19 Kasım 2024 Salı
Üç yıldır yataktan kalkmakta zorlanan kocasına şöyle bir baktı. Üzerindeki battaniyeyi düzelttikten sonra gözü yine kocasında dış kapıyı çekip asansörün düğmesine bastı.
Üç yıl önce kocasında başlayan tuhaflıklara önce bir anlam verememiş, büyük kızının uyarıları üzerine doktora gittiklerinde daha ilk muayeneden sonra Fakülte’ye sevk edilmişler, orada günlerce süren testler sonunda üç kızının babalarının önce demans, sonra da alzheimer hastası olduğunu üzüntüyle öğrenmişlerdi.
Zor bir hayat başlamıştı bundan sonra Zehra hanım için. Kolay mıydı, dağ gibi kocası bu hallere mi düşecekti? Ne de yakışıklıydı gençliğinde oysa, “Aslan gibiydi benim kocam, bi de bu hallerimize gene” diye söylenirken son aylarda, onu evin içinde kontrol etmeye, ilaçlarını içirmeye, beslemeye, tuvalete, banyoya götürmeye uğraşırken canından bezdiğini hissediyordu artık.
İyi ki kızları vardı da arada yardıma geliyorlar, onu yıkarken, temizlerken yardımcı oluyorlardı.
En korktuğu ise son günlerinde başına gelmeye başlamıştı. Gecenin bir saatinde uyanan kocası tuvaletin yerini bulamadığı veya tuvalet kullanmayı unuttuğu için evin her yerine büyük, küçük tuvaletini yapmaya başlamıştı.
İşte o zaman delireceğini düşündü Zehra hanım. Evin içini dışkılarla bir güzel bulanmış gören Zehra hanım sabah daha güneş doğmadan bağırarak uyanmış, bütün apartmanı ayağa kaldırmıştı. O ki temizlik konusunda titizliğiyle nam salmış olsun, bir de şimdi evin her yerini b.k götürsün. Hiç olacak şey miydi bu?
Çıldırdığını düşünen komşularının telefon ettiği kızlarının tam zamanında gelmesiyle ancak sakinlemiş ve bu durum üzerine ne yapmaları gerektiğini doktoruyla uzun uzun görüştükten sonra son çare olarak doktorun verdiği ağır uyuşturucu ilaçları her akşam yatmadan önce vermeyi ihmal etmemeleri gerektiği sonucuna varmışlardı.
Artık geceleri rahattı Zehra hanım. İlacı yutan bir zamanlar aslan gibi, şimdilerde bir deri, bir kemik kalmış zor yürüyen kocası gece saatler boyu hiç uyanmıyor, ilacın etkisi gündüzleri bile geçmiyor, Zehra hanımın sıkı kontrolü altında iki saatte bir tuvalete götürülerek evin içi hallerini düzenini koruyordu.
Dışarıdaki güneş gözlerine vurduğunda bir haftadır evden dışarı çıkmadığını anımsadı. “Bugün Cumartesi pazarı açılacakmış gideyim de göreyim bakayım nasıl olmuş?” diye düşünerek evlerinin alt tarafındaki yeni pazar yerine doğru yürüdü.
Yeni açılmış olan pazar yerinde bir kalabalık sormaya gitsin. Yeni seçilen kadın belediye başkanı başta olmak üzere partililer ve belediye çalışanları pazarcılardan, pazara alışverişe gelenlerden sanki daha fazla diye düşündü Zehra hanım.
Başkan’ın pazarcılar ve alışverişe gelen Edirneli hanımlarla sohbetini ilgiyle izledi. Çalan telefonuna şöyle bir göz attıktan sonra büyük kızının ismini görünce açtığında kızından zılgıtı yedi:
“Anne eve geldim neredesin sen, babamı bu halde bırakıp da nerelerde geziyorsun? Üstelikte evin anahtarları da kapının üzerinde!”
Fırçayı yediği gibi geriye evinin yolunu tutmadan önce pazardan almayı düşündüklerinin listesini bulmak için çantasına uzandı. Yoktu. Para çantasını aradı o da yoktu.
Olduğu yerden geriye eve doğru döndüğünde düşünüyordu. “Para çantam ve listeyi almadım mı, yoksa kayıp mı ettim?”
Çıkaramayınca, “Yok aman bana daha sıra gelmesin, evde bir tane hasta yeter, hiç olmazsa benim aklım yerimde olsun. Dur sen eve gideyim de bakalım büyük kızımız hanım efendiyle bir görüşelim, madem o kadar seviyor, düşünüyor babasını, biraz da o dursun yanında canım” diye söylenerek hızlandırdı adımlarını…