23 Kasım 2024 Cumartesi
Erdal Akas ([email protected])
Üçüncü yaşam örneğimiz,
RESNELİ NİYAZİ
Resneli Niyazi 1873 de Manastır yakınında Resne’de doğuyor. (İttihat ve Terakki önderleri Talat Bey 1874, Enver Paşa 1881 doğumlu.) Varlıklı bir ailenin çocuğu.
Manastır Askeri İdadisi’nde ve Harp Okulu’nda okuyor. Anılarından alıntılarla (Balkanlar’da bir gerillacı. Hürriyet Kahramanı RESNELİ NİYAZİ BEY’İN ANILARI).
“1887 yılı daha on dört yaşını tamamlamamış bir okul öğrencisiyken vatanın yandığını, memleketin battığını duymuş, padişahın çevresinin hainlerle sarıldığını öğrenmiştim. Manastır ortaokulunda ders verişindeki olgunluk, bilgi ve aydınlatıcı çalışmalarına bağlandığım Bursalı Yüzbaşı Tahir Efendi gibi öğretmenlere sahip olması yönünden ancak askeri ortaokulda faydalanabileceğimi ve içimde yanan ulusumun ve ülkemin düşüşünü önleme çalışmaları için ancak askeri okullarda gerekli bilgiyi alabileceğimi düşünerek askeri ortaokula geçmiştim…
Üstad Sayın Tahir Efendi’nin ortaokulda Namık Kemal’in ve eski yazarların yapıtlarından belirttiği heyecanlı şiirlerin etkisiyle beni bağlayan yurt sevgisi, o çocuk ruhumu devrimlere hazırlıyordu. Namık Kemal’in gönlüme ışık tutan ve umutsuzluğa düştüğüm anlarda bir kurtuluş umudu yaratan şu:
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma.
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadrü kıymetten
beyiti gibi gerçeği yansıtan şiirleri kafamda yarına güven ışıkları yaratmaktaydı. 1894 de Pangaltı’da Harp Okulu’na girdiğim zaman kendimi bir zindanda tutuklu sayıp okuldan, askerlikten tiksinmeye başlamıştım. N. Kemal ve onun gibilerin eserlerini ve adlarını ağzına almak en büyük suç olan bir yerde bulunuyordum…Bu etkilere karşı yine çevrenin aydınlanmasına, aydınlığın korunmasına edebiyat öğretmeni Önyüzbaşı Recep, Fransızca öğretmeni Kurmay Yarbay Esat’ın (Orgeneral Esat Bülkat) -ki biz daha okuldayken devrim hareketlerinin kışkırtıcısı oldukları suçlamasıyla İstanbul’dan uzaklaştırılıp Arabistan’a sürülmüşlerdi- ders sırasında aydınlanmamız ve gelişmemiz için söyledikleri bize yetiyordu…”
Niyazi Bey Harp Okulu’nu teğmen rütbesiyle bitirir bitirmez 1897 Osmanlı-Yunan Harbi’ne katılıyor. Kendi anlatımıyla,
“Beşpınar Savaşı’nda çocukluğumda çevrenin okuldan çıkan subaylar hakkındaki düşüncelerini düzeltmek amacıyla davranmayı tasarlamıştım. Bunun için de bütün arkadaşlarım gibi olağanüstü bir çalışma ile kendimi yetiştirdim. Bunun için de, sırasında askeri kuralların dışına çıkarak, savaşta bana gösterilen yerleri bile bırakıp daha ileriye, kahraman ve sabırsız erlerimin önünde savaşmayı düşünmüştüm…”
Teğmen Niyazi başarılı da oluyor. Rütbesi üsteğmenliğe yükseltiliyor. Bölüğüyle tutsak ettiği Yunanlıları İstanbul’a götürmesi isteniyor.
“Padişah’a sunuldukta üst teğmenliğe yükseltildiğim bildirilmiş ve on altın padişah ödülü almıştım. Oysa Müşir Kazım Paşa’nın benimle gelen ve tutsakları alıp orada burada kendini gösteren on üç yaşındaki oğlu, iki yüz lira ödül ve iki derece terfi suretiyle değerlendirildi ve yaverliğe alındı. Saraya alınmam için yapılan teklifi de kabul etmedim. Bu olaylar karşısında devletin kendi kendini düzeltemeyeceğini anlıyor ve bir inkılaba olan zorunluluğu düşünüyordum…”
Niyazi Bey “geri görev sayılabilecek Redif Birliğine” Resne yakınındaki Ohri taburuna gönderiliyor ve 1903 yılına dek bu görevde kalıyor.
Niyazi Bey anılarında bundan sonra “Bulgar Ayaklanması, İttihat ve Terakki’nin devrime yönetişi, Abdülhamit’e kesin başkaldırma ihtiyacı, Hürriyetin ilanını isteyen bildiriler” (Yıldız sarayı başkatipliğinden Resne’deki tabur komutanına, köylü ihtiyar heyetine, Selanik genel müfettişine ve valiliğe… gönderilen bu bildirileri Niyazi Bey “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iki yüz vatan fedaisi adına ön yüzbaşı Niyazi” adıyla ve cemiyet yönetimine danışarak yapıyor.) bölümlerinde siyasi gelişimi, olayları ve 3 Temmuz 1908 de başlattığı ayaklanmadan sonraki kendi çabalarını anlatıyor.
