KONUKLARINIZIN SESİ 360
Mutluluku irdelemeye çalışıyoruz. Önce ne söylemişizi özetledik. Özel kişiler seçtik. Onların yaşamlarını özetledik. Atatürk’ün de yaşamını, çabalarını, topluma hizmet savaşını, düşüncelerini, duygularını öğrenelim ve bu bilgilerimizi paylaşalım dedik. Yaşamını ana hatlarıyla özetledik. Son yazımızda da bundan sonraki yazılarımızı altı maddeye ayırdık. Bunların birincisi Atatürk hangi konuda ne öğrenmiş, nasıl öğrenmiş, hangi yargılara ulaşmış ve bu yargıları uygulamaya nasıl yansıtmış? Şimdi bu soruyu yanıtlamaya çalışalım.
Önce Atatürk’ün kendi söyledikleri:
(1) Mecliste, 3 Ocak 1921’de ‘İtilaf devletleri, Sovyet Rusya, Gürcistan ve Ermenistan’la
olan münasebetler hakkındaki konuşmasında;
“...Ben çok içtimaiyatla meşgul olmadım. Fakat komünizm bittabi hudut tanımaz. Hâlbuki biz bir hudud-u milli kabul ediyoruz. Sonra istiklali tamdan bahsediyoruz. İhtimal komünizm bilakayd-ü şart serbestiyi iltizam eder. Biz de bunu kabul edemeyiz. Binaenaleyh hükümetin siyaseti gayet bariz ve vazıh bir siyasettir. Ve bu siyasette ekseriyetimize veya heyet-i umumiyemize değil milletin heyet-i umumiyesine istinat etmekte olduğuna kanaat-i tammesi vardır. Yoksa şu veya bu zümre veya partiye istinadeden hiç kimse mevcut değildir...” (Ocak 1922’de, Söylev ve Demeçler
I-1961-Sayfa 137)
(2) Vakit başyazarı Ahmet Emin’e Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamına dair anılarda, Ocak 1922;
“...Harp okulu yıllarında siyaset düşünceleri başgösterdi. Duruma ilişkin henüz etkili bir düşünce oluşturamıyorduk.
Kurmay sınıflarına geçtik. Alışılmış derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların üstünde olarak ben de ve bazı arkadaşlarda yeni düşünceler açığa çıktı. Ülkenin yönetiminde ve siyasetinde bozukluklar olduğunu keşfetmeye başladık. Binlerce kişiden oluşan Harp Okulu öğrencisine bu keşfimizi anlatmak isteğine kapıldık. Okulun öğrencileri arasında okunmak üzere okulda elyazısıyla gazete kurduk. Sınıf içinde küçük teşkilatımız vardı. Ben yönetim kurulundaydım. Gazetenin yazılarını çoğunlukla ben yazıyordum…
Beni Suriye’ye sürdüler. ‘Hürriyet Cemiyeti’ adında bir dernek kurduk. Selanik’e geldiğimde bizim Hürriyet Cemiyeti’nin Terakki ve İttihat adını aldığını duydum…
31 Mart olayı oldu. Bu olay üzerine Makedonya’dan giden bölüğün ve ilk dönemde Edirne’den bunlara katılan güçlerin kurmay başkanı olarak İstanbul’a gittim. Başlangıçta komutan Hüsnü Paşa’ydı. ‘Hareket ordusu’ ismini ben buldum…
İttihat ve Terakki’nin bazı kişileriyle aramızda Meşrutiyet’ten sonra başlayan aykırı düşünceler son derece güçlendi ve tam bu ana dek sürdü…
Bu yılın sonunda genel savaş ilan olundu. Olagelen başvuru ve isteğim üzerine Tekirdağ’ında şu çok yakın zamanda kurulan 19. Tümen’e komutan oldum. Arıburnu’nda, Anafartalar’da bulundum. İngilizler çekilip gittikten sonra bir ay Edirne’de 16. Kolordu’yla kaldım. Sonra kolordu komutanı olarak Diyarbakır ve çevresine gittim. Orada yaptığım önemli savaşlardan biri Bitlis ve Muş’un Ruslar’dan geri alınmasıdır.
