milletvekili ya da belediye başkanları bu yola başvurmaktadır.
Partinin il örgütlerine doğrudan müdahale etme, buyurganlık, yönetimleri belirleme, kontrol altında tutma ve parti içi muhalefeti baskı altına alma ve kendisine yakın olanları kayırma gibi tutumlar sıradanlaşmıştır.
Delege sistemi ile yürüyen parti mekanizmasında, delegelerin belirlenmesi süreci başta olmak üzere, kongrelerde yaşanan pratik; kimi durumlarda iktidarın uygulamalarına dahi rahmet okutmaktadır. Delege seçimleri demokratik olarak yapılmamakta, çoğu zaman isimler tepeden belirlenmekte, akrabalık ve biat öne çıkmaktadır. Öyle ki bu sayede bir tekrara dönüşen milletvekillikleri ve belediye başkanlıkları sağlanmaya çalışılmaktadır. Yaşanan bu süreç sonunda partiye yeni katılmış olanlar da “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” anlayışı hakim olmakta, özne olma isteği dışlanan partili, aidiyet duygusunu ve siyasete ilgisini yitirmektedir. Bu döngü nedeniyle parti içindeki iktidar odakları yıllarca mevcut yerlerini korumaktadır.
Bireyin özneliği yitirme süreci aslında muhalefet için de bir yıkımdır. Muhalefet bu nedenle gelişme ve büyüme dinamiklerini kaybetmektedir. Bir İl Kongresinde, 5 dönemdir milletvekili için bir belediye başkanının sarf ettiği sözler ibretliktir: “Milletvekili listesi yazılır, “Sayın Vekilimiz.” Büyükşehir Belediye Başkan Adayı belirlenir, “Sayın Vekilimiz.” İlçe Belediye Başkanları belirlenir, “Sayın Vekilimiz.” İl Başkan Adayı belirlenir, “Sayın Vekilimiz.” Burası Cumhuriyet Halk Partisi, şirket değil!” Söz konusu vekilin yalnızca kendi seçim bölgesinde değil Trakya bölgesinde ve hatta ülkenin bir çok bölgesinde seçimleri domine ettiği ve adayların belirlenmesi konusunda belirleyici olduğu hatta belediyelerde ihaleler kovaladığı da kamuoyunda bilinmektedir.
Benzer durum yaşadığımız şehir olan Edirne’de görüldü. Delege listesinin hazırlanmasında demokratik bir süreç olmadığı gibi listede belediye başkanının birinci dereceden yakınları ve milletvekilinin bir çok akrabası, kendisine ait işyerinin çalışanları, belediye çalışanları ve aynı soyadları taşıyan bir çok insanın delege listesinde yer alması da dikkat çekicidir. Delege olanların bir kısmının delege olduğunu dahi bilmediği, sonradan öğrendiği konuşulmaktadır. “Dönem birlik beraberlik dönemi, örgütte taban temsil edilecek” denilip seçenek listeler engellendikten sonra, tanıdık çevre dışına bir tek delege dahi verilmemiş ve mahalle sorumlularının “bizden, bizden değil” şeklinde çalışarak belirlediği delegeler listelerde yer bulmuştur. Örgüte ve kendine güvenmemekten kaynaklanan bu tedbirci tavır, iktidarı kaybetme korkusu yaşanan siyasal iktidarın, muhalefete karşı yaptığı uygulamalar bir benzeridir.
Tüm bu “tedbir” uygulamalarına rağmen üyelerin bu tablo karşısında delege seçimlerine katılım oranı çok düşük kalmıştır. Katılım yönünden meşruiyet açısından sorunlu olan delege seçimleri sonrasında söz konusu delegelerle, tek adayla merkez ilçe başkanlığı ve yine tek adayla il başkanlığı genel kurulları yapılarak bu durumdan istenilen sonuç elde edilmiş, tek adayları belirleyenlerin istediği olmuştur. Buna karşın il başkanı seçiminde, kendi belirledikleri delegelerin dahi önemli bir çoğunun desteğini alamayan tek aday, yalnızca delegelerin % 61’in oyunu alarak ayrı bir meşruiyet sorunu olmuştur.
Siyasal iktidarın anti demokratik pratiğini eleştiren muhalefet aynı yol ve yöntemlerle yürümemelidir. Hiçbir yönetici, belediye başkanı ya da milletvekili konumunun garanti olmasını sağlamak adına sistemi kendisi için kurgulayamamalıdır. Kendisinden liyakatli olan ve mücadele etmek isteyenlerin önünü kesememelidir. Kayırmacı tutumların ve kendisine eleştiri getirenler ile muhaliflere karşı buyurgan ve baskıcı anlayışların çözülmesi kaçınılmazdır.
Muhalefet büyümek ve iktidar olmak istiyorsa, halkı siyasetten uzaklaştıran bu pratiği durdurmalı, tüm görevlerde süre sınırlaması yapmalı, katılımcı seçenekleri çoğaltmalı, liyakati dikkate almalı ve parti içi demokrasinin önünü açmalıdır. Ezcümle iktidardan devşirdiği baskıcı ve kayırmacı anlayışlardan arınmalıdır. Mevcut siyasal iktidar yenildikten sonra yine baskıcı nitelikte ve benzer kayırmacı pratikler sergileyecek bir muhalefet iktidarı daha yaşamak istemiyoruz.