KONUKLARINIZIN SESİ 338
Erdal Akas (ufukakas@gmail.com)
(Çolak İbrahim (devam))
“...Bu aralık ben Ankara’yı ziyarete karar verdim. Maksadım hem Gazi hazretlerini görmek, hem de müstakbel harekât için kendilerinden talimat almaktı...
Ankara’ya geldiğim günlerde Yozgat’ta Çapanoğulları Ankara hükümetine karşı isyan bayrağı açmışlardı. Aynacılar denilen Kürtlerle birleşen bu Çapanoğulları apaşikar isyan teşkilatıyla meşgul bulunuyorlardı.
Asi Çapanoğullarından Celal bir zamanlar Samsun mutasarrıfıydı. O, mutasarrıfken milli mücadele zamanında Ankara Valisi olan Yahya Bey Samsun’a nefyedilmişti. Celal, Yahya Bey’e sürgünde geçirdiği müddet zarfında çok yardım etmişti. Bu yüzden Yahya Bey Celal’e bir şükran hissi besliyordu.
Çapanoğulları isyan edince ele başlarından birinin Celal olduğu ve Celal’in İstanbul hükümeti namına çalıştığı anlaşılmıştı. Ankara hükümeti bunu bildiği için, Celal’e karşı lazım gelen tedbirlerin alınmasını emretmişti. Hâlbuki o esnada Ankara Valisi olan Yahya Bey, Celal’e karşı şiddetle hareket edeceği yerde... Celal’i Yozgat’tan Ankara’ya çağırmış, üç gün yanında misafir etmiş ve sonra tamamıyla serbest bırakmıştı. Bunun üzerine Celal Yozgat’a dönmüş, postacı Mehmet’le birlikte Aynacılara iltihak etmiş ve onlarla isyanın başına geçmişti. Bu yeni isyana karşı alınacak tedbirler düşünülürken, Çerkez Ethem de benden üç gün sonra Ankara’ya geldi...
Asilerin 19 Haziran’da Yozgat’ı da işgal ettikleri haberi Ankara’ya ulaşınca Gazi hazretleri Çerkez Ethem’le kardeşi Tevfik’e ve maiyetlerinden Hafız’a derhal kuvvetlerini toplayarak asilerin üzerine hareket etmelerini emretti. Ethem’le kardeşi Tevfik:
“Bizim Uşak’ta görülecek birçok işlerimiz var. Onun için Yozgat’a gidemeyiz.” diyerek serkeşliğe kalkıştılar...
Bunun üzerine Gazi hazretleri beni çağırttı. Yozgat vaziyetinin vehametini Ethem’e anlatmamı...emir buyurdular...
Ben derhal Çerkez Ethem’i, kardeşi Tevfik’i ve gerek cesareti ve gerekse vatanperverliğiyle şöhret kazanmış olan Hafız’ı bir araya topladım...
Evvela Çerkez Ethem 27 Haziran’da sekiz yüz kadar atıyla Yozgat’a hareket etti. Ben de bir gün sonra dört yüz kişilik kuvvetimle Ethem’i takip ettim.
Yola çıkmadan Gazi hazretleri beni çağırttı. Huzuruna çıktığım zaman bana dedi ki:
“İbrahim bu Çerkez Ethem bir gün bu memleketin başına büyük bir gaile çıkaracak. Belki onunla çarpışman lazım gelecek. Bunu bil de ona göre kuvvetlen” ...
Benden evvel oraya gelen Çerkez Ethem asilerle küçük bir müsademeden sonra Alaca istikametinde ilerlemişti. Ortada dolaşan haberlere göre asiler, Akdağ madenine hücum etmişler, orada bulunan Kılıç Ali Bey’le müsademeye tutuşmuşlar ve Ali Bey’i dörtyüz seksen mevcutla beraber Kayseri’ye kadar kovalamışlardı.