O sıralardaydı. Veliahtla birlikte Alman karargâhına gittik ve Alman batı cephesinin bazı bölümlerini gördük. Bu gözlemimden Hindenburg ve Ludendorf’la görüşmelerimden sonra geçmiş isteklerimdeki yerindeliğe daha çok inandım…
Diğer yandan Sina cephesinde benim önceden raporlarda açıkladığım kötülükler aynen vaki oldu…
İstanbul’un haysiyetli kişilerince türlü isimler altında programlar ve partiler kurularak kurtuluş yolları aranmaktaydı. Bunların her birini ayrı ayrı araştırdım. Hiçbir kurtuluş gücüne dayanmıyordu. Bundan dolayı hiç biriyle işbirliğinden bir sonuç beklemedim. Onaylama gücünün doğrudan doğruya millet olacağı görüşü bende çok güçlüydü…
Milletin bir bireyi olarak Erzurum kongresine katıldım…
Halkçılık teşkilatı en ufak daireye kadar yayıldığında elde edilecek sonucun daha büyük ve verimli olacağına kuşku yoktur…
Bu gerçeklikleri milli iman tanıyarak koruyabilecek bir toplantı kurulu olabilmemiz için de eğitimimizi tamamen uygulanabilir ve gerçek ihtiyacımıza uygun bir program çerçevesinde canlandırmak gerekir. Bu noktalarda başarıyla ülke bayındır hale getirilecek ve millet zenginleştirebilecektir…
Genel yönetimi halkın eline vereceğiz. Bu toplantı kurulunda hak sahibi olmak herkesin gayret içinde olması kuralına dayanacaktır. Millet hak sahibi olmak için çalışacaktır…
Düzeltilecek şeyler ekonomi ve eğitimdir…
Benim bu düzenleme ve uygulamalarda davranış kuralı olarak esas saydığım bir şey vardır: O da oluşturulan kurum ve kuruluşların kişiyle değil, gerçekle sürdürülebildiğidir…” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (bugünkü dille)-2006-sayfa 295)
(3) Afyonkarahisar belediye meclisi üyeleriyle konuşmasında, 23 Mart 1923;
“…Ben zannediyorum ki, efradı umumiyei milletin hiçbirinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla teşebbüs görüldüyse bu benden değil, milletin muhasalasından çıkan bir teşebbüstür. Sizler olmasaydınız sizlerin vicdanı temayulatınız bana noktai istinat teşkil etmemiş olsaydı, bendeki teşebbüsatın hiçbiri olmazdı…” (Söylev ve Demeçler II-1959-sayfa 159)
(4) Gladys Baker’e verilen demeçte, 21 Haziran 1935;
“…Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet bu doğrudur. Benim arzu edipte yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör diğerlerini iradesine ramedendir. Ben kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim…”
(Mutluyum) “Evet, çünkü muaffak oldum.” (Söylev ve Demeçler III-1961-Sayfa 100)
(5) Romanya dışişleri bakanı Antonescu ile konuşmasında, 17 Mart 1937;
“…Vaktiyle kitaplar karıştırdım. Hayat hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. “Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız dünyadaki muvakkat ömür esnasında neşe ve saadete yer bulunamaz” diyorlardı.
Başka kitaplar da okudum. Bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: “Mademki sonu nasıl olsa sıfırdır bari yaşadığımız müddetçe şen ve şatır olalım.
Ben kendi karakterim itibariyle ikinci hayat telakkisini tercih ediyorum. Fakat şu kayıtlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar bedbahtırlar. Besbelli ki o adam fert sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mesut olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır…” (Söylev ve Demeçler II-1959-sayfa 280)
Atatürk, yönetime katılan diğer aydınlarımızdan daha ilerideymiş. Milletini ortaçağ karanlığından kurtarmada, batı uygarlığını ülkesine getirmede yalnız kaldığı olmuş. Bazı devrimleri tek başına kararlaştırmış. “Bu atılımlarını nasıl oluşturmuş? Bilgi kaynakları ne olmuş? Nasıl öğrenmiş? Ne okumuş?” öğrenelim dedik.
Atatürk, bilgi sahibi olduğunu öğrendiği yerli ve yabancı tüm aydınları dinlemiş, olanaklıysa küçümsenerek ‘rakı sofrası’ diye adlandırılan gece toplantılarına çağırılmış. Ülkesini gezmiş, onları dinlemiş, Çankaya’dan kaçıp bir kahvede tavla oynamış…
Okuduklarına gelince, bazı subaylarımız Anıtkabir derneği diye bir dernek kurmuş ve ilk iş Atatürk’ün okuduğu kitapları araştırmış ve yayınlamış. 3997 kitaba ulaşmış ve 20 cilt halinde yayınlanmış. Daha da arıyorlarmış. Elimizdeki takım 24 cilt. Ama bu ciltlerde yaklaşık 400 kitap tanıtılmış. Başka bir kaynağımız da yok. Bu kaynağa göre çıkarımlarımız: (1) Çok tarih kitabı okumuş (Türk, Osmanlı, İslam, Avrupa, Asya). (2) Türklerin kökeniyle ilgilenmiş. (3) Askerlikle ilgili kitaplar almış. (4) Fransız devrimiyle ilgili bazı kitaplar edinmiş. 400 kitap arasından. (5) ‘Lenin’in burjuva demokrasisiyle proleterya diktatörlüğü üzerine tezleri’ ve (26 yaprak) ‘Sosyalizm ve Kapitalizm’ konusu var. (6) Fransızca ‘Darvincilik’ diye bir kitaba rastladık. (7) Bu konudaki araştırmamızın eksik olduğunu biliyoruz. Yine de Atatürk’ün eylemlerini kendi gözlem ve çözümlemelerine dayandırdığını söyleyebiliriz. İdeolojisiyse tek sözcükle Halkçılık.
Sağlıcakla,