MİŞİĞED IYATLURUK (2)

CHP’de hitama  eren bir tüzük kurultayından daha parti içi demokrasi beklentisinin havada kaldığını belirtmiş ve nedenleri üzerinde etraflı durmuştuk geçen hafta.

Elbette ana neden: muktedirler arası parti içi iktidar kavgasıdır; merkez yönetimi ele geçirme/elde tutma anlayışına dayalı siyasi ayak oyunlarıdır.

Nitekim tüzük sonrası Mansur Yavaş’tan gelen açıklama bir memnuniyetsizlik şeklinde sunulsa da aslında bir çekişmenin varlığını yansıtıyordu.

Mansur Yavaş kendisine konuşma hakkının verileceğini kurultay başlamadan bir saat önce öğrenmiş olmaktan duyduğu rahatsızlığı belirterek, İmamoğlu’nun imtiyazlı konumunu üstü kapalı eleştirdi.

Mesele, cumhurbaşkanlığı adaylığı tabii…

İkisinin de farklı havuzlardan akacak oy potansiyeli var, uzun zamandır bu koltuğa layık görüldükleri de ortada.

Ancak, ‘esas oğlan’ kim diye sorduğumuzda bunun cevabı çok net: Ekrem İmamoğlu!

Çünkü B planının taşıyıcı aktörü İmamoğlu’dur ve çevresindeki kurmaylarıyla birlikte

Zoom toplantıları deşifre olana kadar Kılıçdaroğlu’nu koltuktan düşürmek ve parti içi iktidarı ele geçirmek üzere gizlice örgütlendikleri artık sır değil.

Proje müellifleri ise: Baykal’ı bir kaset operasyonuyla devre dışı bırakıp yerine Kılıçdaroğlu’nu getiren ve sonrasında İmamoğlu’na yol veren güç odaklarıdır.

Bu köşenin müdavimlerinin ezbere bildiği bir konudur CHP’ye parti dışı odaklarca yön verildiği iddiası. Mevzuya yoğunlaşmak isteyenler Kılıçdaroğlu döneminde kimlerin milletvekili yapıldığına, parti politikalarındaki dalgalanmalara baksınlar yeter.

Hiç kuşku yok ki merkezde etkin şahsiyetler arasında parti içi iktidar odaklı çekişmeler de vardır; ancak bir üst aklın varlığını ve 14 yıldaki dinamikleri gözden kaçırmadığınızda bu figüranların nasıl hizaya girdiğini anlamak da kolaylaşacaktır.

4/5/6 dönem milletvekili seçtirilmeyi içine sindiren imtiyazlı şahsiyetlerin nasıl ortadan kaybolduğunu; yanına sokulmak, küçük imtiyazlar kotarmak için can atılan bu genel merkez oligarklarının aslında altlarındaki koltuk kaydığında nasıl boşa düştükleri tecrübeyle sabittir.

Faik Öztrak’ın kontenjandan 5 dönem milletvekili seçtirilmesi hem CHP Tekirdağ örgütüne hem seçmene hakaret değil de nedir?

Parti sözcüsüyken sözde muhalif basın açıklamalarıyla AKP’nin değirmenine yıllarca su taşıdığını bilmeyen kaldı mı bu figüran muhteremin?

Bu adamı Edirne’nin de parti meclisi üyesi sayan, güç devşirmek için sıraya giren kifayetsiz muhterislerin Faik abisi şimdi neden suspus, işlevsiz ve etkisiz diye sormayacak mıyız?

Engin Altay, Engin Özkoç, Erdoğan Toprak, Tekin Bingöl, Bülent Kuşoğlu; Tuncay Özkan, Bülent Tezcan, Oğuz Kaan Salıcı, Seyit Torun ve nice Kılıçdaroğlu dönemi oligarklarını da hatırlayalım.

B planına yol veren güç odaklarınca nasıl hizaya sokulduklarını anlamak için sessiz sedasız köşelerine çekildiklerini görmek yeter de artar bile.

