KONUKLARINIZIN SESİ 362

          Bu yazımızda da Atatürk’ün halkımıza bağlılığını, halkçılığını kendi söyledikleriyle anlatmaya çalışacağız.

          Öncelikle iki kavramı nasıl kullandığımızı açıklayalım: Bizim için Osmanlı, ilk Anadolu’ya yerleşip büyük bir imparatorluk kurmuş bir sülale ve Türk, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında bu topraklarda varlık savaşına girişmiş herkes. Irk, zaten özellikle Anadolu’da kavramsal karşılığı olmayan bir terim. İyi niyetli bir arkadaş, bir gün. “Keşke, Türk yerine Anadolulu terimini kullansaydık” demiş. Sonra da bunu Trakya’da söylediğini farketmişti.  Atatürk, birlikte hem varlık, hem uygarlık savaşına giriştiği topluluk için millet, halk ve Türk terimlerinin üçünü de kullanıyor ve Türk terimine bazen ırk niteliği de yüklüyor. Ama tüm eylemlerinde ırk ayrımı yapmıyor.

           Atatürk, halk kavramına iki nitelik ekliyor: Unsuru aslî ve hakiki müstahsil.

           Söylediklerinden seçtiklerimiz (tarih sırasıyla),

           (1) 24/25 Ekim 1919’da Ruşen Eşref’le mülakatından,

              “...Bak birader, böyle milletten nasıl ayrılırsın? Bu palasparelerin içinde perişan gördüğün insanlar yok mu? Onlarda öyle yürek, öyle cevher vardır ki olmaz şey! Çanakkale’yi kurtaran bunlardır.” (Bu arada not edelim: Atatürk’ün bu yargısını gözümüzde canlandırabilmek için Turgut Özakman’ın Diriliş’ini veya Aydın Ayhan’ın Çanakkale Ah Çanakkale’sini okumalıyız.)

          “Kafkas’ta, Galiçya’da, şurada, burada arslan gibi çarpışan, mahrumiyete aldırmayan bunlardır. Şimdi bu adamcağızların seviyesini içtimaen yükseltmek herhangi bir hükümetçilik hırs-ı cahından daha iyi değil midir? Bu insanî mücadelelerin yanında siyasi mücadeleler bayağı değil mi ya? ...” (Söylev ve Demeçler III. 1961-Sayfa 10).

          (2) 14 Ağustos 1920’de mecliste verilen bir takrir üzerine,

           “...Biz memleket ve milletimizin mevcudiyetini ve istiklalini kurtarmak için karar verdiğimiz zaman kendi nokta-i nazarlarımıza tabi bulunuyorduk ve kendi kuvvetimize istinadediyorduk. Hiçbir kimseden ders almadık, hiçbir kimsenin muğfil mevaidine aldanarak işe girişmedik. Bizim nokta-i nazarlarımız, bizim prensiplerimiz cümlece malumdur ki, Bolşevik prensipleri değildir ve Bolşevik prensiplerini milletimize kabul ettirmek için de şimdiye kadar hiç düşünmedik ve teşebbüste bulunmadık. Bizim itikadımıza göre, milletimizin temin-i hayat ve tealisi kendi kabiliyet-i hazmiyesiyle mütenasıp olan nokta-i nazarlardır. Fakat esas itibariyle tetkik olunursa bizim nokta-i nazarlarımız-ki, halkçılıktır-kuvvetin, kudretin, hakimiyetin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. Yine şüphe yok ki, bu dünyanın en kuvvetli bir esası, bir prensiptir. Elbette böyle bir prensip Bolşevik prensipleriyle tearuz etmez...” (Söylev ve Demeçler I. 1961-Sayfa 101).

          (3) 1 Mart 1922’de birinci meclisin üçüncü toplanma yılını açarken,

          “...Türkiye’nin sahibi ve efendisi, kimdir (köylüler sedaları)? Bunun cevabını derhal birlikte verelim: Türkiye’nin sahib-i hakikisi ve efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür (şiddetli ve sürekli alkışlar). O halde herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstehak ve elyak olan köylüdür (sürekli alkışlar). Binaenaleyh Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin siyaset-i iktisadiyesi bu gaye-i asliyeyi istihsale matuftur.

          Efendiler! Diyebilirim ki bugünkü felaket ve sefaletin bais-i yeganesi bu hakikatın gafili bulunmuş olmamızdır. Filhakika, yedi asırdan beri cihanın muhtelif aktarına sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna mukabil daima tahkir ve tezlil ile mukabele ettiğimiz ve bunca fedakârlık ve ihsanlarına karşı nankörlük, küstahlık, cebbarlıkla uşak menzilesine indirmek istediğimiz bu sahib-i aslinin huzurunda bugün kemali hicap ve ihtiramla vaz’ı hakikimizi alalım...” (Söylev ve Demeçler I. 1961-Sayfa 225).

                                                                                                                        Sağlıcakla,