Ben Yozgat’ta bir gün kaldıktan sonra, Temmuz’un ikinci günü yanıma ikiyüz kişi alarak Fikih köyünün şimalindeki sırtlara çıktım ve orada iki asi yakaladım. Bu aralık Alaca istikametinde ilerleyen Ethem kuvvetleri bir boğazdan geçerken, yediyüz kadar asinin hücumuna maruz kalmıştı. Bu ani hücum karşısında oldukça bocalayan Ethem, maiyetinde bulunan Parti Pehlivan’ın asilere karşı yaptığı mukabil hücum üzerine, asi kuvvetlerini dağıtmaya muaffak olması sayesinde, ancak kendini toparlayarak muhasaradan kurtulabilmişti. Parti Pehlivan’ın bu hücumu üzerine dağılan asiler müsademe yerinde bir top bırakarak kaçıp gitmişlerdi.
Ben 3 Temmuz gecesini İnceçay köyünde geçirdim ve sabahleyin Yozgat’a geldim. Ethem de oraya döndü.
Yozgat isyanı hakkında Ethem tarafından yapılan tahkikat neticesinde isyanın, yukarıda yazdığım gibi, Yahya Bey’in gösterdiği müsamahadan dolayı bu kadar büyümüş olduğu meydana çıkmıştı. Şimdi Ethem, Yahya Bey’in Yozgat’a gönderilmesini, teşkil ettiği Divan-ı Harp’te muhakeme olunmasını ve Yozgat’ta idam edilmesini Ankara’dan istiyordu. Nitekim telgraf çekerek Yahya Bey’in derhal Yozgat’a gönderilmesini talep etti.
Bu hadise Ankara’yla Çerkez Ethem’in arasını açtı. Çünkü Ankara’nın kendi valisini, velevki mesul bile olsa, Çerkez Ethem Divan-ı Harbi’nde muhakeme ettirmeyeceği muhakkaktı.
Bu itilaf büyük bir karışıklığa sebebiyet verecek gibi görünüyordu. Yaratılış itibariyle serkeş olan Ethem, asileri bastıracağı yerde Ankara’ya kızarak asilere iltihak edebilirdi.
Bu esnada Gazi hazretleri bana bir telgraf çekerek Çerkez Ethem’i fikrinden vazgeçirmeye çalışmamı emir buyurdular. Bu emir üzerine Ethem’e gittim. Ethem’e dedim ki: “Böyle düşünmekte hem haklısın, hem değilsin. Sen bir aya yakın bir zamandan beri bu havalide bulunuyorsun. İşini bitirdin. Geriye bazı divan-ı harp işleri ve küçük asi çeteleri kaldı. Senin bu ehemmiyetsiz işlerle beyhude vakit geçirmen manasız. Ankara’dayken buraya gelmek istemiyordun. Uşak’taki işlerden bahsediyordun. Onun için sen artık Uşak’a git. Yunan cephesi senin için daha mühim. Ben de burada divan-ı harp işlerini ikmal ederim...”
Çolak İbrahim, bundan sonra, bazı küçük çeteleri etkisiz kılıyor. Ekibinden Nazım Efendi’nin tutukladığı oniki kişilik gizli bir Rum çetesini, o sırada o yöreye gelen Refet Bele’ye tahliye etmesini istiyor. Çolak İbrahim Rumları hemen tahliye ediyor. Ankara’dan aldığı telgraf emrine uyarak yola çıkıyor. 13 Temmuz’da Yozgat’a ulaşıyor. Burada, İsmet Paşa’dan bir telgraf geliyor.
“Maiyetimizde bulunan efradın köylerde çapulculuk ve talan yapmakta olduğu bildiriliyor. Memleketin geçirdiği böyle en nazik zamanlarda bu gibi ahvale hemen nihayet vermeniz rica olunur.”
Çolak İbrahim’in kanısı bu telgrafa neden olan Refet Bele’nin şikâyeti. Hemen istifa edip yerine Yüzbaşı Vasfi Bey’i vekil bırakıyor, Ankara’ya geliyor. Gazi paşa olanlardan haberdar, durumu İsmet Paşa’ya anlatmasını istiyor.
“Gazi hazretlerine anlattıklarımı İsmet Paşa’ya da tekrar ettim. İzahatımı baştan aşağıya dinledi. Fakat hiç sesini çıkarmadı.”
Çolak İbrahim’in anılarında iki bölüm daha var.