KOLAĞASI NİYAZİ BEY SIRP VE BULGAR ÇETELERİNE KARŞI GERİLLA SAVAŞINDA
O günkü durumu Niyazi Bey şöyle anlatıyor:
“…Kurtuluşu fedakârlıkta, ölümde buluyor. Reval buluşmasının” (İngiltere Kralı VII. Edward ile Rus çarı II. Nikolay’ın 8-9 Haziran 1908 görüşmesi) “tüm Türklüğün gönlünde yarattığı karanlığı ancak milletçe bir ölümü göze almak yoluyla son bulacağını düşünerek etkilerini her gördüğüm aydının yüzünden okuyordum. Hepimiz ve Cemiyet’e (İttihat ve Terakki cemiyeti) bağlı aydınlar yurdumuz için verilen kötü kararı öğrenmişti…”
Gerçekten büyük kitleler ayaktaydı.
REVAL BULUŞMASINA VE II. ABDÜLHAMİD ZULMÜNE CEMİYET YÖNETİMİNDE TOPLUMSAL DİRENİŞ
Ve sonuçta 23 Temmuz 1923 te II. Meşrutiyet ilan edildi ve İttihat ve Terakki yönetime geldi. Niyazi Bey’de İstanbul’daydı.
NİYAZİ BEY VE İKİYÜZ FEDAİSİ
Dönüşte Niyazi Bey Selanik’te Hürriyet kahramanı olarak karşılandı. Kendi değerlendirmesi,
“Otuz iki yıldan beri zincire vurulup baskılar altında yaşayan millet (II. Abdülhamit’in baskı dönemi) bir dakika bile uykuya dalmadı. İttihat ve Terakki kuruluşu gibi güçlü ve gizli çalışan bir kuvvet, zekâsına eklediği bir şimşek hızıyla çalıştı. Çalışmalarını engelleyen zulüm zincirlerini bir tarafını bile incitmeksizin gösterdiği beceriklilik ve siyasetiyle parçaladı. Fırlattı attı. Hür oldu, mutlu oldu. Şimdi benim ve benim gibi kendilerine verilen görevlerden başka bir büyüklüğü görülmeyen ve adları saygılar ve özgürlüklerle söylenen kişiler ve onun yolunda yürüyenlerin yaptıklarını bu kadar büyütmeye, bizi bu kadar çok alkışlamaya yer olmadığını söylemek isterim…”
Sonuçta Niyazi Bey Resne’ye dönüyor. Resne’nin imarı ve Resnelilerin eğitimiyle ilgileniyor. Niyazi Bey 31 Mart vakası üzerine İstanbul’a gelen hareket ordusuna da katılıyor…
Resneli Niyazi Bey’in ölümü (anılarını bugünkü dile çeviren Emekli albay İhsan Ilgar’ın anlatımıyla.)
“Hürriyet kahramanı Resneli Niyazi Bey 17 Nisan 1913 günü Arnavutluk kıyısındaki Avlonya’da bir Arnavut kurşunuyla şehit edilmiştir. 1912-1913 Balkan Savaşı, onun kurtarmak istediği Rumeli’yi baştan başa düşman eline düşürmüştü. Hayalleri, umutları yıkılmış, kırılmış halde ve hastalık acıları içinde kıvranarak Rumeli’deki işlerini, bir bakıma görevlerini sonuçlandırır. İstanbul’a dönmek isteğindedir…
Nihayet iskeleden inme zamanı gelmişti. O iniş anında alçak bir elin attığı hain bir kurşunla birden yere seriliverdi. Karşı koymak isteyen arkadaşı da aynı sonuca uğramıştı. Niyazi Bey yerde yatarken sadece “Niçin?” diyebilmişti.
Niçin, evet niçin bu alçaklık yapılmıştı?
Bunu yapanlar Niyazi Bey’i vuranı kışkırtanlar (Esat Toptaniler, İsmail Kemaller) aslında Arnavutluğu çoktan feda etmişler, Osmanlıya bağlı gözüküp Arnavutluk için çalışmışlardı…”
Eklemeyi unutmayalım, kendisini unutanların bile kullandığı iki deyim bize Resneli Niyazi Bey’den armağan.
(1) Ne şehittir ne gazi, pisipisine gitti Niyazi.
(2) Geyik muhabbeti.
Sonradan İstanbul’da çok ünlenen ve bazı bazı ünü siyasi konuşmaları bile gölgeleyen ve ‘Gazal-ı Hürriyet’ adını alan bu iki yaşındaki geyiğin (Niyazi Bey’in anlatımıyla) fedailer birliğine katılışı şöyle:
“…Yolda çeteye katılmak üzere o gün Manastır’dan birkaç gün önce kaçmış olan altı jandarma, birkaç sivil yanlarında bir geyik olduğu halde bize katıldılar… Herkes bu hayvanı okşuyor, seviyor, kutsallığına inanıyordu…
GAZALI HÜRRİYET İSTANBUL’DA
Sağlıcakla,