İsmail DEMİRAY
Girdi maliyetlerindeki artış, açıklanan taban fiyatların maliyetlerin altında kalması tarımsal üretimi bitme noktasına getirdi. Artı Gerçek’e konuşan çiftçiler, “üreten son kuşak olabiliriz” dedi.
Mazot, gübre, ilaç ve sulama gibi girdi maliyetlerindeki artış nedeniyle zorlanan çiftçiler tarımsal desteklemelerin yetersiz kalması, açıklanan fiyatların maliyetleri bile karşılamaması nedeniyle yeni ekim dönemine darboğazda giriyor. Borç ve kredi ile üretime devam etmeye çalışan çiftçiler köylerin boşaldığını, tarım ve hayvancılığın bitme noktasına geldiğini vurgularken, girdi maliyetlerinin düşürülmesini, üretimin planlanmasını, sağlıklı fiyat politikası uygulanmasını, üreticilerin desteklenmesini ve iklim krizine yönelik politikalar üretilmesini istiyor.
HÜKÜMETİN TARIM POLİTİKASI YOK
Adil Çobanım Edirne’nin Kıyık semtinde yaşıyor, emekli olmasına karşılık çiftçilik yapmaya devam ediyor. Adil Çobanım şunları söylüyor:
“50 yıldır çiftçilik yapmaktayım. Dededen, babadan kalma mesleğimiz olan hayvancılığın yanında çiftçiliği de devam ettirmeye çalışıyorum. Hayvancılık çoktan bitti. Sırada çiftçilik var artık. 20 yıl öncesine kadar yoğun olarak yaptığımız hayvancılığın yanında çiftçiliğimizi konu komşuya ektirerek yapıyorduk. Sonraki yıllarda hayvancılık bitip de yapılamaz hale gelince traktör alarak kendimiz yapmaya başladık çiftçiliği. Bak bu önümüze gelen çayın fiyatı 10 lira. Sütü komşum satıyor litresini 15 liraya. Nasıl çıkacak bu işin içinden? Çiftçilikte artık yapılamaz noktaya doğru gidiyor. Batmamak için mücadele ediyor küçük çiftçinin çoğunluğu.
Üretirken Batıyoruz
Çalışan insan batar mı? Biz batıyoruz işte. Bu girdilerle, olmayan fiyat politikasıyla, karşılanamayan maliyetler nedeniyle üretirken, çalışırken batıyoruz. 2.5 liraya aldığımız gübre şu anda 16 lira. Mazot ve ilaç ta gübreye oranla zamlanıyor. Bizim buğday 4 liradan 10 liraya çıksa neye yarar üç yıl içinde.
Tarım yapmaya çalışıyoruz. Tarlalarımın tamamı Edirne civarında. Bugün satsam milyonlar kazanırım, ama satmayıp üretmeye çalışıyoruz ve cezasını çekiyoruz. İcarla yer baktım, konu komşunun yerleri de boş kalmasın diye, icar fiyatları da yükseldi birden bire. Böyle giderse tarlalar arsa olacak. Bina, beton, demir mi doyuracak toplumumuzu?
Çözüm Girdilerin Uygun Fiyatla Olması
Memleketimizde ne yazık ki gözle görünür bir tarım politikası yok. Tarım politikası olsa üretici bu kadar mağdur edilmez, küstürülmez. Çözümü var bu konunun. Girdi fiyatlarını düşürürsünüz, sağlıklı bir fiyat politikası uygularsınız üretici de ne ekeceğini, üreteceğini bilir ve hem memleket kazanır, hem vatandaş, hem de devlet. Yaşım 61. Hadi bu işi daha 10 yapayım. Ondan sonra tarlalar çıkacak böyle giderse pazara. Oğlum var dışarıda çalışıyor, ben nasıl diyeyim “Oğlum gel çiftçilik yap” diye. Kendim ümit edemediğim, kazanamadığım bir işe oğlumu nasıl süreyim?”
‘ÜRETENLER CEZALANDIRILIYOR’
Dededen çocuklara, torunlara derken 5 kuşaktır Ahıköy’de kendi topraklarında tarımla uğraşan Fevzi Genç şöyle konuşuyor:
“Bizden önceki kuşaklar bu topraklarda karınlarını doyurdular, hayatta kaldılar. 80’lere kadar fena değildi. Devletin gerçekten de üretenlerin ürünlerine ihtiyaçları olduğu için bir şekilde üretenleri ayakta tutmaya yetecek kadar destek veriyorlardı.
