19 Kasım 2024 Salı
Kahvenin köşesinde oturmuş, sağ tarafında bastonu, bir elinde çayı, diğer elinde alta doğru düşürdüğü gözlükleriyle gazetesini okumaya çalışıyor.
Yüzünde rahat ifadesiyle gelen geçene karşı kayıtsız duruyor. Yan tarafına oturarak bir süre izliyorum kahve arkadaşımı.
Gazeteyi elinden bırakınca göz göze geliyoruz. Başımla selamlıyorum, selamımı alıyor. Kahveciye 2 çay işareti yapıyorum, çaylar gelince sohbet açılıyor.
“Bana derler Kasap İsmet. Dededen, babadan kalan mesleğimi şimdi oğlum sürdürüyor bizim kasabada.
70 yıl yaptım kasaplığı ben. Babamın yanında başladığımda dedem daha hayattaydı. Dedem usta, babam kalfa ben de çırak olarak askere gidene kadar devam ettik.
Savaş yıllarında, kıtlık senelerinde doğmuşum ama evimizde hiç yokluk yaşanmadı. Dedeciğim tutumlu ve işini bilen insandı. Askere gittiğimde darbe oldu, Menderes’i aldılar baştan. İyi oldu memleket kendine geldi ama onu ve arkadaşlarını asmaları hataydı bence.
Askerlik dönüşümde dedemin öldüğünü gördüm. Üzülmeyeyim diye yazmamışlar bana. Çok bağlıydım dedeme nurlar içinde uyusun. Evlendiğimin ertesi senesi de arkadan babamı kaybettim, yalnız başıma kaldım kasabanın tek kasap dükkanında.
Dededen babadan gördüğümü uyguladım işimde. Asla veresiye hayvan almadım üretenlerden. Sıkışan bana gelirdi, kış kıyamet günlerinde hele daha da çok olurdu bu. Güvendiğim üreticilerden aldım ürünlerimi. Meralarda gezen küçük baş, büyük baş hayvanları dükkanımda kasabalıya yedirdim. Şehirden bile gelip benden alışveriş yapanlar olurdu. Hile, hurda olmazdı bizde. Sakatatı ayrı, etini ayrı pazarladık, dürüst çalıştık ve karşılığını fazlasıyla aldık.
Oğlum gençlik yıllarında İstanbul’a çalışmaya gittiyse de el ekmeğinin acı olduğunu gördü, erken döndü yanıma. Yetiştirdim, benden iyi bir kasap oldu, şimdi o dükkanın başında, o da tek başına çalışıyor. Torun mu, ya kısmet bakalım yapacak mı bizim mesleği.
Naapçan sen bende kaç tane kızan olduğunu, yengenin hayatta olup olmadığını. Sana ne lazım, sen benim anlattıklarıma baksana.
Hayatta en fazla sıkıntı çeken insan okuyan, bilen akıllı insandır. Kasabamızda çok değerli öğretmenler geldi geçti. Hele o Köy Enstitülülerin muhabbetine doyamazdım. Okuma sevgisini onlardan edindim. Gençlik yıllarımda dükkanımda boş kaldığımda öğretmenlerin getirdiği kitapları okurdum. Sonraları Cumhuriyet Gazetesi okumaya başladım. Yıllarca sürdü bu okumalarım, okudukça ufkum açıldı, öfkem de arttı bu memleketi bu hallere getirenlere. Dünya’nın en zengin ülkelerinden birisinde yaşıyoruz, yoksulluk, açlık diz boyu.
Kaç yaşımda mıyım? 83 be kızan. Kızımın yanında kalıyorum şimdilik. Damat hayırsız çıktı, kız sepetledi onu seneler önce. Bir torunum vardı onu da okuttu başından savdı, ama bana kıyamadı aldı yanına beni. Evin bir odasını bana ayırdı, sabah erken gider işine. Kahvaltım hazırdır, yaparım kahvaltımı çıkarım evden gelirim bu kahveye. Öğlene doğru bi simit alırım geveleyerek giderim evime gene. Biraz kestiririm yine çıkar dolaşırım, parka, kahveye. Akşam erkenden evime, kızımla akşam yemeğimden sonra çekilirim odama. Odamda televizyonum, masam sandalyem de var. Varsa elimin altında kitap, gazete okurum erkenden yatarım, erkenden de kalkarım.
Yok pek arkadaşım buralarda. Zaten üç sene oldu Edirne’ye geleli. İnsanın belli bir yaştan sonra arkadaş edinmesi çok zor. Kasabada da pek yaşıtım kalmamıştı zaten. Burada da çoğu emekli ama sohbetim pek uymuyor onlarla.
Bana müsaade, kal sağlıcakla gidip dolaşayım da ayaklarım açılsın biraz.”
Arkasından bakıyorum İsmet ağbinin. Öğrenmenin yaşı yok işte, tanıdıkça yeni bir şeyler öğreniyor insan hayattan.