Altıncı bölüm: Tekrar Düzce İsyan Mıntıkasında
“... Hemen millet meclisine gittim. Paşa hazretleri dediler ki:
“Mudurnu’da yeniden isyan çıktı. Derhal oraya gitmen lazım. Muhafız alayını emrine al ve isyan mıntıkasına hareket et...”
Yedinci bölüm: İkinci Yozgat İsyanı Sahasında
“...O günlerde mevcudum oniki bin atlı, iki top, dört mitralyöz ve iki otomatik tüfekten ibaretti...
Altmışyedi gün birçok defalar öğle yemeğini at üstünde yediğim ve yirmibir saat attan inmediğim vakit oldu...
Gazi hazretleri de “İbrahim haklıdır.” dedi...
Üçüncü süvari fırkası kumandam altında büyük taarruza kadar muharebelere iştirak etti.”
Bizim amacımız, Millî mücadele esnasında, askeri idareye tabi olmayan ikinci Kuva-yi Seyyare komutanı Çolak İbrahim’in yaşamı üzerine bir izlenim oluşturmaktı. Umarız bazı okurlarımız anıları atlamasız okur.
Çerkez Ethem’in anılarında İbrahim Çolak Bey’e rastlamadık.
Halil Paşa’nın anılarında, İbrahim Çolak Bey, “...İskeleden biraz ileride Çolak İbrahim (Kurtuluş savaşının ünlü kumandanlarından-iltihatçı) bizi yanında yedi, sekiz silahlıyla bekliyordu ve araba yağız atlarıyla harekete hazırdı.
Kısıklı’da bir başka arkadaş kafilemizi karşıladı. Tanıtma işaretini verdik, tepeden tırnağa silahlı delikanlı:
“-Yahya kaptan çetesiyle sizleri bekler paşam... Çamlıvar arkasındaki ufak köydedir...” diyerek önümüze düştü.” diye geçiyor. (Bitmeyen Savaş-Taylan Sorgun-Sayfa 282).
Fahrettin Altay Paşa da İbrahim Çolak Bey’den, “...Milis kuvvetlerimizden biri de Çolak İbrahim Bey müfrezesiydi. Çolak İbrahim Bey geçen muharebede bir kolundan yaralanmış, esasen Harbiye’den yetişmiş olduğu için de hükümetin teklifini kabul ederek maiyetindeki iki milis süvari alayıyla orduya iltihak etmiş, emrine bir nizamiye alayıyla bir dağ bataryası verilerek 3. Süvari Tümeni namıyla Garp cephesi emrinde bir süvari tümeni yaratmıştır...
...2. Süvari Tümeni, Kızılçullu zeytinlikleri içinde bu düşmanla çarpışıyordu, getirdiğim kuvvetleri ileri sürdüm düşman bozuldu, bunların karşısından gelen Denizlili Çolak İbrahim Bey kumandasındaki 3. Süvari Tümeni’mizle de irtibat hasıl ettikten sonra yaptığımız şiddetli saldırıya karşı dayanamayan düşman teslim bayrağını çekmek zorunda kaldı...” diye söz ediyor. (On yıl Savaş ve sonrası-Fahrettin Altay-Sayfa 264, 343).
Nutuk’ta da İbrahim Bey’den üç yerde söz ediyor: (1) İbrahim Bey’in Anzavur-Düzce isyanlarına karşı “üçyüz kişilik milli kuvvet ve iki makineli tüfek ve iki havan topu” ile katıldı. (2) “Eskişehir’deki Ethem Bey müfrezesiyle Bolu dolaylarındaki İbrahim Bey müfrezesinin de Yozgat bölgesine gönderildi.” (3) “...İyi halli, tanınmış kimselerden seçilen yüzelli mevcutlu bir sahra jandarma bölüğü teşkil edilerek Simav ve bölgesi komutanlığı adı altında bir komutanlık kuruldu. Bu komutanlık, sınırları belli bir bölge içinde güvenlik işlerine bakacaktı. Yarbay İbrahim Bey adında bir zatın görevlendirildiği bu komutanlığa yönetim ve inzibat bakımından bu bölgedeki askerlik şubeleri de bağlanacaktı...” (Nutuk-bugünkü dille yayına hazırlayan Prof. Dr. Zeynep Korkmaz-Sayfa 305, 307, 350).
Sağlıcakla,