Amaç Tarımı Büyük Şirketlere Peşkeş Çekmek
Girdi fiyatlarını yükselterek, üretilen ürünlerin fiyatını enflasyona ezdirerek köylüyü, çiftçiyi, üreten insanları mağdur etmenin tek bir açıklaması var. “Bu ülkeyi yönetenlerin amacı tarımı büyük şirketlere açmak, köylüyü topraksızlaştırmak, bir nevi köleleştirmek. Köylerde yaşayanların köyleri terk etmeleri için her şey yapıldı. Okullar kapatıldı, hayvancılık ve tarım yapılamaz noktaya getirildi. Köyler boşalıyor, gençler artık köyde durmuyor.
Üreten Son Kuşak Olabilirim
Köyde şu anda yaşlanan babamın işini ben yapıyorum. Tarlaları işleyerek bütçemize katkı yapmaya çalışıyoruz. Kuşaklar boyu yaptığımızı yine yapmaya, üretmeye, ülke ekonomisine de katkı sunmaya devam ediyoruz. Girdi fiyatları inanılmaz arttı. Devlet dışarıdan 10 liraya aldığı mazotu bize 40 liraya satıyor. Gübre fabrikalarını kapatmak veya özelleştirmek hangi mantığın ürünü anlayabilmiş değiliz. Benden sonra yeğenlerim bu işi yapar mı diye düşünüyorum da, zor gibi geliyor bana. Kuşaklar boyu ailemizin olan tarlalar belki de kısa bir süre sonra satılmak zorunda kalacak. Kimler alacak, tabi ki konu komşu değil, köyde kimsenin tarla alacak durumu yok, dışarıdan gelenler, özellikle büyük şirketler alacak tarlalarımızı.
Üretmeyen Ülke Batmaya Mahkumdur
Bu girdi fiyatlarıyla köylerde yaşayanlar ne tarım yapabilirler, ne de hayvancılık. Şu anda Türkiye’nin yiyecek ihtiyacı yine kırsaldan karşılanıyor. Devletin asıl amacı bütün üretimi şirketleştirmek. Üretmeyen ülkeler batmaya mahkumdur. Önümüzdeki yıllarda böyle giderse parası olanlar bile yiyecek tedarikinde zorlanacaklar. Köylü, kırsalda yaşayanlar üretmezse, üretemezse kentlerde yaşayanları karanlık günler bekliyor demektir. Tüketici ve üreticinin karanlık günler görmemesi için çiftçiyi tarımda tutacak düzeyde destekleme alımları ve sübvansiyonlar verilmelidir. Küçük aile çiftçilikleri desteklenmelidir. Çiftçinin örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Tarım satış ve üretici kooperatiflerinin demokratikleştirilmesi gereklidir. Toplumun en yoksul kesiminden biri emeklilerden sonra çiftçilerdir.”
NERELERDEN NERELERE
Taş ocaklarına karşı verdiği mücadele ile tanınan Vaysal Köyünden İlhan Karaağaç da şunları anlatıyor:
“Yüz yıl önce gelmiş dedelerimiz köyümüz Vaysal’a. Cumhuriyet’in ilk yılları. Yoktan var etmişler, evlerini yapmışlar, ormandan yer açmışlar, hayvancılık, tarım, ormancılık derken yaşama tutunarak, çalışarak, üreterek 2000’li yıllara kadar gelebildik. Evin tek oğluyum. Babamla birlikte onlarca yıl bir çift beygirle çiftçilik yaptık, yanında hayvancılık ve odunculuk da. 80’lerde traktöre döndük. Amacımız daha çok üretmek, işten kazanmak, işlerimizi daha iyi yoluna koymak içindi.
Köylerde Okulları Kapattılar
Arada çocuklarım oldu, onların okul dönemi geldi. Köyde okulu kaldırdılar, taşımalı sisteme geçtiler o bir sorun olarak önümüze çıktı. Önce tarımda girdi fiyatları yükselmeye başladı. Ardından hayvancılıkta yem fiyatları bizleri olumsuz etkiledi. Elimizdeki traktör bizim işimizi yaparken bize yük olur hale gelmeye başladı.
Yürümeyince Edirne’ye Taşındık
Hayvancılığın yanında tarımın da çıkmaza girdiğini görünce hiç olmazsa çocuklarımızın önünü kapatmayalım diye traktörü satarak Edirne’ye taşındık ailece. Eşim ve ben işe girdik çocuklarımızı okuttuk. Edirne’de uzun çalışma dönemlerinden sonra eşim ve ben emekli olduk. Çocuklarımızı büyüttük, yollarını çizdiler. Köyde evimiz ve tarlalarımız duruyor şimdilik, direniyoruz satmamak için ama nereye kadar gidecek bilmiyorum.
