DOLAR 33,9818 0.11%
EURO 37,7251 -0.39%
ALTIN 2.726,78-0,69
BIST 9.771,16-1,67%
BITCOIN 18341070,44%
Edirne
27°

AÇIK

05:01

İMSAK'A KALAN SÜRE

Mehmet ŞELECİ

Mehmet ŞELECİ

07 Eylül 2024 Cumartesi

    KONUKLARINIZIN SESİ 349

    KONUKLARINIZIN SESİ 349
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

              Seksenyedi yaşındayım. Çocukluğumun ve gençliğimin ilk yıllarında politikayla hiç ilgilenmedim. Çünkü o yıllarda politika yani toplum yönetimi, gelecek planlamamı etkilemiyordu. Çevremde de önemli bir yakınma duymuyordum. Çelişkileri bireysel düzeyde görüyordum. Yirmiüç yaşımdayken bir Alman arkadaşımın verdiği Komünist Manifesto’da bile yalnızca mantıksal kurgu ilgimi çekmişti.

              Bilgisizliğimin bu düzeyine karşın toplumsal hizmeti, bireysel gelişmemin önünde tutabildiğimden Türkiye Öğretmenler Sendikası’nda, Yapı İş ve Metal İş Sendika’larında karşılık beklemeden öğretmenlerimize, işçilerimize yardım etmeye çabaladım. Ama söylenenle yapılanın tam karşıt olabileceğini gördüm. Son denemem sporda oldu. Orada da engellendim.

              Ancak kırk yaşında toplumsal hizmette başarılı olamayacağımı anladım, kendime döndüm. Evlendim. Yurtdışlarında çalıştım, orta düzey bir yaşam standardını garanti ettim. Politikayı en genelde öğrenmeye giriştim.

              Şimdi politikayı en genelde anlayabiliyor, belirli genel yargılara ulaşabiliyorum.

    (1) Politikanın temeli ekonomi, yani politik kararlarda hep ekonomik amaçlar

    aranmalı. Üstelik bireyselden uluslararasına her düzeyde. Bu yargımızı somutlaştırırsak, örneğin biri din-iman diyorsa bu, “Benim ekonomik durumum iyi, bunu korumalısınız. Buna yer gök cevaz vermez, seni yer gök yakar, olmazsa onun adına ben yakarım” demek. Biri, kimseye zarar vermeyi düşünmeden dindarsa bu, “Mutluluğu bu dünyada bulamadığından mutlu olacağı başka bir dünya düşlediğinden.” Birleşmiş Milletler ’deki politik savaşlar da, kapitalistler ve onların ele geçirdikleri ulusal yönetimlerle sömürülenler ve ulusal çıkarlarını sömürenleri desteklemekte gören yönetimler arasındaki ekonomik savaşlar.

              (2) Politikada söylem ve eylem koşut da, karşıt da olabilir. Gerçeğe ulaşmak için yalnızca sınıfsal yapıya ve eyleme bakmalı. Topluma hizmeti amaçlayan bireyler veya örgüt üyeleri doğru, topluma karşı bireyler veya örgüt üyeleri yalan söyler. Bu zorunlu. Böylece söylem hep aynı olabilir. Sonuç “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Ama “Şecaat arzederken merd-i kipti sirkatin söyler” de geçerli. Yani, kandırmak amacıyla topluma yalan söyleyenler, Batı, Nato, … bağlılıklarını açıklamak zorunda da kalabilirler.

              (3) Politikayı değişik ölçeklerde inceleyebilir ve değişik sonuçlara varabiliriz. Yüzyıl ölçeğinde politika, sınıfsal çelişkilerin gelişmesi, birikmesi (evrim) ve bunun sonucu toplumsal yapının değişmesi (devrim).

              Örneğin, on yıl ölçeğine baktığımızda yönetimlerin değiştiğini ama yönetilenlerin (halkın) ekonomik ve politik durumunun değişmediğini görebiliriz. Bazı olaylar (darbeler, gezi parkı gibi amacı belirlenmemiş kalkışmalar) bizi heyecanlandırabilir. Ama bir süre sonra her şey geriye döner, unutulur (evrim dönemi). Devrimdeyse toplumsal olaylar büyük hız kazanır. Toplumsal yapı sarsılır. Büyük değişimler aylar hatta günler içine sığar. Ya devrim olur, ya karşı devrimle devrim önlenir.

              Toplumcu aydın, ölçeği yıl-ay-güne indirgerse kendini kandırır, toplumu oyalar. Bu nedenle toplumcu olmayan yönetimler buna aldırmaz. Bazı bazı cezalandırması bile kışkırtma amacıyla. Toplumcu aydın uzun evrim dönemlerinde sabırlı olmak, eylemi değil öğrenmeyi, çözümlemeyi, bilgilerini paylaşmayı öne almak zorunda.

              (4) Tüm politik yapılar, politik karar ve eylemler iç içe ve birbirleriyle bağlantılı. Dıştaki daha geniş olanı içtekini belirler. İçtekinin dıştakine etkisi sınırlı. Somutlaştırırsak, biz kapitalist blok içindeyiz. Yani ulusal politik kararlarımızı büyük ölçekte emperyal güçler belirliyor. Bazen kimin yöneteceğini, nasıl yöneteceğini bile. Ama en içte halk var ve onun çıkarları bu tür yönetime karşıt. Sonuç: Emperyal güçlerin karşı çıkacağı toplumsal çıkarları savunabilmek için çok çalışkan, çok bilgili, çok örgütlü, çok sabırlı, çok azimli olmalıyız. Emperyal güçler aldırmadığında (örneğin Avrupa Birliği kriterlerinde) işimiz daha kolay.

                                                                                                                                           Sağlıcakla,