KISMETİMİZİ BİZ SEÇELİM
Bir toplum 22 yılını aynı kişinin yönetiminde geçiremez denebilir ve bence haklı bir söylem ama bakınız ülkemiz aynen böyle. 22 yıldır aynı kişinin etkin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Buna kısmet mi diyelim, başarı mı?
Kısmet desek yani “Tanrı’nın uygun gördüğü şey,” adaletsizlik olur. Geriye tek seçenek kalıyor; başarı!
Bu süre zarfında; yerelde kimler geldi kimler geçti? 1999-2004’te; Cengiz Varnatopu, 2004-2014 arasında ikinci Hamdi Sedefçi dönemi, 2014-2024 aralığında Recep Gürkan ve 2024 seçimi ile Filiz Gencan Akın geldi. Ama ülkede hep aynı kişi.
Hani Demirel için Fikret Kızılok’un bir şarkısı vardı; “Süleyman Hep Başbakan”. Sayın Demirel de gidip gelmekle övünürdü; “Bu fötr şapkayla 6 defa gittim, 7 kere geldim” derdi ve darbelerle gider, darbecilerle gelirdi. 2002 yılından beri aynı kişi değişik makamlarda ama hep bir numara olarak, Demirel gibi gidip gelmedi, hep başta kaldı.
Kısmet değildi! O da herkes gibi başta kalmak için yarıştı ve kazandı. Biz seçtik yani kısmetimizi. Nasıl, ne şekilde gibi soruların tartışılmasına, ama-fakat gibi sözcüklerle mazerete gerek yok. Fiili durum maalesef kanunlardan üstündür bizim gibi ülkelerde. Atı alan Üsküdar’ı geçer sözü gerçekliği vurgular.
İnsan kısmetini kendi mi seçer? Seçme hakkı var mı? Ya toplum? Bunlar tartışılabilir ama çıkan sonuç hayatta uygulanmadıkça, bedelleri ödenmedikçe tartışma notları silinip gidiyor maalesef. Bilgiyi yaşamda kullanmayan, aksini yapan toplumlarda kısmet, “du bakali n’olcek?” diye beklenir.
Tek kişinin uzun yıllar yönetimi mi yoksa farklı kişilerin birlikte yönetimi mi iyi olur diye yıllarca tartıştık. Seçim sonrası koalisyonları yasakladık, seçim öncesi ittifak adıyla vitrinleri süsledik. Bu kadar süre hep aynı kısmet geldi. Niye renklere boyandık, değiştik, çizgilerimizi sildik? Sonunda oyalanmaktan başka ne değişti toplumumuzda?
Bu zaman süresinde; liyakat yerine sadakat öne çıktı. Millet ümmet oldu. Vatanseverlik yerine iktidarseverlik moda oldu. Demokrasi yerine otokrasi yerleşti. Üretim ve istihdam yerine kapatılan kamu tesisleri ve sonuçta açlık-sefalet, yoksulluk her gün arttı. Kısmet mi?
Şimdi yaşananlara bakınca koalisyonlar mı yoksa ittifaklar mı sorusu sadece oyalanma, boyanma, yoksulluğun örtülmesi ve otokrasinin yerleşmesi içinmiş. Sistemin kişiye tahsis payandaları imiş.
Yerelde veya genelde kişi ve toplum neye niyet ettiğini unutup örgütlü bilgi için mücadele etmiyor ise kısmetine razı olmak zorundadır. Aziz Nesin başta olmak üzere birçok aydın bunu yıllarca anlattı. Bir kulağımızdan girip diğerinden çıktı söylenenler. Unuttuk ise aydınların kitaplarını bir daha, bir daha okumalıyız.
Aziz Nesin bugün hayatta olsa, kendi gözünden memleketin bugünkü durumuna dair düşünce ve duygularını paylaştığı bir oyun izledik AKM’de. Aziz Usta; “Neye niyet ettiğini unutan memleketler, kısmetlerine düşenlerden şikâyet etmemelidir” dedi.
Hayatımızı ve ülkemizi kısmete bırakmamalıyız. Çünkü egemenler bizim kısmetimizi belirliyorlar. Bugünlerin olacağını bizler de biliyorduk onlar da. Biz sessizce bekledik onlar örgütlenip çalıştı ve geldik bugüne. Bugün sessiz kalırsak yarın çocuklarımızın kısmeti de aynı belirlenecek. Çünkü Millî Eğitim Bakanlığına bağlı laik(!) kamu okullarında pedagoji eğitimi almış öğretmenler bilim ve özgürlük dersleri veremiyor. Okullar Diyanet İşleri Başkanlığının görevlilerine devrediliyor.
Bizler çocuklarımızın laik, bilimsel, kamusal ve çağdaş eğitim ile kamu okullarında okuyacağı ortamı geliştirelim. Laik bir ortamda her inancı tanısınlar. Büyüyünce de kısmetlerini kendileri seçsinler.