Bu Yıl da Ektim, Göreceğiz Sonucunu
Son yıllarda genellikle eşe dosta icara veriyordum. Bu yıl şansımı bir daha denemek için kendim ektirdim arkadaşıma. Onun traktörünü kullanarak, diğer girdi malzemelerini ben tedarik ettim. Köyümüz Vaysal Balkan eteklerinde. Büyük bir merası var hayvancılık için. Destek verilse Edirne’nin yarısının et ihtiyacını karşılayacak potansiyelde bir köy. İnsanlarımız da çalışkan. Aynı zamanda tarım da yapmaya çalışıyorlar. Tarlalarımızın verim durumu düşük.
Köy Tarlalarının Üçte Biri Satıldı
Köyümüzde tarla veriminin düşük olması üretenleri umutsuzluğa düşürüyor. Edirne’ye gidenler nedeniyle orada konut almak isteyenlerin babaları buralarda tarla satarak çocuklarına ev almaya çalışıyorlar. Köylümüz tarımdan kazanamayınca hem ihtiyacını görmek hem de uğraşmaktansa satmayı çözüm olarak görüyor. Son yirmi yıl içinde köyün tarlalarının yaklaşık üçte biri el değiştirdi. Bunları alanların büyük şirketler olduğunu görebiliyoruz.”
KÖY NÜFUSU ARTIK YAŞLILARDAN OLUŞUYOR
Edirne merkezde çiftçilik yapan Cengiz Dağdevir’e göre tarımda gelinen nokta ve çözüm önerileri de şöyle:
“Tarımın girdileri hızlı özelleştirmeler sonucu az sayıda firmanın inisiyatifine kalmış, gübre üretimi azalıp ithalat artmıştır. Tohum piyasası hibrit tohum arttıkça pahalanmış, yerli tohum üretimi zayıflamıştır. Akaryakıtta yüksek vergiler, elektrikte fiyat artışları çiftçiyi zora sokmakta, akaryakıtı azalttıkça kalite de düşmektedir.
Son yıllarda Kış yağışları azalmış, kar yağışı çok nadir olmaktadır. Bu yıl bahar ve yaz yağışları yok denecek kadardır. Buğday üretimi düşmüş, ayçiçeği bazı köylerde biçilmeyecek duruma gelmiştir. Nehirlerde suların bitmesi veya azalması çeltik üretimini tehlikeye sokmuş, susuz kalan çeltikler kurumuş, terk edilen tarlalar ekonomik kriz getiriyor.
Tarım ürünü fiyatları yıllardır baskılandığı ve ithalatçı firmaların belirlemesiyle çiftçinin geliri hızla düşmektedir. Gelir azalınca borçlanma artmakta, faiz yükselince işler zorlaşmaktadır.
Büyük şehirlerin hızlı artışı, köylerin mahalleye dönüşümü, oklarlın kapanması ve gelirin düşmesiyle köy nüfusu hızla azalmış, tarım ve hayvancılıkta çalışacak işçi kalmamıştır. Köy nüfusu artık yaşlılardan oluşmaktadır.
Tarımsal Destekleme Pratikte Hiç Uygulanmadı
2000’lerin başında çıkarılan Tarım Yasası’na göre gayri safi hasılanın yüzde biri tarımsal destekleme olmasına rağmen pratikte hiç uygulanmadı. Hatta ürünleri işleyen fabrikalara yapılan destekler tadım desteği sayıldı. Destekler ertesi yıla kaydırıldı. Enflasyona rağmen yıllarca miktarlar sabit tutuldu. Örneğin buğday tohumuna yapılan destek , ekim yapıldıktan 10 ay sonra ödeniyor, destek harçlığa dönüşüyor.
Demokratik Çiftçi Örgütleri Oluşmalı
Tarım kuruluşları günün iktidarlarının güdümünde olduğu için işlevini yerine getirememektedir. Bürokrat gibi davranmaktalar. Ziraat odaları genel başkanı 40 yıla yaklaşıyor.
İklim değişikliği uzun süreli tahlil edilerek planlama yapılmalı, üretim planlanmalıdır. Girdi üretecek kuruluşları, çiftçi örgütleri, kooperatifler kurmalı maliyet azaltılmalıdır.
Demokratik çiftçi örgütleri oluşmalıdır. Topraklarımız daha fazla üretecek kapasitedir. Teknolojide geri kalınarak üretim arttırılamaz. Devlet üretim çiftlikleri daha fazla tohum üretebilir. Hayvancılık hızla normalleşebilir. Aile hayvancılığı bitmemelidir.”