Kılıçdaroğlu ya da Mansur Yavaş arkasında hizalanmış bir kısım eski oligarkın sözde değişim kurultayı öncesi yaptıkları ‘caz’ da,  Kılıçdaroğlu’nun geri adım atmasıyla bitiverdi.  

Ekrem İmamoğlu yeni tüzük ile ayaklarının yere daha sağlam bastığından emin olmalı ki, cumhurbaşkanlığı adaylığında rakip gördüğü Mansur Yavaş’ı hedef alan sözler sarf etti.  Kılıçdaroğlu’nu veya parti içindeki muhaliflerini kast ettiğini söyleyenler de var.

Her ne olursa olsun yeni tüzük ile parti yönetiminde hâkimiyeti sağladığını düşünen bir İmamoğlu var karşımızda; elbette biraz da kibir…

Bakın neler demiş: //… aynı çatı altında siyaset yapan insanların “sen benim ayağıma bastın, sen benim koluma dokundun, yüzüme sert baktın, “ deme zamanı değildir. Bununla uğraşan kim varsa benim yol arkadaşım değildir.//

Siyasi partileri millete hizmette araç gören İmamoğlu, “Memleketime ve milletime layık olma gayreti için hiç kimseyi tanımam” da demiş.

Kendisine engel teşkil edenleri de Başkomutan Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’e ihanetle suçlamış. Atatürk’ün ismini böylesi sıradan sözlerle, üstelik tehditvari şekilde anmak, en hafif tabirle bir özgüven patlamasıdır. Siyaset tacirliği de addedilebilir.      

Tüm bunları Battalgazi Mahallesi İtfaiye İstasyonu’nu açarken -herhalde CHP’de ilan ettiği mutlak iktidarına karşı gelenlerin ateşini söndürmekte kararlılığın ifadesi- söylemesi ise pek eğlenceli doğrusu…

İmamoğlu’nun önce racon keser bir üslupta konuşmanın kendisine yakışmadığını kavraması şart. Yol arkadaşlığı ise belediye hizmetlerinde çalışanları kapsar.

Evet, ‘esas oğlan’ konumuyla kendini CHP’nin genel başkanı gördüğü kesin ve bunun yaygın kabulü için bir çıkış yaptığı da öne sürülebilir ki bu köşenin iddialarının teyididir.

İmamoğlu, öncelikle ülke sorunlarına partisinin çözüm önerilerini halka anlatarak siyaset sahnesinde boy göstermeli, popülist/magazin siyaset dilinden uzak durmayı başarabilmelidir.

Polemik ustası Erdoğan ile yarışmanın halkın beklentileri ile örtüşmediğini gözden kaçırmamalıdır.

İmamoğlu’nun parti içi iktidara dair kendinden pek emin çıkışına Mansur Yavaş cenahından cevap gecikmedi.

Durumdan vazife çıkaran Mansur Yavaş’ın eski kalemi, İYİ Parti Milletvekili Yüksel Arslan, İmamoğlu’nu ‘X’ hesabında yazdıklarıyla hedef aldı.

Gündem yaratan ilginç paylaşım şöyle: //Tek derdi kendi kariyeri ve ona çizilen rotada yürümek olana, “Proje Çocuk” denir. “Mustafa Kemal’in Askeri” denmez.//

Ortalık karıştı tabii; Mansur Yavaş rahatsızlığını Yüksel’in paylaşımını silmesini tavsiye ederek gösterdi.

Atatürk’ü düzeysiz/kısır çekişmelere, siyasi ikbal ihtiraslarına alet etmenin hafifliği, ayıbı göze batıyor değil mi?

Ülke köşeye sıkışmış, vatandaş çok katmanlı ekonomik darboğazda feryat ediyor, tek çare görülen CHP iktidarı için çabalamak yerine magazin siyasetiyle vakit geçiriliyor.

Kaldı ki, Mansur Yavaş’ın ‘esas oğlan” yanında alternatif konumu gayet doğaldır.

Güç odaklarının CHP’yi dizayn etmekte, yönlendirmekte parti içi rekabet yaratmanın önemini bilmemeleri mümkün mü?

“Ahmak Davası” sonucunun gecikmesi, İstinaf Mahkemesi’nden kararın bir türlü çıkmaması,  AKP’nin de bunu hem CHP içinde kargaşa yaratmakta hem de İmamoğlu’nun oyundan düşebileceği algısını körüklemekte kullanması, Yavaş’ı alternatif konumda tutmaktadır.

Her halükârda, CHP’nin halkın serzenişine kulak vererek iktidar alternatifi bir parti konumunu güçlendirecek siyasi adımları atması, genel merkezi ele geçirmeye/elde tutmaya odaklı ayak oyunlarını bir kenara bırakması şarttır.

CHP’nin demokratik/saydam/dürüst yönetilmesi gerektiğini, bunun ülkede iktidar için önemini başta İmamoğlu ve diğer önde giden muktedir aktörlerin kavraması elzemdir. 

Yereldeki taşeronlarının örgütsel bütünlüğü, kolektif siyaseti önceleyen bir parti yönetim tarzını benimsemeleri de buna bağlıdır.

Gerçek değişim tam da budur. Bu sağlanmadığı takdirde genel merkez payandası yerel aktörlerle CHP halka kendini anlatmakta zorlanacaktır.

Zira merkezdeki parti içi iktidar odaklı ayak oyunlarının yereldeki izdüşümü halkta inandırıcılık, güvenilirlik sorunu yarattığı gibi, CHP’nin ülkeyi düzlüğe çıkarma iddiasını da baltalamaktadır.

CHP’yi ileriye taşımayan yarı feodal parti yönetim anlayışının merkezde doğurduğu sorunları ve yerele yansımalarını, Taybıllı’ya verdiğimiz söz gereği Andersen’den masallar kanavasında işleme gayreti gösterdik.

Gelin yereldeki güncel bir gelişmeyi de konu edelim.                    

CHP Edirne Milletvekili Ediz Ün’ün ‘çakarlı’ ve çok imtiyazlı aracıyla gerçekleştirilen kaçakçılık hakkında, çağdaş il başkanı ne düşünüyor, düşünüyor mu, kamuoyuna bir açıklama yapacak mı?

Ediz Ün’ün nasıl birinci sıra milletvekili yapıldığı gerçeğiyle, kendisini il başkanlığı koltuğuna oturtan dinamiklerle hiç yüzleşme gereği duyuyor mu Taybıllı?

Yoksa Atatürk’ü kendine kalkan yapıp defolarını örtmeye çalışan siyasi aktörler gibi mi davranacak; Edirne’de infial yaratan, CHP’yi yerin dibine sokan bu kaçakçılık olayı karşısında suskunluğunu sürdürecek mi?

CHP genel merkezinin yereldeki mühür sahibi, taşeronu Recep Gürkan’ın sağ kolu, danışmanı, hizmetlisi, 2023’te hoppadanak milletvekili seçim listesinde birinci sıraya oturtulan Ediz Ün’le -“benzetmede hata aranmaz” diyerek- kendisini il başkanlığı koltuğuna oturan güç arasındaki paralellikten rahatsızlık duyuyor mu?

Özgür Özel’in ne yapacağı da merak konusu elbette…

Evet,  Cumhuriyet Halk Partisi’nde oligarşik ve siyasi etik değerlerden uzak yönetim tarzının doğurduğu marazaların geldiği boyutun anlaşılmasında ‘Ediz Ün hadisesi’ kulak küpesi olacak mı?

Bitmedi…

Taybıllı’ya, Atatürk’e layık/çağdaş bir il başkanı kimliği hakkında Andersen’den masallarla katkı vermeye devam edeceğiz.

Vallahi, vermek de lazım…